17.03.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
SOFRADA BAŞ BAŞA / Yayına hazırlayan: GÜLİZ ARSLAN
İkili, Galatasaray Üniversitesi’nin düzenlediği 2012’nin En İyileri Ödül Töreni’nden önce, bir öğle yemeği için buluşuyor. Mekanı, Göksel seçiyor; Tarihi Karaköy Balıkçısı.
Daha önce, birlikte konuk olarak katıldıkları bir televizyon programında tanışan ikili, balık çorbası ile başladıkları
yemeğe patlıcan salata, karides söğüş, borani ve balık böreği ile devam ediyorlar. Ana yemek olarak da kağıtta levreği tercih ediyorlar. Alabora’nın En İyi Tiyatro Oyuncusu, Göksel’in
En İyi Pop Şarkıcısı ödülü kazandığı törene gitmek üzere restorandan ayrılıyorlar.
Memet Ali Alabora: Biz daha önce bir televizyon programına konuk olmuştuk birlikte değil mi?
Göksel: Evet, ben bir tanesini çok net hatırlıyorum. Hatta Nev de vardı.
Memet Ali A.: O epey eski ama. Sonra bir yere daha çıktık galiba...
Göksel: Aaa ben seni en son nerede gördüm biliyor musun? Uçakta. İki sene önce falandı.
Memet Ali A.: Ee, neler yapıyorsun?
Göksel: Albüm çıkalı 1.5 sene olacak neredeyse, onun konserleri devam ediyor. Klip çekmeye devam ediyoruz...
Memet Ali A.: Oyunculuk teklifi geliyor mu? Ben seni çok sinematografik buluyorum. Sana bakınca mutlaka filmde oynaman gerektiğini düşünüyorum.
Göksel: Aa sahi mi? Bunu senden duymak çok güzel.
Memet Ali A.: Çok değişik karakterleri oynayabilecek bir potansiyel var sende. Böyle borderline, femme fatale ya da silahlı, oradan oraya atlayıp zıplayan... Böyle bir kadın karakter çıkabilir. Bir yerde oynamadın hiç değil mi?
“Sende Tarık Akan’ın gençliğini görüyorum”
Göksel: Yok, hiç oynamadım. Teklif geldi tabii ama pek içinde olmak isteyeceğim, kendimi rahat hissedeceğim şeyler değildi. Ufak tefek de olsa kliplerde oyunculuk yapıyoruz ya çok keyif alıyorum. Bu albümün son üç klibini, kendi çapımızda birer sinema filmi gibi düşündük ve öyle çektik.
Memet Ali A.: Senin kliplerin hep öyle oluyor zaten.
Göksel: Biliyor musun, ben de sana bakınca Tarık Akan’ın gençliğini görüyorum (gülüyor). Memoli’den ziyade daha çok benim hafızamda öyle bir yerin var. Bir de popüler işler yapabilecekken, onu tercih etmeyip kendi istediğin işleri yapıyor olmana çok saygı duyuyorum. Memet Ali A.: Teşekkür ederim. Evet, birçok alanda iş yapma şansım vardı.
Ama esas seçim hangi işleri yapıp yapmayacağımla ilgiliydi. Özellikle son altı-yedi senedir neredeyse sadece içinde olmaktan keyif aldığım şeyleri yaptım. Televizyonda dizi yapmayı değil de başka şeyler yapmayı tercih ettim. İyi ki de öyle yaptım. Hiç pişman değilim.
Göksel: Kolay bir seçim değil bu. Etrafında birçok hayranın varken hele de... Memoli çok genç bir dönemine denk geldi. Çok kadın hayranın vardı ama zaafa kapılmadın, şöhret başını döndürmedi.
Memet Ali A.: Bizim işimizde, oyunculukta da şarkıcılıkta da geçerli
bu, bir süre sonra o işe nasıl başladığını unutabiliyor insan. Teklifler, hayranlar... Sen de mutlaka yaşamışsındır. O hayat oradan bambaşka bir yere akabilir...
Ama akmayadabilir işte.
Göksel: Ailende de bu işleri yapanların olmasının bunda payı vardır değil mi?
Memet Ali A.: Tabii, benim babam oyuncu, annem oyuncu, babamın kuzeni Derya Alabora oyuncu, onun kocası oyuncu. Babaanem beş yıl Raşit Rıza’nın yanında oyunculuk yapmış. Babamın teyzesi Melahat İçli oyuncu. Babamın dayısı zaten Selahattin Pınar, onun da karısı Afife Jale...
Göksel: Ooo... “Bir Bahar Akşamı Rastladım Size”, Selahattin Pınar...
Memet Ali A.: Tabii. Büyük dayım benim. Beni büyüten babaannemin abisi...
“Doğum günlerimiz aynı biliyor musun?”
Memet Ali A.: Sen nereden mezunsun?
Göksel: Boğaziçi Üniversitesi’nde felsefe okudum ama bitirmedim.
Memet Ali A.: Nereden felsefeye merak saldın?
Göksel: Psikolog olmak istiyordum. Ama işte tercih sıralamamda felsefeyi ikinci sıraya yazmıştım, ona girdim.
Memet Ali A.: Lise?
Göksel: Suadiye Lisesi.
Memet Ali A.: Sen İstanbullusun o zaman.
Göksel: İstanbulluyum evet.
Memet Ali A.: Ben de. Sadece askerlikte 5 ay başka bir yerde yaşadım, Babaeski’de.
Göksel: Ben de iki sene Antalya’da kaldım. Okulu bırakmıştım. Kaydımı dondurup şarkı söylemeye başladım.
Memet Ali A.: Sahi o nasıl başladı?
Göksel: Boğaziçi’nde öğrenciyken de kendi kendime söylüyordum. Kıvanç var, Kıvanç Ka, aranjör... Arkadaştık. Sonra Levent’te çalıp söylemeye başladık.
Memet Ali A.: Nerede?
Göksel: Plaza Inn’de.
Memet Ali A.: Biliyorum ben orayı...
Göksel: Aa, sahi mi, nasıl biliyorsun, senin yaşın benden biraz daha küçük. Aynı gün doğduğumuzu biliyor musun?
Memet Ali A.: Aa, 25 Kasım mı senin de? Yay burcusun sen de. İki Yay her zaman çok iyi anlaşır.
Göksel: Kesin.
“Aa, Zeki Müren de mi Yay burcuymuş?”
Memet Ali A.: Dalgacı olur biraz Yay. Girişken olur, enerjik olur. Çok fazla içine kapanık değildir genelde.
Göksel: Bazen ben içime kapanık olabiliyorum. Bazen ama.
Memet A. A.: Evet, senin öyle bir tarafın olabilir. Şarkılarda da var zaten. Bazen böyle açılıp saçılıp, bazen de böyle bir kapanma gibi durum var.
Göksel: Aynen öyle (gülüyor). Yay’ın da öyle iki uçlu olma özelliği de varmış. Bir de seyahate bayılıyorum.
Memet Ali A.: Tam bir Yay özelliği. Ünlü Yaylar Brad Pitt ve Beethoven.
Göksel: Ve Zeki Müren!
Memet Ali A.: Aa Zeki Müren de mi Yay burcuymuş? Al işte, bir deli daha... Yaylarda bir çılgınlık, bir arıza olma potansiyeli var. Sen 72’li misin?
Göksel: 71.
“Popüler kültürden giderek uzaklaştığımı hissediyorum”
Göksel: Ben dün “Heberler”i seyrettim ilk defa. Çok eğlenceli...
Memet Ali A.: Aa ilk defa mı seyrettin?
Göksel: Ben çok televizyon izlemiyorum. Kulağa ukalaca geliyor bu ama öyle değil. Gerçekten televizyon açmadığım süre içerisinde çok daha iyi vakit geçiriyorum. Mesela bu albümün şarkılarını televizyonumu hiç açmadığım için yazdığımızı düşünüyorum (gülüyor). Ama bu da şöyle bir şeye sebep oluyor, gerçekten birçok şeyden bihaberim.
Memet Ali A.: Ben de açmıyorum. Yani şöyle bir problem var televizyonla ilgili. Bizi izleyici olarak televizyondan dışladılar. Kendi adıma giderek popüler kültürden uzaklaştığımı hissediyorum. “Ben popüler kültür sevmem” diye bir şey yok. Popüler kültür bir şekilde hayatınıza dahil olur, bir yerinden bir şekilde ilişki kurarsınız, illa sürekli popüler kültürle yaşamazsınız belki ama popüler film de izlersin, popüler müzik de dinlersin... Ama giderek popüler kültürle aramdaki bağın koptuğunu hissediyorum. Popüler kültürün herkesi ortak bir noktada birleştirebilecek tarafları vardı ama bu giderek azalıyor. Ben hep onu söylüyorum oyuncu arkadaşlara, daha ne kadar kendi izlemediğimiz işleri yapmaya devam edeceğiz? Herkes televizyonda kendi izlemeyeceği işleri yapıyor. Ben yapmamaya çalışıyorum, “Heberler”i o yüzden çok seviyorum.
Göksel: Ben de çok sevdim.
Memet A. A.: Bekleriz, bir gün kendinle kafa yapmak istersen gel mutlaka.
Göksel: Aaa çok güzel olur, çok isterim.
Memet Ali A.: Konser falan var mı yakında?
Göksel: Beşiktaş Kültür Merkezi’nde Pazartesi Konserleri başlıyor. Yarın orada akustik bir performansımız olacak. İzmir, Ankara, Bursa, Bostancı Gösteri Merkezi var sırada.
“Karı-koca birlikte aynı işi yapmak kolay değil”
Göksel: Karı-koca birlikte çalışmak zor olmuyor mu?
Memet Ali A.: Çok kolay olmadı ama öyle büyük travmalar da yaşamadık. Hele birimiz yönetmen, birimiz oyuncu olunca... O ilişkiyi kurmak ince bir çizgi. Biz bunu başarabildik galiba... Birlikteyken çok eğlenebilen bir çiftiz. Her şey gayet güzel gidiyor. Evimiz de birazcık uzak bir yerde olduğu için eve gittikten sonra birbirimizin oluyoruz.
Göksel: Birlikte aynı işi yapmak çok kolay değil, benim tecrübeme göre de. Eski eşim aranjör. Bütün işleri beraber yapsaydınız o belki biraz fazla gelebilirdi.
Memet Ali A.: Doğru. Siz bütün işleri birlikte yapıyordunuz değil mi?
Göksel: Evet. O biraz zor işte.
“Mi Minör’ çok farklı bir deneyim”
Göksel: Sen şimdi ilk defa bir oyun yönettin...
Memet Ali A.: Evet. “Mi Minör”. Oynuyorum da aynı zamanda.
Göksel: Gelmeyi çok istiyorum.
Memet Ali A.: Bekleriz. Her pazar, Refresh The Venue’de oynuyoruz. Çok farklı bir deneyim “Mi Minör”. Seyircinin pankart açabildiği, benim canlandırdığım Başkan karakterine ayakkabı fırlatabildiği, bağırıp çağırabildiği, dışarı çıkıp gelebildiği, izlerken birasını içebildiği, pop corn yiyebildiği bir oyun “Mi Minör”.
Göksel: Nereden geldi aklınıza böyle bir şey yapmak?
Memet Ali A.: Bir gün Pınar’la (Öğün) biz bir oyun seyrettik. Çok iyi bir tekst fakat oyunu hiç beğenmedik. Eve geldik, tartışmaya başladık. Şöyle olur mu, böyle olur mu... Meltem’e (Arıkan) döndük dedik ki “Sen de dinlesene, burada bir şey konuşuyoruz”. Onun da kucağında da bir bilgisayar, “Ben siz konuşurken oyun yazdım” dedi. Biz konuşurken, oturmuş, o tartışmadan bir oyun çıkarmış. Ondan sonra o tekstin üzerine bir yıl çalıştık. Sonra bir gün “Ben bunu sahneye koyacağım” dedim ama bunu tiyatro da oynayamazdık çünkü oyunun dünyası giderek genişlemişti. İçine sosyal medyayı kattık. Bir de ben yıllardır oyun oynamak üstüne çalışıyorum. Bunun üzerine kafa yorarken üç referans noktam vardı; bir tanesi rock konseri, bir tanesi miting, bir tanesi de maç. Aynı onlar gibi bir deneyim olsun istedim. Çünkü bu üçüne gittiğinizde sadece gösterinin kendisi değildir olay, başınızdan bir şey geçer. Oradan yola çıktım. Meltem’in teksti de buna çok izin verdi. Şimdi öyle oynuyoruz. Oraya geliyorsun, o ülkeye dahil oluyorsun, o ülkede yaşananlara müdahale edebiliyorsun, bağırıyorsun, çağırıyorsun, devrim yapmak için örgütlenebiliyorsun. Twitter’dan ve Ustream üzerinden de canlı olarak izlemek mümkün.
“Yeni yazdığım bir şarkıyı ilk defa birine söylerken çok utanıyorum”
Memet Ali A.: İlk albüm “Depresyondayım” mı?
Göksel: Yok. “Sabır”.
Memet Ali A.: Ha “Sabır”. Doğru ya, sabır, sabır, ya sabır (şarkıyı mırıldanıyor)... 97’de mi çıktı ilk albüm? Sen de epey eskiymişsin be Göksel (gülüyor)...
Göksel: Yaa, ne sandın (gülüyor).
Memet Ali A.: Hep yeniymiş gibi geliyorsun ama şaka değil yani 16 yıl...
Göksel: Sen 97’de ne yapıyordun?
Memet Ali A.: 97 Mayıs’ta hâlâ
A Takımı’ndaydım. O yaz bıraktım
A Takımı’nı ve “Kara Melek”te başladım. “Depresyondayım”, “Sabır”dan sonraki albüm müydü?
Göksel: Yok “Körebe”ydi o albümün adı. Ama “Depresyondayım” çok popüler oldu.
Memet Ali A.: Tam fenomen olmuştu. Klibini bile hatırlıyoruz, buzdolabı falan değil mi?
Göksel: Evet. Aa nasıl hatırlıyorsun?
Memet Ali A.: Ben çok pop müzik dinleyen biri değilim aslında ama bazen denk geliyor, hayatınla bir bağlantı kuruyorsun. Ben tam askerden dönerken “Karar Verdim” şarkın meşhurdu. Çok da güzel bir şarkı o. Bir röportajında da şöyle bir şey demiştin o şarkıyla ilgili; “Hani bir yeriniz açık kalır da utanırsınız ya, bu şarkıyla ilgili de öyle hissediyorum ben, öyle mahrem bir şey benim için bu şarkı”... Bu çok güzel bir şey. Çok samimi geldi bana.
Göksel: Demişimdir. Bir sürü şarkım için bunu hissediyorum.
Ne olursa olsun çok özel şeylerden bahsediyorsun kendi yazdığın bir şarkıda. O yüzden onu ilk defa birine söylerken çok utanıyorum. Saklıyorum, birlikte çalıştığım insanlardan bile. Çok sıkıntılı bir süreç aslında. Şimdi de öyle yeni albüm için şarkı yazmaya başladım. Yapımcım “Dinleyelim hadi” diyor. Sürekli geçiştiriyorum.
“Eskisi gibi müzik dinleyemiyorum, mesleki deformasyondan...”
Memet Ali A.: Neler dinliyorsun bu aralar? Ama samimi söyle...
Göksel: Şimdi tam evden çıkarken Lana Del Rey çalıyordu plakta. Çok çok iyi bir şarkıcı değil belki ama sesinde tuhaf bir şey var, hoşuma gidiyor. Nedense geçen yaz da Donna Summer dinledim bolca. Eskiden çok dinlediğim bir şarkıcı değildi aslında...
Memet Ali A.: Gelmiş geçmiş en büyük şarkıcı kim senin için? Benim cevabım çok hazır bu soruya.
Göksel: Bilmem ki. Kim senin için?
Memet Ali A.: Frank Sinatra.
Göksel: Ya...
Memet Ali A.: Aktör sorsan ben de söyleyemem ama... Ben çok büyük bir Frank Sinatra hayranıyım. O da bizim gibi Yay burcu. 12 Aralık doğumlu.
72 tane falan albümü vardır, bende 50’si albüm olarak var. Öyle “compilation” falan da değil... Dünyanın neresine gitsem Frank Sinatra albümü toplarım.
Göksel: Benimki mesleki deformasyon herhalde. Eskisi gibi müzik dinleyemiyorum ben. Bir de kadın şarkıcıları daha çok seviyorum biliyor musun? Erkek sesindense kadın sesini seviyorum. Pop şarkıcısıyım ama pop da dinleyemem mesela. Hatta sevmiyorum. Sende mesleki deformasyonlar var mı?
Memet Ali A.: Olmaz mı? Benimle bir şey izlemek o kadar zor ki. Karım Pınar ve komşumuz, arkadaşımız, oyunumuz “Mi Minör”ün yazarı Meltem çok kızıyorlar bana. “Allah kahretsin, senin yüzünden film seyredemez hale geldik” diyorlar (gülüyor). Geçenlerde son James Bond’u izliyoruz. Sürekli “Bu kavga sahnesi bilgisayarda yapılmış, bu sahnedeki gerçek Daniel Craig değil, cama bakın bütün ekibin yansıması orada” falan gibi şeyler söylüyorum.
“Müzik yapamadığımız için diğer sanat kollarıyla uğraşıyoruz biz bence”
Göksel: Sen şarkı söylüyor musun?
Memet Ali A.: Hepimiz konservatuarda bir şekilde şarkı söylüyoruz. Müzikalde de oynadım.
Göksel: Sesin güzel mi?
Memet Ali A.: Benim büyük bir sesim var, baritonum ben, basa yakın bir baritonum. Sesim iyi mi kötü mü ben karar veremem ama şarkı söylerim, severim de... Kaydım da var birkaç tane. Hababam Sınıfı için “Aşk Bu” diye bir şarkı söylemiştim. “El Dorado Yolu” çizgi filminde bir şarkı söylemiştim. Şarkı söylemek bence oyunculuktan çok daha güzel bir şey. Benim bir iddiam var; bizler müzik yapamadığımız için diğer sanat kollarıyla uğraşıyoruz. Çünkü hakikaten müzik çok acayip bir şey. Zaten iki sanat var bence zaten; biri mimari, diğeri müzik. İki uçta duruyorlar. Hayatımızın hep içindeler.
“Bir gün bir barı kapatıp arkadaşlarıma Sinatra şarkıları söyleyeceğim”
Göksel: Kesinlikle. Sadece sahneye çıkmak da değil, şan dersinde bile parmak uçlarımdan, bütün damarlarıma kadar bir mutluluk duygusu geliyor. Tabii bu biraz diyafram ve nefesle de alakalı bir şey olabilir. Doğru nefes aldığında seratonin salgılanıyor ya... Vücudumdan ses çıkartmaktan çok hoşlanıyorum. Meditasyon gibi...
Belki o yüzden o kadar mutlu
oluyorum sahneden indiğimde.
Memet Ali A.: Çok yapmak istediğin bir iş, bir proje var mı?
Göksel: Kötü gitar çalıyorum. Biraz daha iyi gitar çalıp solo konser yapmak isterdim.
Memet Ali A.: Süper, işte bu!
Göksel: Senin var mı gönlünden geçen bir proje?
Memet Ali A.: Ben de günün birinde bir bar kapatacağım, rezil olmamam için sadece arkadaşlarımı çağırıp Frank Sinatra şarkıları söyleyeceğim. Robbie Williams yapmıştı ya Royal Albert Hall’da böyle smokinle falan...
Göksel: Sen mutlaka müzikle ilgili bir şeyler yapmalısın, tutkuyla bahsediyorsun...
Memet Ali A.: Ufaktan yapıyoruz aslında. Chopen gösterisi yapıyoruz çeşitli şehirlerde. Bir de çocuklar
için “Notada Yazmayanlar”
etkinliğimiz oluyor, İş Sanat’ta.
“Depresyondayım ile anılmaktan hoşlanmadım”
Memet Ali A.: Hiç düşünür müsün birine beste vermeyi?
Göksel: Daha önce benim söylediğim şarkıları söylediler. Ciguli, “Sabır”ı söyledi. Gönül Yazar “Firar”ı söyledi. Sonradan seslendirenler oldu ama birine sıfırdan yazdığım bir şarkıyı vermedim hiç. O bana bir tuhaf geliyor nedense. O kadar kendi dünyamdan yazıyormuşum gibi geliyor ki bana... Başkası söylese nasıl olurdu bilmiyorum. Yani “Depresyondayım”ı kim söyleyecekti ki?
Memet Ali A.: Sipariş üzerine yazabilecek birine de pek benzemiyorsun...
Göksel: Yapamadım şimdiye kadar. Belki ilerleyen yaşlarda...
Memet Ali A.: Hiç duymadığımız çöpe attığın şarkıların var mı?
Göksel: Çok. Hatta “Depresyondayım”ı da çöpe atmıştım. Çıkardım. Acaba hiç çıkarmasa mıydım diyorum bazen... O üstüne yapışma durumu iyi değil.
Memet Ali A.: Tabii hatta “Depresyondayım Göksel” deniyor değil mi? “Of Aman Nalan” gibi...
Göksel: Evet. Müzik benim hayatımda çok çok önemli.
Yine de o kadar popüler bir şarkıyla anılmaktan hoşlanmadım nedense. O beni üzdü o dönem. Biliyorum haksızlık yaptığımı. Büyük bir şanstı öyle bir şarkıyı yazmış olmam ama şarkıyla yine de kavga ediyorum.
“Topağacı, Teşvikiye, Nişantaşı... Türkiye’nin en güzel mahallesi”
Memet Ali A.: Nerede oturuyorsun?
Göksel: Topağacı. Oturduğum yerden çok memnunum. 80’lerin başında yapılmış bir apartman. Taşları bile bir başka görünüyor gözüme. Çok şık olduğundan değil belki ama bir tarzı var. Eski İstanbul hanımefendileri yaşıyor.
Memet Ali A.: Aa, Topağacı, Teşvikiye, Nişantaşı, Türkiye’nin en güzel mahallesi.
Göksel: Ben de çok seviyorum ama herkese göre bir yer değil, biraz kalabalık.
Memet Ali A.: Beş yıl yaşadım orada. Çok kaliteli bir yer. Bu kalite sözcüğüne biraz takığım çünkü gerçekten bir büyük kalite yitiminin içinde olduğumuzu düşünüyorum. Giderek kalitesizleşen bir kentte ve
ülkede yaşıyoruz.
Göksel: Sen nerede oturuyorsun?
Memet Ali A.: Demirciköy.
Göksel: Kaçtın İstanbul’dan...
Memet Ali A.: Eskiden Cihangir’de oturuyordum. Şimdi Demirciköy... Çok da mutluyum.
“Cape Town çok etkileyiciydi”
Memet Ali A.: En son nereye seyahat ettin?
Göksel: Ocakta Cape Town’a gittim. Çok etkileyici bir yer. Ben hiç okyanus görmemiştim. Köpekbalıkları var, biliyorsun ama yine de yüzüyorsun çünkü çok sıcak. Arabaların önünden maymunlar geçebiliyor. Penguenlerle yüzebiliyorsun. Sokakta insanlar müzik yapıyorlar. Ayrımcılığın izlerini görmek biraz üzdü tabii. İnsanın vahşi tarafını orada daha fazla görüyorsun, üzülüyorsun.
Memet Ali A.: Ne kadar kaldın?
Göksel: 15 gün.
Memet Ali A.: Maldivler’e gittin mi hiç? Biz balayına gittik Pınar’la. Oranın da en iyi dönemi ocak, şubat. Ama yalnız gitmemek lazım.
Göksel: Ben alışkınım, tek başıma çok seyahat ediyorum.
İKİLİ YEMEK İÇİN TARİHİ KARAKÖY BALIK LOKANTASI’NI TERCİH ETTİ