10.04.2022 - 03:00 | Son Güncellenme:
Yazar Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “bir belde-i muazzama” olarak tanımladığı Londra’da bugün Türk kültüründen izlere rastlamak belki her zamankinden daha kolay. Oysa iki ülke arasındaki kültürel, ekonomik, tarihsel ve diplomatik bağlantılar, bu izlerin çok daha derinlere kök saldığının birer kanıtı. 35 yıldır Birleşik Krallık’ta yaşayan besteci ve müzik tarihçisi Dr. Emre Aracı, Londra sokaklarında dolaşırken karşısına çıkan kitap sayfalarında, sararmış gazetelerde, sokak adlarında, müzelerde, unutulmuş konserlerde, yitik bestelerde tam da Londra ve İstanbul arasındaki bu bağlantıların peşine düştü. Kahvehanelerden hamamlara, sultanların ünlü ziyaretlerinden edebiyatçıların mektuplarına iki kültürün kesiştiği noktaları “Londra’da Türk İzleri” kitabında bir araya getirdi. Oğlak Yayınları’ndan çıkan kitaptan kısaltılmış alıntılarla, Dr. Aracı’nın rehberliğinde Londra sokaklarında hayali bir flanör gibi dolaşmaya çıkıyoruz.
Türk kahvehaneleri
Avrupa’nın pek çok şehrinde olduğu gibi kahve Londra’ya Türkiye’den 1650’li yılların başında geldi. (...) 1663 yılına gelindiğinde Londra’da 82 kahvehane bulunmaktaydı ve bunların Ivy Lane’deki “Solyman” veya Cornhill’deki “Sultaness Head” ya da “Turks Head”deki “Morat’s Coffe House” gibi adlarından Londra’yı etkisi altına alan Türk kültürünün menşei olduğu açıkça görülüyordu. Bu kahvehaneler bozuk para niteliğinde jetonlar da bastırmışlardı ve üzerlerinde adlarının yanı sıra sarıklı Osmanlı padişahlarının ya da sultanlarının temsili portreleri de yer alıyordu.
Lady Montagu
Şair ve yazar Lady Mary Montagu’nün elden ele dolaşarak kitaplaşan Şark Mektupları’nın tohumları, 1716’da büyükelçi göreviyle Osmanlı başkentine yollanan eşi Wortley Montagu’yle beraber seyahatiyle atıldı. Lady Mary, İstanbul’dayken Türklerden öğrendiği çiçek aşısını beş yaşındaki oğlu Edward üzerinde denemekten çekinmedi. Hatta o zamana kadar bilinmeyen bu uygulamayı İngiltere’de tanıtarak yaygınlaşmasını sağladı.
Kavalalı’nın hediyesi dikilitaş
Londralıların “Kleopatra’nın İğnesi” adını verdiği, Thames Irmağı kıyısında bulunan, eski Mısır medeniyetinden kalma bu dikilitaş, 1819 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından Lord Nelson’un Nil Savaşı ve Sir Ralph Abercromby’nin İskenderiye Savaşı’ndaki zaferlerinin anısına İngiliz halkına hediye edilmiştir.
“Londra’da Türk İzleri” Oğlak Yayınları’ndan çıktı.
The Divan Club
St. James’s semtinde 1744 yılının 8 Ocak günü “Divan Club” adı altında kurulan ve faaliyeti 20 ay süren bu özel kulübe katılmanın yegâne kriteri, bütün üyelerin Türk topraklarına seyahat etmiş ya da etmek niyetinde olmalarıydı. Kulüp üyeleri Türk kılıkları giyer ve birbirlerine, kendilerine göre adapte ettikleri, Türk unvanlarıyla hitap ederlerdi. Örneğin kurucular arasındaki Sir Francis Dashwood, “II. Faquir Dashwood Pasha” olarak bilinirdi.
Guildhall Resepsiyonu
Londra Belediyesi’nin asırlardır resmi törenlerine ev sahipliği yapan Gotik mimarideki Guildhall binası, 18 Temmuz 1867 akşamı Sultan Abdülaziz’i büyük bir ziyafet ve balonun verildiği davette ağırladı. Yaklaşık üç bin davetlinin katıldığı gece gerçekten de City’nin gördüğü en büyük törenlerden biriydi.
Sultan’a Kantat
Kraliçe Victoria’nın 1867 yılı Temmuz ayında ağırladığı Sultan Abdülaziz onuruna Crystal Palace’ta dev bir konser verildi. (…) Üstelik bu konserin çok farklı bir boyutu vardı. 1600 kişilik bir İngiliz korosu, Sultan Abdülaziz şerefine bestelenmiş bir kantatı orijinal Türkçe dilinde söyleyecekti. (…) Luigi Arditi’nin İstanbul’da besteleyerek Sultan Abdülmecid’e ithaf ettiği ancak Londra’daki konser için ek bir resitatif ve korolu bölüm bestelediği bu eserde, soprano “Acep nedir sebep?” diye soruyor ve koro hep bir ağızdan “Teşrifi teşrifi Abdülaziz Han; şadumanedir sebep”; yani “Abdülaziz Han’ın teşrifinden dolayı herkes bahtiyardır” cevabını veriyordu.
Meşhur Türk hamamı
1696-1710 yılları arasında Sir Isaac Newton’un da yaşadığı St. Jermyn Street, kentin bir zamanlar en meşhur ve en büyük hamamı “The Hammam Turkish Baths”e ev sahipliği yapmıştı. Kapılarını 1862’de Londralılara açan hamamın sahibi, İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde görev yapan ve bizzat Osmanlı hamamlarını yerinde inceleme fırsatı bulan İskoç diplomat David Urquhart’tı. Hamam, II. Dünya Savaşı sırasında Londra’ya sürekli akınlar yapan Alman uçaklarının saldırısında düşen bombalar arasında 17 Nisan 1941’de yok olup gitti.
Olympia sergisi
Londra, 1893 Noel’inde yabancı bir şehri yeniden inşa ederek insanlarını o misafir şehrin sokaklarında gezdirmeye, onlara konserler dinletmeye, o şehrin yerel tatlarını tattırmaya, insanlarıyla tanıştırmaya hazırlanıyordu. 26 Aralık 1893’te “Constantinople at Olympia” sergisi açıldı. İlk gününde 32 bin 251 ziyaretçiye ulaşan sergide, Grand Rue de Pera, yani günümüzün İstiklal Caddesi, Galata Kulesi, Galata Köprüsü, Haliç, eski İstanbul sokakları dev maketler halinde boy vermişti. (...) Sergi 1894 yılı boyunca Britanya İmparatorluğu’nun kalbinde Türk rüzgarları estirmeye devam etti. Söylenene göre İstanbul sergisi fikri, dönemin Veliaht Galler Prensi, istikbalin kralı VII. Edward’dan çıkmıştı.
İstanbul’a açılan kapılar
19. yüzyılın ikinci yarısında Londra’dan İstanbul’a seyahat süresi yaklaşık 10 gündü. 1889 yılında yepyeni ve çok daha hızlı bir rota açıldı. Balkanlarda inşa edilen yeni tren hatları sayesinde artık Paris’ten İstanbul’a doğrudan seyahat etmek mümkündü. Bu düzenli servis “Orient Express” adını alacak, 1906 yılında Simplon Tüneli’nin açılmasıyla 1919 yılında “Simplon-Orient-Express” adında Milano, Venedik, Trieste ve Belgrad üzerinden yeni bir hat daha açılacaktı. Paris-İstanbul hattı açılır açılmaz Paris’ten kalkan bu günlük tarifeli trene Londra’dan da bağlantı sağlanmıştı. (…) Charing Cross ve Victoria istasyonları Londra’nın İstanbul’a açılan kapılarıydı.
Jermyn Street Hamamı’nın berberi olan William Henry Penhaligon, parfümlerini de kendisi üretmeye başlamıştı. İlk parfümüne de “The Hammam Bouquet” adını verdi. Marka el değiştirse de bugün de devam etmekte ve 1872 yılında yaratılan bu parfüm Penhaligon’un mağazalarında hâlâ o minyatür papyonlu orijinal şık şişesinde mevcut. İçerdiği ahşap, gül ve lavanta kokusuyla da Jermyn Street’teki yitik Türk hamamının havasını bir buçuk asır sonra dahi Londralılara solutmaya devam ediyor.
Emre Aracı: “Hayat bilmediğimiz kültürel etkileşimlerde saklı”
“İngiltere’ye 1987’de müzik eğitimi almak üzere öğrenci olarak geldim. O zamandan beri özellikle eski kitapçıları dolaşırken Türkiye’yle ilgili kültürel bağlar hep ilgimi çekti. Kültürler arasındaki bilinmeyen değerlerin ortak tarihçesine yeterince önem verilmediğini hissettim ve ‘Londra’da Türk İzleri’ kitabımda bu bilinmeyenlerin peşine düştüm. Haftasonları Farringdon Road’da Jeffery’nin kaldırımda açtığı sahafa gidip 19. yy Londra gazetelerinde İstanbul gravürlerini, padişah portrelerini toplardım. Dolayısıyla müzik eğitimi almak için geldiğim Londra’da kendi kültürüme ve ülkemin tarihçesine yöneldiğimi fark ettim ve yavaş yavaş bu tip belgeleri bir araya getirmeye başladım. Kitap, 1600’den başlıyor ve 1950’lere kadar geliyor. Esasında ben de şair Abdülhak Hamid Tarhan’ın Leicester Square’deki Shakespeare heykelinde görüp not ettiği gibi ‘Karanlık yoktur, cehalet vardır’ sözünü hatırlatacağım. Bugünden baktığımda hayat gerçekten de böyle. Öğrenmenin sonu yok, hayatın gerçekleri bu tür detaylarda, bilmediğimiz kültürel etkileşimlerde yatıyor. Ben de kitabımda bunları anlatmaya çalıştım.”
İngiltere’nin en büyük Türk halı ticaretini gerçekleştiren Treloar Şirketi’nin belki de en dikkat çeken reklamlarından biri St. Paul’s Katedrali’ne doğru Ludgate Hill Caddesi’ni boylu boyuna bir Türk halısıyla döşediği ve Londra’nın en tanınmış gazete ve dergilerine verdiği tam sayfa renkli ilan olmalı.
Mekanik Türk
St. James’s Street’te 1818 yılında devrinin bir teknoloji harikası olarak tanıtılan ve “Mechanical Turk” adının verildiği bir satranç makinesi Londralılara teşhir edilmişti. Macar asıllı Wolfgang von Kempelen tarafından 1770 yılında icat edilen bu otomatik satranç makinesi İmparatoriçe Maria Theresa’ya sunulmuş ve tarihte, aralarında Napoleon Bonaparte ile Benjamin Fraklin’in de bulunduğu isimler Mekanik Türk’e karşı satranç oynamışlardı. Türk kılığında mekanik bir figürün rakiplerine karşı gösterdiği bu amansız başarı herkesi şaşırtmış ve icat Londra dahil bütün dünyayı dolaşmaya başlamıştı. Yıllar sonra Mekanik Türk’ün bir operatör tarafından gizlice idare edildiği ortaya çıkacak, 1854 yılında Philadelphia’da bir yangında kül olan alet hakkında pek çok kitap kaleme alınacaktı.
Tüm görseller Oğlak Yayınları’ndan çıkan “Londra’da Türk İzleri” kitabından alınmıştır.