Pazar"Kızımızı göğsüne yatırdım. Okşayamıyordu, ağlıyordu"

"Kızımızı göğsüne yatırdım. Okşayamıyordu, ağlıyordu"

16.02.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Kızımızı göğsüne yatırdım. Okşayamıyordu, ağlıyordu"

Kızımızı göğsüne yatırdım. Okşayamıyordu, ağlıyordu



Kızımızı göğsüne yatırdım. Okşayamıyordu, ağlıyordu


Ayşenur şimdi 9 aylık. Biberon sevmiyor; kaşıkla beslenmekten, bardakla su içmekten hoşlanıyor. Babasını görünce gülümsüyor. Ayşenur sevgiyle büyütülüyor. Tek eksiği annesi.
Ayşenur’un annesi Aygün Çokelliler dört buçuk aylık hamileyken hapşırığını tuttuğu için beyninde oluşan tahribat sonucunda felç oldu. Hastanede kendine geldiğinde vücudunu oynatamıyor, konuşamıyordu. Tek yapabildiği gözünü açıp kapatmak, dudaklarını oynatmaktı. Kocası ona alfabedeki harfleri tek tek okudu, o söyleyeceği harfe sıra geldiğinde gözünü kapayıp işaret verdi. İlk sorusu karnındaki dört buçuk aylık bebeğin sağlık durumuydu.
Hastanede bir yatağa bağlı, ilaç tedavisi gören, beyninde tahribat olan felçli bir annenin sağlıklı bebek dünyaya getirmesi aslında tıpta çok ender rastlanan bir olay. Nitekim birkaç hafta önce nişanlısı Hakan Çakmak tarafından başından vurulan Nina Typol’u hayata bağlayan fiş, bir buçuk aylık hamile olduğu halde ailesinin kararıyla çekildi.
Ancak Aygün Çokelliler’in bilinci açıktı ve bebeğinin yaşadığını öğrendikten sonra onu doğurmak istediğini söyledi doktorlara. Bebek 8 aylıkken sezaryenle alındı, annesinin göğsüne yatırıldı. "Okşayamıyordu, öpemiyordu; ağlıyordu" diye anlatıyor o anı Hakan Çokelliler. "Yine de yaşayacağını düşündük. Ayşenur’un sağlıklı doğması bir mucizeydi. Aygün için de bir mucize olacağını umduk. Olmadı..."

"Kimse sağlıklı olacağına ihtimal vermiyordu ama kızımın gelişimi normal"
Ayşenur’un sağlığı nasıl? Doğum koşullarıyla ilgili bir rahatsızlığı var mı?
Sağlık durumu gayet iyi. Düzenli olarak doktora gidiyoruz, sürekli kontrol altında. Ufak tefek rahatsızlıkları var ama bunlar normal çocuk hastalıkları. Gözlerinde genetik olarak kayma var. Doktorların söylediğine göre ameliyatla bu kayma düzeltilebilirmiş. Mayısta göz ameliyatı olacak. Doğum koşullarıyla ilgili direkt bir etki yok. Ama araştırmalar devam ediyor.

Felçli bir annenin sağlıklı bebek doğurması çok ender rastlanan bir durum. Doktorlar bu durumu size nasıl açıklıyorlar? Bir tür mucize mi bu?
Onlar hâlâ bunun nasıl olabildiğini araştırıyorlar. Neredeyse "Niye yaşıyor bu çocuk?" diyecekler. Çünkü gerçekten çok ender rastlanan bir durummuş. Ayşenur anne karnında yeterince beslenemedi. Bir de Aygün ilaç tedavisi gördüğü için doktorlar bebeğin sağlığından endişe ediyorlardı. Kimse sağlıklı doğmasına ihtimal vermiyordu ama Allah’a şükür Ayşenur’un gelişimi gayet normal.

"Karımı hayata bağlayan kızımızı doğurma düşüncesiydi"
Karınız neredeyse kendi sağlığından önce bebeğini düşündü, Ayşenur’u doğurmayı çok istedi. Siz onu vazgeçirmeye çalıştınız mı hastanede? Hem onun sağlığı için, hem de bebeğin sağlıksız doğma ihtimalinden ötürü...
Ben bu konuda Aygün’e hiçbir şey söylemedim. Çünkü o çok istiyordu. Biz ilk bebeğimizi, üç yıl önce, yine böyle bir Kurban Bayramı’nda kaybettik. Üç gün yaşadı doğduktan sonra.

Neden?
Sebebini hâlâ bilmiyorum ben, SSK’ya sormak lazım. Erken doğum dendi, kordon dolanması dendi. Bu ölüm çok sarsmıştı Aygün’ü, hâlâ onun acısını yaşıyordu. O yüzden Ayşenur’u doğurmayı çok istedi, belki hayata da bebeği sayesinde bağlandı. Çocukları çok seviyordu.

"Eve birlikte döneceğimizi düşünüyordum ama bazı şeylere de hazırlıklıydım"
Hem karınızın hem bebeğinizin sağlığı risk altındaydı... Siz bu sırada ne hissediyordunuz?
Müthiş bunalımdaydım. Ne düşüneceğimi bilemiyordum ki. Yaşayacaklar mı, ölecekler mi? Böyle bir durumda insan aklına kötü şey getirmek istemiyor. Her şeyin iyi olacağını, birlikte eve döneceğimizi düşünüyordum. Ama kendimi bazı şeylere de hazırlamıştım.

Doktorlar ne diyorlardı?
Ankara, İzmir, İstanbul, hatta yurtdışındaki doktorlara ulaştım ben, herkesin söylediği şey aynıydı: Allah’tan ümit kesilmez ama çok da ümitlenme... Biz bekliyorduk bazı şeyleri ama ümidimizi de kaybetmiyorduk. Ümit bizi ayakta tuttu.

Hastanede kiminle dertleştiniz?
Annem oradaydı, yani Aygün’ün annesi. Onunla birbirimize destek olduk, konuştuk. Aşağı yukarı 80 gün annesi yanında kaldı. 45 gün de ben kaldım sabit. Sonra ben işe döndüm, hastaneye akşamları gitmeye başladım. Bir süre sonra da baktık yapılacak bir şey yok, sabah erken gidip gece geç saatte eve dönüyorduk. Ama hep birlikteydik kayınvalidemle. İnsanın tek başına üstesinden gelebileceği bir şey değildi.

Annemin adını verelim. Ben öldükten sonra kızımıza o bakacak, dedi"
Karınızla nasıl iletişim kurdunuz?
Başlangıçta alfabeyi okuyordum ona, söylemek istediği harfe gelince gözünü kapatıyordu. Ama sonra dudak okuyarak anlaştık. Kızımızın adını da o koydu. Aslında Buse olsun istiyordu. Ama sonra "Annemin adını koyalım. Ayşe olsun" dedi. "Onun bende çok emeği var. Kızıma da o bakacak ben öldükten sonra" dedi.

Ümidini kesmiş miydi yaşamaktan?
Duyuyordu her şeyi, biliyordu. Evlat sevgisi onu o kadar yaşattı zaten. Bebeğini doğurmak istedi. Onu görmek, koklamak istedi. Ama biliyordu, anlıyordu. Biz kondurmuyorduk. Ayşenur doğduktan sonra çok ümitlendik. Onu görünce belki düzelir diye düşündük. Olmadı...

Bebeğini ilk kez kucağına aldığında ne yaptı karınız?
Ağlıyordu. Ayşenur’u göğsüne yatırdık. Okşayamıyordu, öpemiyordu. Biz yüzüne doğru kaldırınca bebeği kokladı, öptü.

Ya siz?
Onları birlikte görünce... Evimizde olduğumuzu düşündüm. Hep birlikte eve dönmüşüz, bebeğimiz iyi, Aygün de iyileşmiş. Öyle hayal ettim. Allah kimsenin, düşmanımın başına vermesin; çok zor şeyler bunlar. Gözünüzün önünde... Ölüm herkes için her şekilde zordur ama... Annemi kaybettim, ilk kızımı kaybettim, eşimi kaybettim. Ölüm çok etkiliyor şimdi beni. Tanımadığım birinin ölümüne bile, eşime nasıl ağlıyorsam öyle ağlıyorum.

"Kızım olmasa, ben de olmazdım. İntihara kalkıştım, kurtardılar"
Bu zor günlerinizde en büyük desteğiniz bebeğiniz oldu herhalde.
Ayşenur olmasaydı, ben de olmazdım. Birkaç kez intihara teşebbüs ettim. Başaramadım. Kurtardılar. Vazgeçirdiler. Bugün bunların hata olduğunu biliyorum. Cahillik olarak düşünüyorum şimdi dönüp baktığımda. Basitlikti, hayattan kaçmaktı bu. İyi ki Ayşenur var. İyi ki Aygün onu bırakmış bana. Her şey onun için. Her şey kızım için.

Psikolojik destek aldınız mı?
Hayır, ihtiyacım yok şimdi. Herkes kendi kendisinin psikoloğu olabilir bence. Kızım da benim psikoloğum oldu. Akşam işten çıktığımda onu göreceğimi bilmek büyük bir mutluluk. Anlatılamaz.

Şu an en çok neyi özlüyorsunuz?
Eşimi özlüyorum. Mutlu bir aileyi...

"Birkaç ay arkadaşlık ettik. Yıllar sonra yeniden, tesadüfen karşılaştık"
Aygün hanımla nasıl tanıştınız?
1991 yılında Kumla’da tanıştık. Yüzerken. Yaz boyunca, iki-üç aylık bir arkadaşlığımız oldu. Sonra ayrıldık. Ayrıldık derken, zaten öyle ciddi bir şey yoktu, o daha lisedeydi. İkimiz de çok küçüktük.

Sonra nasıl tekrar bir araya geldiniz?
Ben askere gittim, askerden döndüm. Bir sene falan sonraydı galiba, bir arkadaşımız vasıtasıyla tesadüfen karşılaştık. Aklımda da kalmıştı biraz zaten. Demek ki onda da varmış bir şeyler. Üç sene çıktık ve evlendik.

Kayınvalidenizle aranız çok iyi galiba. Karınızın hastalığı ve kızınız mı yakınlaştırdı sizi, yoksa hep iyi anlaşır mıydınız?
Kayınvalidem şu anda öz annem gibi. Aygün’le çıkmaya başladığımız günlerden beri kayınvalidemle aramız iyiydi. Çok iyi bir insan. Öz annem yaşıyor olsaydı ancak bu kadar yardımcı olabilirdi bana. Ben iş çıkışı, annemin evi gibi kayınvalideme gidiyorum akşam yemeğine. Hem kızımı görüyorum hem de işte ev ortamı. Üstüm başım her şeyimle kayınvalidem ilgileniyor. Oğlu gibiyim yani, "Sen benim oğlumsun, ben de senin annenim" diyor.

Ama kendi evinizde kalıyorsunuz, değil mi? Karınızla birlikte oturduğunuz evde mi yaşıyorsunuz hâlâ?
Evet, aynı evdeyim. Kendi evimiz, değiştirmedim o yüzden. Zaten evi değiştirsem bile eşyalarımızı yine alırdım. Anılarımdan kopmak istemiyorum.

"Babamı bile gazetelerden, TV’lerden para almadığıma inandıramıyorum"
Ne iş yapıyorsunuz? Maddi durumunuz iyi mi?
Fabrikada işçi olarak çalışıyorum. Otomotiv yan sanayiinde. Eşimin rahatsızlığı nedeniyle birikmiş borçlarım var, o yüzden maddi durumum pek parlak değil açıkçası. Benim medyadan para aldığım söyleniyor. Konuşulanları duysanız sanırsınız ki ben trilyonluk bir adamım. Babam bile bana inanmıyor. Oysa yok böyle bir şey. Borçlar yüzünden maaşım yetmiyor ama yine de Allah’a şükür, idare ediyoruz.

Hiç yardım gelmedi mi Ayşenur doğduktan sonra? Ne bileyim, bir bebek bezi markası ya da bebek maması üreten bir şirket, kendi reklamını da yapmak amacıyla yardım önermedi mi? Ya da siz böyle bir şey talep ettiniz mi?
Hayır, böyle bir öneriyle gelen olmadı. Ben de hiç kimseden bir şey istemedim. Zaten kimse de benim elime para vermesin. Bir şeyi hak etmek lazım. Ben para hak edecek bir şey yapmadım. Ama Ayşenur’un masraflarını, bezini, mamasını üstlenmek isteyen olursa kabul edebilirim. O da eğer reklamını yapacaklarını düşünüyorlarsa, yani bir karşılığı varsa...

"Evlensem bile kızımı anneannesinden almam"
Ayşenur 9 aylık oldu. Siz çalışıyorsunuz, ona kim bakıyor?
Anneannesi bakıyor. Aygün de böyle istedi zaten, ona emanet etti. Ben de her gün iş çıkışı eve gitmeden önce oraya uğruyorum, kızımı görüyorum. Beni tanıyor artık, sesime tepki veriyor, gülümsüyor.

Hareketlenmeye başlamıştır o şimdi. Emekliyor mu?
Emeklemiyor daha. Galiba hiç emeklemeden ayaklanacak, öyle görünüyor. 1 yaşına gelmeden yürümeye başlar bence.

Tekrar evlenmeyi düşünür müsünüz?
Annem yok, ablam yok, evime gittiğim zaman şu hayatta yapayalnızım ve erkeğim. Sonuçta kısmet. Doğanın kanunu böyle. Ben eşini kaybeden ne ilk ne de son erkeğim. Annem öldükten sonra babam tekrar evlendi mesela. Şu anda böyle bir şey yok ama çevrem istiyor evlenmemi. Ama erken ama geç, olabilir yani, evlenebilirim.

Evlendikten sonra Ayşenur’u yanınıza almayı düşünür müsünüz?
Hayır. Yani aslında tabii ki isterim ama kayınvalidemde kalması bana daha doğru geliyor. Çünkü kayınvalidem onunla teselli buluyor ve orada kızıma çok iyi bakıldığını, çok sevgiyle bakıldığını biliyorum. Ben nasılsa ne zaman istesem görebilirim. Bu yüzden onları ayırmak istemem.