07.11.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal zeynep.ozkartal@milliyet.com.tr
Prof. Dr. Murat Tuzcu, kardiyoloji dünyasının önde gelen isimlerinden. Kalp hastalıklarında dünyanın bir numaralı kliniği kabul edilen Cleveland’ın iki numarası. Tuzcu ile Dünya Kardiyoloji Kongresi’ne geldiği hafta yoğun programı içinde buluştuk. Zamanımız dardı, sürekli onu bir yerlere beklediklerini söyleyen telefonlar geliyordu. Ama ne yüzü asıldı ne de “Haydi haydi” yaptı.
Ercan (Arslan) ile Taksim’e çıkıp fotoğraflar çektirdi, renkli bir kare için çiçek aldı, çiçekçinin derdini dinledi.
Aslında hem kalp hem de ruh sağlığımız için formül ortada... Murat Tuzcu söyleşi sırasında da birçok kez tekrarladı: Stres kaçınılmaz, önemli olan onunla nasıl baş ettiğin.
Sokakta çiçek alırken bile sağlıkla ilgili sorulara cevap verdiniz. Sıkılmıyor musunuz?
Hayır. Zaten hekimlik insanlara hizmet mesleği. Bu hizmetin en önemli öğelerinden biri de insan ayırt etmeden ümit verici bir şekilde konuşmak. Zaten bence hekimliğin yarısı hastanın elini tutup gözlerine bakmak ve derdini dinlemektir.
Bütün bunları düşünmek istemediğiniz anlar olmuyor mu?
Oluyor ama bu soğukta çiçek satan kadıncağız bir şey sorduğunda ben ona suratımı asarsam, bu onda benim bir dakika harcamamamın çok ötesinde bir izlenim bırakacak. Ama çok münasebetsiz ya da ısrarlı sorularla karşılaştığım da oluyor. Dertlerine 5 dakikada çözüm bulunsun diye ısrar edenler can sıkıcı olabiliyor.
Türkiye’de genelde bir hekimle karşı karşıya kaldığımızda “Oram ağrıyor, buram ağrıyor” diye sayıp dökeriz. ABD’de benzer bir durum var mı?
Türkiye’deki kadar olmasa da dünyanın pek çok yerinde böyle. Bir avukat olduğunuzu bir de doktor olduğunuzu söylerseniz herkes derdini anlatır.
“Giderek daha kilolu oluyoruz”
Çözüm arıyoruz ama bulamıyor gibiyiz. Bir araştırmaya göre Türkiye 50 yaş altı kalp rahatsızlıklarının en yüksek olduğu ülkelerden.
Türkiye’de bu konuda yapılmış istatistik sayısı çok az. Dünyada büyük veri bankaları var, biz hemen hemen hiçbirinde yokuz. Böyle bakınca Türkiye’nin İtalya’ya ya da Japonya’ya göre kalp krizi oranı nedir, kesin cevap vermek mümkün değil. Ama Türkiye’de damar sertliğine bağlı kalp damar hastalıklarının sıklığının yüksek olduğu izlenimi bende de var.
Etkenler nedir?
Etkenlerin başında sigara geliyor, Türkiye’de bu çok büyük bir dert. Kan yağları ve şeker hastalığı çok önemli. Daha makro düzeyde baktığımızda, ülkemizdeki insanların giderek daha fazla kilolu olduğunu, birçoğunda tedavi edilmemiş yüksek tansiyon ve şeker hastalığına eğilim olduğunu düşünürsek kalp damar hastalıklarına genç yaşlarda sık rastlanıyor olması hiç şaşırtıcı değil.
“Stresin etkisini ölçmek zor”
Son yıllarda içinde manyetik dalgaların bol bulunduğu bir hayat yaşıyoruz. Cep telefonları, kablosuz ağlar... Bunlar bize ne yapacak?
Kalp damar hastalıkları açısından en yoğun elektromanyetik dalgaların bile olumsuz bir etki yaptığına dair delil yok. Ama tıpta ve aşkta “daima” ile “asla” olmadığını unutmamak gerek. Hayatımızı kolaylaştırdığını sandığımız bu aletler, çoğumuzun mesaisinin 24 saate dönüşmesine yol açtı. Bunun yarattığı dinlenme eksikliği göz ardı edilmemeli.
Stresin kalbimize doğrudan etkisi ne boyutta?
Büyük depremler, büyük savaşlar, eş ölümü gibi büyük streslerden sonra insanların daha fazla kalp krizi geçirdiği biliniyor. Mesela Kobe depreminden sonra büyük bir kalp krizi artışı var. Dünya kupaları sırasında, özellikle de penaltılarla biten final maçlarında yenilen takım taraftarları arasında da artıyor bu oran.
Küçük ama biriken stresler tehlikeli mi?
Stresin etkisi var, ama ölçülmesi çok zor. Günlük streslerin kalbi yıprattığına dair kanıtlar var. Buna karşılık birçok sağlık sorunu için “Stresten olmuştur” demenin kolaya kaçış olduğunu düşünüyorum.
“Üzerime gelme, kalp krizi geçireceğim” tehdidinin karşılığı yok mu?
Korkutmanın kalbe olumsuz etkisi olabilir, ama insana kalp krizi geçirtmek o kadar da kolay değil. Tabii stresten çok daha fazla zararı olan etkenler var. Mesela sigara... Sigara yasağı, Türkiye’de stent takma ya da by-pass ameliyatından çok daha fazla can kurtaracak. Bu yasak ülkemizdeki en önemli kamu sağlığı hamlelerinden biri.
“Churchill’e bakıp sağlığınızla kumar oynamak ister misiniz?”
Prof. Dr. Murat Tuzcu bize renkli bir kare vermek için çiçek aldı. Tuzcu bu arada çiçekçinin derdini de dinledi...
Türkiye’nin gergin bir gündemi var. Sürekli siyasetçilerin kavgalarını, mahalle baskılarını, ayrışmaları takip ediyoruz. Bu gündem kalbimizi nasıl etkiliyor?
Gergin ortamlarda damar sertliğinin gelişmesini kolaylaştıran maddelerin salındığını, koruyucu maddelerin ise azaldığını biliyoruz. Toplumsal çalışmalar da çatışmalar içinde geçen günlerin kalbi yorduğunu hatta ömrü kısalttığını gösteriyor.
Siyasetçilerin bu gergin hayata dayanabilmek için formülleri ne?
Sanırım bu gergin hayata tahammül edenler siyaset mesleğinde başarılı olabiliyorlar. Bir yanda dehşetli stres yaratan bir ortam var. Öte yanda da stresle kendi açılarından iyi baş eden insanlar. Lakin, baş ediş tarzları çoğu zaman rakipleri için yeni stresler yaratıyor.
n Her gün sucuklu yumurta yiyip fosur fosur sigara ve galonla içki içen 90’lıkları nasıl açıklarsınız?
Doğru. Ama böyle hayat sürenlerden yüzde kaçı bırakın 90’ı, 60 yaşına ulaşıyor? Bu konuda en çok Churchill örnek gösterilir. 90 yaşına kadar yaşamış. Sabah 10’da içki içmeye başlayan, ağzından purosu düşmeyen, göbeği yerinde bir adam. Stres derseniz, dünyanın en büyük streslerini yaşamış. Lakin kaç tane Churchill var? Böyle bir kumar oynamak istiyor musunuz?
“Heyecanlanınca kalp gerçekten pır pır eder”
O Churchill’lerin sırrı nerede?Eskiden bina duvarlarında btb’ler olurdu. Sabah güneşi geldiğinde farklı görünür, akşam farklı. Duvara vuran ışığı tansiyon ve kolesterol gibi faktörler, btb’li yüzeyi de genetik zemin olarak düşünürsek kalp hastalığının bu etkileşim sonucu ortaya çıktığını anlayabiliriz. Bazılarının o zemini o kadar olumsuz oluyor ki adam erken yaşta kalp krizi geçiriyor. Ama bazıları da Churchill gibi doğuyor, hangi güneş ışınını gönderirsen gönder bana mısın demiyor. Çoğumuz bu iki ucun arasındayız.
Kalp, bütün duygularımızı üzerinden tanımladığımız bir organ... “Kalbimiz acır “bazen, bazen de “pır pır eder”, bazen de “kırılır ”. Bu hissettiklerimizin tıbbi bir karşılığı var mı?Ruh halimizle kalbimiz yakından ilgili. Heyecanlandığımız zaman kalbimizi gerçekten “pır pır eder”, korktuğumuzda kalbimizin sıkıştığını hissederiz. Kalbimiz vücudumuzun her an değişen ihtiyaçlarına cevap verdiği kadar, olan bitenden de etkilenir.
Aşk kalbe tıbben ne yapar?Gönlü sevgiyle dolu olan insanlarda kalp hastalığı riskinin düşük olduğunu biliyoruz. Kalp krizi geçiren bir hastanın mutlu bir evliliği varsa iyileşmesinin yalnız birine göre daha kolay olduğunu gösteren araştırmalar var. Aşk, yürek çarpıntılarına, kalp kırıklıklarına yol açsa da, olması olmamasından bin kat daha sağlıklı.
“Verdiğim öğütlere önce kendim uyarım”
Tıpta nasıl yenilikler bekliyor bizi? Aklımızı uçuracak yeni projeler var mı?Devam etmekte olan genetik projeler yüz bin parçalı bir bilmeceyi çözer gibi kalp damar hastalıklarına kim daha yatkın, kim dirençli anlamamızı sağlayacak. Henüz işin başında olsak da, bu çabalar sonunda bir hastalık için herkese aynı tedavi yerine kişiye özel tedavi uygulamamız mümkün olacak.
“Her yıl check-up yaptırmak ömrü uzatmaz”
Telefonuma ya da e-postama sürekli check-up önerileri düşüyor. Sizce ne derecede elzem check-up?Yapılan sistematik araştırmalar, bir sorunu olmayan kişilerin her yıl check-uptan geçip birçok tahlil ve inceleme yaptırmalarının hayatı uzatmadığını gösteriyor. Tansiyon yüksekliği olan, sigara içen veya şeker hastalığı olan biriyle hiçbir rahatsızlığı olmayan birinin kontrol süreleri aynı olmamalı.
Sağlıklı yaşam önerilerinin de bir pazarlama fırtınasına dönüştüğü oluyor. Nasıl bir mesafe alıyorsunuz bunlara?Kalp ve damar hastalıklarının çoğu birçok etkenin katkısıyla uzun yıllarda ortaya çıkan kronik hastalıklardır. Tılsımlı bir değnek değmişçesine düzeleceği düşünülmemeli. Reklamı yapılan maddenin inanılmaz derecede yararlı olduğu söyleniyorsa da inanmamak gerek.
Merak ediyorum, sizin kalp-damar sağlığınız ne durumda?Verdiğim öğütlere önce kendim uymaya çalışıyorum.
“Bana da ‘Rabbim Cleveland dedi’ şakaları yapılıyor”
Kliniğiniz artık “Rabbim Cleveland dedi” cümlesiyle anılıyor. Bu size nasıl yansıdı bu mesele?Onu bir latife olarak alıyorum. Bana da o tür şakalar yapılıyor.
Unakıtan kadar göz önünde bir hasta bir hekim için cazip midir?Hekim hastayı çok göz önünde, çok güçlü veya çok önemli kişi olarak görüp ona göre davranmaya başladığında hastaya yararlı olma şansı azalır. Benim “VIP sendromu” dediğim bir durum var: Bir hastaya konumu nedeniyle yapılacak olağandışı tıbbi yaklaşımlar yarar değil zarar getirir.
Sizce bir hekimin şöhretle ilişkisi nasıl olmalı? Mehmet Öz örneğinden hareket edersek, ekran önündeki bir hekimin verimliliği bu durumdan nasıl etkilenir?Hekim şöhretini kullanarak toplum sağlığına yararlı olacak bilimsel mesajları yaygın kitlelere ulaştırabiliyorsa, hele olumlu davranış ve alışkanlık değişikliklerine yol açabiliyorsa çok başarılı demektir.