20.03.2022 - 03:00 | Son Güncellenme:
Antik boyaların en kıymetlisi olan gizemli Tire morunun antik dönemlerde altından daha değerli olduğu düşünülürse bu renge renklerin efendisi demek de yerinde olacaktır.
Böylesine güçlü çağrışımları olan mor rengin tarihi, bizi bu rengin iki önemli tonuna götürecektir: ilki doğadaki kısıtlı imkânlarla elde edilen Tire moru, ikincisi ise renklerin kaderini değiştirecek olan sentetik mor.
Mor boyanın tarihi yükselişi Doğu Akdeniz sahillerindeki bugünkü Lübnan ve Suriye topraklarında yaşayan Fenikeliler ile gerçekleşmiştir. Bu kırmızımsı mor boya Fenike’nin kıyı kenti Tire’de üretilmesi nedeniyle adı Tire moru olarak yaygınlaşmıştır.
12 bin murex cinsi deniz salyangozundan ancak 1 gram Tire moru elde edilebiliyordu. Salyangoz sıvılarının bir dizi işlemden geçirildikten sonra farklı bileşenler eklenerek hava ile temas etmesi sağlanmıştır. Doğal durumunda renksiz olan sıvı, hava ile temas ettikçe parlak, ışığa karşı dayanıklı ve kolayca solmayan şöhretli Tire morunu ortaya çıkıyordu. Oldukça uzun süren üretim aşamasında ortaya çıkan rahatsız edici koku denizden şehre kadar yayılmış ve bu kötü koku Tire morunun kalitesi ve pahalılığı kadar nam salmış hatta “Paranın kokusu” olarak adlandırılmış.
Kırmızımsı mor renkli boya kadar, Tire moru ile üretilen pahalı kumaşlar da şöhret kazanmıştır. Murex deniz canlılarından elde edilen bu değerli boya üretim aşamasındaki farklılıklara göre kırmızıdan mora, mordan siyaha ve kahverengiye, bazen pembe, bazen leylak rengi, kimi zaman da maviye çalan bir renk olarak tanımlanmıştır. Bu renk geçişlerinde yakalanan mor, adeta bir sihir olarak görülmüştür. Bu gizeminden dolayı birçok efsane de mor rengin etrafında gelişmiştir. Her ne kadar bazı hikayelerde ve şiirlerde bu değerli mor rengi Fenikeli denizcilerin bulduğu aktarılsa da, en ilginç olan hikaye Fenike Tanrısı Melkarth’a aittir.
Efsaneye göre Fenike Tanrısı Melkarth ve sevgilisi olan su perisi Tyros sahilde dolaşırlarken köpeği de onlarla beraberdir. Bir ara yanından uzaklaşan köpeğini deniz kenarındaki yumuşakçaları yalarken görür ve ağzının parlak bir mora dönüştüğünü fark eder. Tyros köpeğin ağzındaki mor rengi görünce, Melkarth’tan kendisine bu muhteşem ve eşi benzeri görülmemiş renkte bir elbise armağan etmesini ister. Bunun üzerine Melkarth yumuşakçaları yakalar ve onlardan mor renk elde ederek ipek bir kumaşı boyayıp, Tyros’a bir elbise hediye eder. Fenikelilerin yaşadığı ve bugün Lübnan sınırları içinde yer alan liman şehri Tyre (Tire) ve peri Tyros’dan ilhamla adlandırılan Tire morunun hikayesi daha sonra Antik Yunan’da Herakles ve köpeğinin, Roma döneminde ise Herkül ve köpeğinin hikayesi olarak uyarlanmıştır.
Perslerde kraliyet sembolü
Antik dönemin en gözde ve şatafatlı rengi Tire morunun sembolik olarak zenginlik ve gücü ifade etmesi ise bu rengin M.Ö. 6. yüzyılda Perslere geçişi ile başlar. Tire morunun, kraliyet moru olarak ünlenmesini sağlayan ilk kişi Pers kralı Kiros’tur (M.Ö.601-530). Halk tarafından giyilen renklere kısıtlamalar getiren Kiros, zenginliği ve lüksü temsil eden mor rengin sadece kraliyet nezdinde giyilebileceğini belirterek; mor rengin kraliyet rengi ve beyaz şeritli mor renkli kıyafetlerin ise sadece kendisinin giyebileceği bir kraliyet sembolü olduğunu ilan etmiştir. Morlar içindeki Pers kralları, en başta Mısır olmak üzere tüm dünyayı fethetme arzularını gösterişli mor giysileri ile duyurmuşlardır.
Büyük İskender’in de tercihi
Perslerdeki mor arzusu ve hırsı, Persleri fetheden Büyük İskender (M.Ö. 356-323) tarafından da benimsenmiştir. Büyük İskender, beyaz şeritli mor bir tunik, mor bir kaftan giymiş ve beyaz benekli mor bir hükümdar tacı takmıştır. Ayrıca, daha önceki Pers geleneklerini takiben, Büyük İskender de mor renkli kıyafetleri sadece seçtiği kişilerin giymesine izin vermiştir.
Büyük İskender sarayı da mor renk ile dekore ettirerek mor renkli aksesuarlardan sıklıkla faydalanmıştır. Mor kilimler, halılar ve koltukların dışında, 500 kişilik güçlü imparatorluk korumalarına da mor ve ayva sarısı renginde kıyafetler giydirmiştir. Mor kefenle gömülen Büyük İskender’in yanı sıra 600 yıl sonra gömülen Bizans Kralı Constantine (M.S. 272-337) ve Roma İmparatoru Diocletian’ın (M.S. 245-312) kefenlerinin de mor renk olduğu ortaya çıkmıştır.
İhtişamlı Bizans moru
Hem Doğu’nun hem de Batı’nın kralı olan Büyük İskender’in ihtişamlı mor renge olan yoğun ilgisi, bu rengin günümüze kadar gelen kraliyet rengi anlayışı ile olan bağının en önemli temellerindendir. Büyük İskender’den sonraki Helenistik dönem kralları, saray mensupları ve yüksek görevlerdeki yetkililer mor renk kullanmaya; tahta geçen krallar mor kıyafetler giymeye ve mora bezenmiş kraliyet tacı takmaya devam etmiştir. Saray dışında ise sadece çok zengin kişiler bu pahalı renk ile bezenmiş kıyafetleri giyebilmiştir.
Bizans imparatorları Roma geleneğini sürdürerek, Tire morunun imparatorluğa özgü olma özelliğini korumuşlardır. Bizans döneminde bu rengin imparatorluk ailesi hariç kullanımını kısıtlandı. Böylece mor imparatorluk rengi oldu. Bizans moru olarak da tarih sayfalarında yer alan bu renk aslında en ihtişamlı dönemlerinden birini Bizans’ta yaşadı diyebiliriz. Öyle ki hükümdarlar fermanlarını bile mor mürekkeple imzalıyorlar ve mor kefenlerle gömülüyorlardı.
Ayrı kalan aşıkların simgesi: Menekşe Çiçeği
Tarihte menekşe ve mor renklerinin ayrımına fazla rastlanmamakla birlikte, menekşe rengine adını veren menekşe çiçeğinin kendine özgü önemli anlamları da vardır.
Menekşe rengi, gökkuşağı spektrumundaki son renk olması sebebiyle, bilinen ve tanıdık olanın bitişi ile bilinmezin başlangıcını simgeler. Bu anlamda ölümle ilişkilendirilir ve bazı kültürlerde cenazelerde menekşe çiçeği kullanılır. Bu nedenle tarih boyunca birine menekşe hediye etmenin ona kötü şans ve uğursuzluk getirebileceğine inanılır.
Öte yandan, bazı kültürlerde savaşa giden ya da uzun bir yolculuğa çıkan erkeğin veda ederken sevgilisine “Ayrı olduğumuz her an seni düşüneceğim” demesinin bir yolunun sevgilisine menekşe vermek olması da ironik bir durum yaratmaktadır.
Tesadüflerin mucizesi: Sentetik mor
1856 yılında Londra’da, 18 yaşında bir kimya öğrencisi olan William Henry Perkin, sıtmanın bilinen tek çaresi olan renksiz kininin sentetik alternatifini elde etmek için deneyler yapar. Bu deneyler sırasında renksiz kinini anilin ile karıştırır. Ancak sıtmaya çare olacak bir sonuca ulaşamaz. Deney tüplerini temizlemek için laboratuvara giren Perkin, deney tüpünün dibinde biriken koyu renkli çökeltiyi fark eder. Bunu alkol ile seyrelterek bir mor tonu elde eder. Bu ton leylak çiçeğinin rengine benzediği için bulduğu renge leylak ismini verir. Bu boya ile ipek bir parça boyar ve bu boyanın kumaş üzerindeki kalıcılığını ve parlaklığını test eder. Sıtma için başlayan deneyler çığır açan sentetik boyanın bulunması ile son bulur ve genç Perkin’i dünya çapında tanınan biri haline getirir. Bu buluş renklerin tüm geleceğini değiştirir. Altından bile daha pahalı boyalar zamanla sentetik olarak üretilerek her kesimin ulaşabildiği renkler haline gelir. Bu tesadüf sayesinde geçmişin lüks pigment ve boyaları tarih sayfalarında kalmış olur. Bugün yüzlerce renk arasında seçim yapmakta zorlanıyorsak, bu William Perkin’in yanlışlıkla sentetik boyayı keşfi sayesindedir.
“Morun içine doğmak” ne demek?
Bizans İmparatorluğu’nda onursal bir unvan olan Porphyrogenitus kelime anlamı olarak Yunanca “Mor odada doğan” demektir. Bu unvan baba imparator olduktan sonra hükümdarlığı sırasında doğan çocuklarına verilirdi. Doğumun gerçekleşeceği odaların duvaları dahil her yeri mor renkle bezenirdi. Doğan bebekler mor renkte bir örtüye sarılırdı. Hükümdar çocuklarının imparatorluğun, zenginliğin, gücün, asaletin ve saltanatın içine doğduğunun ve hayat boyu bu ayrıcalığı taşıyacağının simgesi olan bu gelenek “morun içine doğmak” yahut “mor odada doğmak” olarak bilinmektedir.
Tire morunun sırlara karışması
1453 yılında İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmesi sonrasında Tire morunun gizemli reçetesi kaybolmuştur. Zamanla Tire moru tükenmiş olsa da, mor renk saygınlığını korumaya devam etmiştir. Padişahlar da törenlerde mor kaftanlar giymiştir. Yıllarca gücün ve hakimiyetin rengi olan mor Osmanlı İmparatorluğu’nda tevazunun rengine dönüşmüştür. Her ne kadar devlet erkanında tevazuyu simgelese de sanat ve kültüre önem veren kesim mor rengin entelektüellik ve asaleti temsil ettiğini düşünmüştür.