24.12.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
axpaz021.jpg Türkiye'de menajerlik sistemi var mı? Geçmişte neler yaşandı, şimdi neler oluyor? Bu soruların cevaplarını almak için şu anda menajerlik yapmıyor olsa bile "Bu işin duayenidir" dedikleri Ahmet San, şirketiyle Türkiye'de menajerlik sistemi denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Ayşe Barım; yine yıllardır Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Nilüfer gibi Türkiye'nin en ünlü kadınlarının basın danışmanlığını yapan Bircan Usallı Silan; gazeteciliği, televizyonculuğu ile tanıdığımız ama zamanında, hem de kabadayılarla uğraşılan gazinolar döneminde en popüler menajerlerden biri olan Şenay Düdek ve magazin gündeminin değişmeyen yüzü, "Türkiye'nin starı" Hülya Avşar'la asistanlıktan başlayarak 18 yıldır birlikte çalışan Uğur Sandal'la buluştuk, sohbet ettik. Hayatlarını başkalarının hayatlarını düzenleyerek, planlayarak geçiren menajerler ve onlarla başarıyı yakalamaya çalışan ünlüler. Bazıları menajerlerine sormadan adım atmazken çoğu -öğrendiğimize göre- "ben bilirim"ci davranıp, söz dinlemek yerine "Size ne ihtiyacım var?" diyebiliyor. Ayşe Barım: Evet, hepsi, tüm söylediklerin. Ama star diyorsun ya... Benim starlık kavramımla Türkiye'deki starlık kavramı birbirine uymuyor. Üç gazetenin sağ üst köşesinde aynı fotoğrafla aynı haberi yaptıran sanatçılarla ben çalışamıyorum. Benim bildiğim sistemde birlikte bir yola çıkılır. Sanatçıyı iyi tanımak, limitlerini bilmek lazım. O limiti nasıl yükseltebileceğini düşünürüz. Biz diyoruz ki "Şu dizide oyna". Sonra gidiyoruz, yapımcıyla anlaşmasını imzalıyoruz. Sonra da bir tane basın danışmanımız oluyor, o da basın ilişkilerini düzenliyor. Sanatçının ruhsal durumu, istekleri, hayalleri, her şey harmanlanıp alternatifler yaratılmalı ve sonuçta sanatçı kendi seçimini yapabilmeli. Bircan Usallı Silan: Benimki tam olarak menajerlik değil, basın danışmanlığı ama menajerlik de yapıyorum. Menajer proje üretir, fikirlerini söyler, ekipler bulur, "Şu projede ol, olma" der. Ama ben de bunları yapıyorum. Menajerin işi tam olarak nedir? "Şu gazeteciyle şöyle konuş, şu dizide oynama, albümünü şu tarihte çıkar, evlenecekmişsin, üç ay bekle, saçının rengini değiştir" diyen insan mı? Starın 24 saatiyle ilgilenen kişi mi? "O da insan. 'Ama ben aşık oldum, ama ben sarı saç istemiyorum' diyor" Ayşe B.: Karışmamak mümkün değil. Ama bu işte "ürün yönetimi" gibi laflara çok inanmıyorum çünkü karşınızdaki bir insan. Siz ona bir şey söylediğinizde dönüyor, cevap veriyor. "Ama ben aşık oldum" diyor. "Ama ben ayrıldım" diyor. "Ama ben saçımın rengini artık sarı istemiyorum" diyor. O zaman ona ne yaparsa sonucunun ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu ikna sürecinin başarısı da menajerin becerisine, aklına bağlıdır.Şenay Düdek: Ama anlatabilmek, anlamaları zor tabii. Bu camiadaki insanların nerelerden geldikleri belli. Ahmet San: Bütün dünyada öyle ama. Ayşe B.: Ama Amerika, Avrupa'dakiler bu süreçte eğitimlerine çok önem verip kendilerini geliştiriyor. Şenay D.: Bizimkiler ise İngilizce kursuna gitmektense sevgilisiyle dağda kayak yapmayı tercih ediyor. Bu arada menajer özel hayata da karışıyor mu? Ahmet S.: Bir talent vardır. Değer diyelim biz. Kamuoyunda herhangi bir değeri olan kişilerdir; artist, şarkıcı, köşe yazarıdır... İşte menajerlik o değerin yönetimidir. Bu muhakkak bir ekip işidir. Ama ülkemizde bu sektörde yeterli para olmadığından, sektördeki değerler de kendi kendilerine karar vermeyi tercih ettikleri için bir kakafonik ortamda bu iş devam eder. Bu sektörün genişleyememesinin nedeni yine kendileridir. Ahmet bey bir de siz anlatsanız bize menajerliği... Ahmet S.: Bana göre Türkiye'de iki büyük star vardır. Ajda Pekkan ve Hülya Avşar. İkisi de bugün bulundukları yerde mutlu olabilirler. Ama ben bu şekilde yetinmelerine "yazık" diyorum. 1990 yılında Julio Iglessias'ı Türkiye'ye getirdiğimde Hülya Avşar'ı gördü. Baktı, baktı... "Kim bu muhteşem?" dedi. "Türkiye'nin önemli bir artisti" dedim. "Bu niye Roma'da, Paris'te değil?" dedi. Türkiye'nin önemli starları daha da ilerlemek yerine elindekiyle yetinmeyi seçince bizim sektör de o paralelde yürüyor. Menajerliğe de bu düzeyde bakıyor bu değerler. Ajda Pekkan birisi onu aradığında, eğer o anda Şamdan'a giriyorsa ve Celal Çapa'yla karşılaşıyorsa "Benim menajerim olsana, beni biri arıyor, onunla konuşsana" diyebiliyor. Bunlar yaşanan olaylar. Celal Çapa da diyor ki "Ajda sen şaşırdın mı? Benim ne işim var menajerlikle?" Ertesi gün Celal Çapa'nın telefonu çalıyor, biri "Ajda Pekkan'la Antalya'da bir iş yapabilir miyiz?" diyor. Bu Türkiye'nin süperstarı. Ama o menajerliğe böyle bakıyorsa, sen ne yaparsan yap...Uğur Sandal: Ben Hülya Avşar'ın neden Roma'da olmadığıyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. Hülya hanım Zehra'nın doğumuyla birlikte 5 milyon dolar getiren bir işi geri çevirdi. Yurtdışından gelen tekliflere bakmadı. "Dünya starı da olsam, hiçbir zaman Türkiye'den ayrılmam. Türkiye bana yeter" dedi. Ahmet S.: Tabii ben Zehra'nın doğumundan çok öncesinden bahsediyorum. Zaten artık çok geç. Ben şiddetle reddediyorum bir değerin kendine sınır koymasını. Bugün Cezayir'den saçı yağlı Rachid Taha çıkıp Mısır'dan Miami'ye kadar tanınıyorsa, bizim Hülya Avşarlarımız, Tarkanlarımız, Kadir İnanırlarımız, Ajda Pekkanlarımız da bunu yapabilmeli. Ne suçları var? "Yönetmeye çalıştığın adam star, normal biri değil" Şenay D.: Bak mesela, ben Sibel Can'ın yükselmesinde yüzde 80-90 payı olan biriyim. 13 yaşında onu aldım. Sibel Can söz dinleyen biriydi. Ama sonra çok para kazanmak, hırslar, sevgililer, dostluklar her şeyi değiştirdi. Şimdikiler birikimliler ama benim dönemimde çalıştığım insanlar varoşlardan gelmişti. Altına Mercedes çekildiğinde, köşkte oturduğunda "Ne oldum ben!" diyor kadın: "Niye ben İngilizce öğreneyim ki, nasıl olsa bu parayı kazanıyorum." Yetkiniz, sınırınız ne merak ediyorum. Sibel Can'ın menajeri Orhan Alkan bana telefonda "Sibel Can'ın ayın bilmem kaçında şu gazinoda programı var, ayarladım ama daha kendisinin bile haberi yok" dedi. Yani sanatçıya hiç sormadan ilerliyor işler. Ahmet S.: Şimdi ne yaparsak yapalım yönettiğin insanlar bir star, artist. Binlerce seveni olan biri. Normal biri değil, egolarla şişmiş biri. Profesyonellerin görevi onları maksimum süzgeçten geçirtebilmek. Ne Türkiye'de ne dünyada bunlara yüzde 100 hakim olmak mümkün. Assolist olmuş, yıllardır her türlü şeyi yaşamış bir insanı kolay kolay yönetemezsin. Zaten asi ruhlu değilse star falan da olamaz. Şenay D.: Zaten çoğu da rahatsız, ruh hastası. Onlarla uğraşmak için sinirlerinizin çok kuvvetli olması lazım. Maddi olarak ayaklarınızın yere basması lazım. Seni parayla satın alabileceğini zanneden akılsızlar ordusu vardır. Bircan U.S.: Seni parayla emrinde çalıştırdığını zannetmemeli. O seni seçiyorsa sen de sanatçıyı seçeceksin. Bu bilinecek. Ahmet S.: Türkiye'de bugün en büyük starlar dahil, teatral sanatçılar dışında, bir tane ünlü yoktur ki menajerini kendi sırtından para kazanan biri olarak görmesin. Ayşe B.: Benim hiçbir sanatçıyla öyle bir ilişkim olmadı. Benim onların sırtından para kazandığımı düşünerek yaklaşmıyorlar. Zaten öyle bir sanatçıyla da çalışmamayı tercih ediyoruz. Peki nereye kadar karışabiliyorsunuz. Bir sözleşme yapıyor musunuz? Neden yönetemiyorsunuz, size kendilerini iş konusunda teslim etmelerini sağlayamıyorsunuz? "Hülya Avşar her şeyi koordine eder. Haberi yaratır, 'Ne yapalım?' der" Uğur S.: Bizde zaten bütün yönlendirmeleri Hülya Avşar yapar. Kendisi koordine eder. Biz de bunların birtakım ayaklarında yardımcı olmaya çalışırız. Bir menajerlik değil bizimkisi. Şöyle söyleyeyim, Hülya Avşar haberi kendisi yaratır, sunar, "Bunu ne yapalım?" der. Ama projeler bana gelir. Ben aralarından elerim. Hülya hanıma uygun olanları seçip ona veririm. Kendisi son kararı verir. Uğur bey, Hülya Avşar'ın kendisi bir marka olarak konferanslara çıkıyor. Magazin gündeminin önemli bir ismi. Sizin işiniz çok zordur, lafınızı dinletmeniz, her şeyine karışmanız... Şenay D.: Hepsiyle, kuaförüyle, terzisiyle. Ayşe B.: TV kanalları, yapımcılar, tur organizatörleri, basın, sanatçının finansal ve hukuk danışmanı, yurtdışı ajanslar ve organizatörler, festival yöneticileri... Bir menajer kimlerle ilişki içinde olmalı? Sanatçı, basında çalışanlar, yapımcılar... "Beş ayda Tarkan'ı yok olmaktan dünya starlığına taşıdık" Ahmet S.: Hayır ama sonrasında birlikteydik. Şöyle oldu: "Çişim geldi" dedi, ne yapacağını bilemedi, önce Almanya'ya sonra Amerika'ya Ahmet Ertegün'e gitti. Ertegün ona "İyisin, çalışmaya devam et" dedi. Yani kapıyı açmadı. Sonra Aykut Işıklar benim ofisime getirdi Tarkan'ı. New York'a yolladık, "Sessiz kal" dedik. Sonra Türkiye'ye getirdik, havaalanında beş bin kişiye karşılattık. İki gün kaldı, geri döndü. İki ay sonra sessiz sedasız tekrar buraya getirdik, uçaktan indiğinde kimseye göstermeden kaçırdık. Niye kaçırdık? Sebebi yok. Gazeteler bu olayı da yazdı. Sonra Ahmet Ertegün'le sekiz yıllık bir sözleşme imzalattık. İşte uydu yayınını orada yaptık. Hemen akabinde New York'ta bir konser verdirip Türkiye'ye naklen yayımlattık. Fransa'da Türkçe albümünü çıkardık. Böylece "Çişim geldi" unutuldu. Yok olmaktan dünya starlığına yönelik bir operasyon yaptık ve bunu beş aya yaydık. Ahmet bey, siz Tarkan'ın "Çişim geldi" krizinde yanında mıydınız? "Bu işi bırakmasaydım ya intihar edecektim ya birini dövecektim ya da dayak yiyecektim" Ahmet S.: Ya intihar edecektim ya birini dövecektim ya da dayak yiyecektim. Siz neden bıraktınız bu işi Ahmet bey? Ahmet S.: Ben bir sistem oluşturmaya çalıştım. Ben bir ekip başıydım. Bir sanatçının hedeflerini koyardım. O sanatçıya bir özel menajer ayarlardım. 24 saat o sanatçıyla yaşayacak. Giyiminden doktoruna kadar yardımcı olabilecek biri. Yine aynı sanatçıyı satmak lazım. Ona bir ajan verirdim ayrıca. Bir yandan da bir basın ve halkla ilişkiler danışmanı... Bu kadarını idrak edebilecek şarkıcı, sanatçı var mı? Yok Türkiye'de. Niye? Bir numaraydınız. Ahmet S.: Şöyle düşünün. Gecede 4 milyon lira alan bir Kenan Doğulu'ya, bu sistemi kurup altı ay sonra 50 milyon lira aldırıyorsan ve iki yıl içinde dört gayrımenkul sahibi yapıyorsan ve dört sene sonra o sanatçı "Her şeyi ben yapıp ben kazanıyorum, bunlara ne ihtiyacım var?" diyorsa bu sistem çöküyor. Bircan U.S.: Hemen "Oldum" diyorlar. Neden? Ahmet S.: Son noktayı Tarkan koydu. Tam olarak hangi olayla bırakmaya karar verdiniz? Ahmet S.: Tarkan, Atlantic Records'la anlaşma imzalayacakken 80 bin dolar harcayıp New York'ta basın toplantısı yaptırdım. Uydudan ücretsiz yayınlanmasını sağladım. Ücretsiz olunca Ali Kırca'dan Uğur Dündar'a herkes 10-15 dakikalarını bu toplantıya ayırdı. Benim en büyük hedefim bir Türk sanatçısını dünya çapında bir sanatçı yapmaktı. Ama sonra Tarkan "Benim Amerika hayalimi Ahmet San yıktı" deyince "Bu işte işim yok" deyip bıraktım. Ne oldu ki? "Nükhet Duru gazeteciye üç kelam anlatacak, bakarsın 33 laf etmiş" Bircan U.S.: Bana gelen yeni biri önce televizyon ve konuşma dersi alır. Bizim bir ekibimiz vardır. Ellerinde TV kamerası, onunla röportajlar yaparlar. Ama her şeye rağmen aksilikler çıkar. Mesela Nükhet Duru. Üç tane kelam edecektir bakarsın 33 laf etmiş. Sonra kendisi de "Eyvah ben her şeyi anlattım" der. Ayşe B.: Ben sanatçılara "Onların ne sorduğu değil senin ne söylemek istediğin önemli" diyorum. Sanatçının kariyer sürecinde medya onun hayranıyla, seveniyle, sevmeyeniyle buluştuğu mecra. O yüzden de orada ne söyleyeceği çok önemli. Medya için, röportajlar için eğitim veriyor musunuz? Bircan U.S.: Ama şöyle de bir şey var söylememiz gereken. Hülya Avşar gık dese haber oluyor, birinci sayfaya çıkıyor. Türkan Şoray gibi bir sanatçı ödül alsa gazetecilerin çok umrunda olmayabiliyor.Şenay D.: Buna katılıyorum. Ahmet S.: Ama oyunun kuralları diye de bir şey var. Bence burada suç medyada değil. Türkan hanım maalesef bu kurallara göre oynamıyor, oynamak istemiyor. Ama bunu yapmaya hakkı yok.Şenay D.: Hem oyunu kurallarına göre oynamıyor hem de yanlış projelerde yer alabiliyor. Ahmet S.: Haluk'la (Bilginer) oynadığı dizi de yanlış seçimdi. Bircan U.S.: Ama bazı maddi nedenler de var tabii projelerde yer alırken. Şenay D.: Ee, tabii. Türkan Şoray gibi bir sanatçının oturacağı doğru dürüst bir evi, çalışmadığı zaman onu geçindirecek iyi bir parası yok. "Türkan Şoray oyunu kurallarına göre oynamıyor" Bircan U.S.: Ama şimdi yanlış işlerde çalışıyor dediğiniz bu sanatçılar da 45 yıldır Türkiye'nin sevgilisi, efsane olmayı başarmış insanlar. Bu her şeyden daha değerli. Bu insanların zaten bunları sağlamak için, Türk halkını nasıl kendilerine bağlayacakları ile ilgili inanılmaz bir sağduyuları var. Ben Bircan Silan olarak bir kere onunla çalışmak için o sanatçıya kendim saygı duymalıyım. Çok güzel bir kadın olabilir, popüler olabilir, çok para kazandıracak olabilir. Bunlar umrumda değil. Ben çalıştığım sanatçıya saygı duymak zorundayım. Ben o insanın arkasında sapasağlam duruyorsam, onun yaptıklarından utanmıyorsam bu bana yeter. Ahmet S.: Ben hâlâ sadece ve sadece sanatçıları suçluyorum. Ama hep "benci" davrandıkları için olmuyor. Kadir İnanır'ın Jean Paul Belmondo'dan hiçbir eksiği yok ama bunlarla yetinmelerini kabul edemiyorum. "Kadir İnanır'ın Jean Paul Belmondo'dan eksiği yok" n Paparazzilere karşı nasıl koruyorsunuz sanatçıyı?Uğur S.: Paparazziliğe karşı koyamıyorsun. O iş sanatçılar, paparazzi muhabirleri ve halk arasında bir eğlencedir. Genelde gırgır sorular, gırgır cevaplar şeklinde geçer. Hülya Avşar'ın en çok eğlendiği anlar paparazzilerle sohbet anlarıdır. Sektörün de bir şekilde dönmesi lazım. Yüzlerce arkadaşımız için geçim kaynağı. Onlarla bir darılır bir barışırız. "Hülya Avşar'ın en çok eğlendiği anlar paparazzilerle sohbet ettiği zamanlardır" Şenay Düdek: "Artık herkesin annesi, erkek kardeşi menajeri olmaya başladı" 1987'de. Ben başladığımda sinemadan sahneye geçenler vardı. Büyük starlardı. İyi para kazandım. Biz popülerleşince annesi Hülya Avşar'ı bize teslim etti. Şenay hanım siz ne zaman menajerliğe başladınız? Şimdi ona geleceğim. Hülya Avşar sadece çıkacağı gazinoyu ve alacağı parayı bilirdi. Kuaförü, makyözü, kulisi, koruması... Her şeyi biz ayarladık. Kiminle röportaj yapacağından, kimden ders alacağına kadar. Türkiye'de annesi, kardeşi, babası işlere sanatçıdan çok karışıp önünüze çıkıyor mu? Evet, gazinoya gelenlerin çoğu elit insanlar olmasına rağmen bir kısmı da mafyaydı, kabadayıydı. Gazino sanatçılarının menajerliğinde kim bilir ne gibi zorluklar yaşamışsınızdır o dönemde... Tabii. Mesela bir kabadayı Hülya Avşar'ı beğendi. Öyle bir taktik uyguladık ki, Hülya Avşar'ı o adamın hanımına yakınlaştırdık, o zaman kabadayı Hülya Avşar'ı bacısı bildi. Bir kere beni Avşar'ın ettiği bir laf yüzünden sabahın beşinde gelip pijamalarımla evden aldılar, arabaya bindirdiler. O sırada Hülya Avşar mışıl mışıl uyuyor. Kabadayılarla sorunlar çıktı mı? Yok, hiç korkum yoktur. Ben öyle bir dönemde böyle insanlarla menajerlik yaptım. Ama iş öyle bir noktaya geldi ki, Emral Avşar falan, bütün sanatçıların anneleri, erkek kardeşleri menajer olmaya başladı. Sonunda ben sinir krizinden hastaneye yattım. Bıraktım. Bir daha ölsem menajerlik yapmam. Korkmadınız mı? 53 yaşında. Galatasaray Lisesi, Sorbonne Üniversitesi İş İdaresi ve Ekonomi Bölümü mezunu. Organizasyona 1973'te, menajerliğe 1993'te başladı. Mustafa Sandal, Tarkan, Burak Kut, Kenan Doğulu, Mirkelam, MFÖ, Emrah, Mahsun Kırmızıgül, Sezen Aksu ve Sertab Erener gibi isimlerle çalıştı. 2002 yılında bıraktı. Organizasyon, müzik yapım ve eğlence projeleri üretimi şirketleri var. Ahmet San 34 yaşında. Lise yıllarında Mustafa Oğuz'un asistanlığıyla bu işe başladı. Aynı dönemde akşamları da Stardust Gazinosu'nda sahne komiliği yapıyordu. Hülya Avşar'la da böyle tanıştı. Önce asistanlığını yaptı sonra 1996'da basın danışmanlığına başladı. Uğur Sandal 37 yaşında. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Londra'da iletişim mastırı yaptı. Promosyon direktörlüğü, reklam ve halkla ilişkiler müdürlüğü, müşteri ilişkileri direktörlüğü, DMC'de genel müdürlük gibi işlerden sonra 2001'de menajerliğe başladı. 2002'de kendi menajerlik şirketi id İletişim'i kurdu. Ayşe Barım 1958 doğumlu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. 1979'da Dünya gazetesinde düzeltmen olarak gazeteciliğe başladı. 1994'te gazeteciliği bırakarak basın danışmanlığına başladı. Halen Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Nilüfer, Filiz Akın gibi isimlerin basın danışmanlığını yapıyor. Bircan Usallı Silan İzmir Kız Lisesi ve Yakındoğu Gazetecilik Yüksekokulu mezunu. Lisede okurken spor yazılarıyla gazeteciliğe başladı. Muhabirlikten yazı işleri müdürlüğüne birçok konumda çalıştı. 1987'de Bahar Öztan ile menajerliğe başladı. Hülya Avşar, Seren Serengil, Harika Avcı, Binnaz Avcı, Fulden Uras, Bülent Ersoy gibi isimlerle çalıştı. 1991 yılında bu işi bıraktı, gazeteciliğe döndü. Şu anda Posta gazetesinde köşe yazarı. Hafta içi her gün 08.45-10.15 saatleri arasında yayınlanan "Dobra Dobra" isimli bir TV programı var. Şenay Düdek