04.08.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Ulaş Gürşat / ulas.gursat@milliyet.com.tr
Yönetmen Hasan Karacadağ’ın cinlerle ilgili altıncı filmi “Dabbe: Cin Çarpması” bu hafta vizyona girdi. Genelde gerçek hikayeleri araştırıp sinemaya aktardığını söyleyen Karacadağ hem cinlerle ilgili ilginç bilgiler verdi
hem de Batılı korku filmlerinin Türkleri neden etkilemeyeceğini, “cinli film”lerinin neden Türkiye’de yaşayanlar için daha korkunç olduğunu anlattı.
Son filminiz “Cin Çarpması” sizce ne kadar korkunç oldu?
Seçtiğimiz izleyicilere veya eşime dostuma yaptığım test gösterimiyle deneme şansım oluyor. Şu ana kadar benim yaptığım en iyi film olduğunu söylüyorlar. Korkunçluk bende bir süreden sonra gidiyor. Çünkü bu konuları son noktasına kadar araştıran biriyim. Burada hikayenin vermiş olduğu bir ürperti var... Yani insanın içindeki kötülük duygusu. Bu ikisini birbirine yaklaştıran bir film olduğu için enteresan bir şey oldu.
“Türkiye’de vampirle, zombiyle, kurt adamla korkutamazsınız”
Genelde yaşanmış hikayeleri araştırıyorsunuz ve filmlerinizi bu hikayelere dayandırıyorsunuz. Bu filmin hikayesi nedir?
Ben hikayeleri gerçek olaylardan alıyorum ama hayal gücümle birleştiriyorum. Ben bir cümle duyarım mesela, çok ilgimi çekerse onu araştırmaya başlıyorum. Bir önceki “Bir Cin Vakası” filmi de öyle. Ben Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde okuyordum. Orada bire bir şahit olduğum ve sonra aklıma gelip tekrar araştırdığım bir meseleydi. Bu filmde de çeşitli köylerde olmuş olayları bir araya getirdim. Birbirine çok benzeyen olaylar... Define aramayla ilgili. Şu an o kadar yaygın ki... Dünyada en çok define arama aleti Türkiye’de satılır. Anadolu köylerinde cinlerle hazine arama olayı o kadar yaygın ki... Bu filmde detayları var. Sadece definelerden sorumlu bir cin kabilesi var mesela. Film defineyle başlıyor ve başka mecralara akıyor. Bu hikayede insanla para arasındaki ilişki de var. Gerçek hikayelere ben çok önem veriyorum.
Sizin cinlerle olan ilginiz ne zaman başlıyor?
Çocukluktan beri bir merak olduğunu söyleyebilirim. Ailemde hiç cin hikayesi anlatılmazdı. Çocukluğumun bir kısmını Diyarbakır’da geçirdim. Orada ilk cin vakasını gördüm. Kapı aralığından görmüştüm, bu olay bir şok etkisi yaratmıştı. Bir genç kız var, önündeki leğende balıklar yüzüyor, karşısında hoca konuşuyor ve bir şeyler anlatıyor. Bizi de içeriye sokmuyorlar ama etraftaki insanlar “İçine cin girmiş” diyorlar. Kız bir eğildi, bir kalktı simsiyah olmuş. Daha sonra bu vakaların daha ilerisini gördüm. Çocukken yaşadığım o şey, atılan çığlıklar beni etkiledi.
Avrupa’da korku sineması vampirler, zombiler, hayaletler, mumyalar üzerine. Türkiye’de bunların yerini cin mi alıyor?
Ben bu işe ilk başladığım 2005’te “Korku filmi cinlerle ilgili olmalıdır” dediğimde genelde gülüyorlardı. Cin kavramını sinemaya taşıma isteğim vardı. Genel kanaat “Olmaz” diyeydi. Vampir, zombi, kurt adam gibi Batı’nın korku unsurları bizi hiçbir zaman korkutamadı.
Çünkü o hikayeleri küçükken duymadık.
Cin öyle bir şey ki insanlar ismini söylemeye bile korkuyor ve “üç harfliler” diyor. Korku sineması yapacaksan başka bir şeyle uğraşma. Çünkü ötekilerle insanları korkutamazsın.
Cin konusundan çok iyi korku filmleri çıkar.
“Belki de sana şu anda birtakım sorular fısıldayan cinler gelmiştir”
Bu filmde cin görünüyor mu?
Ben gerçek cin kayıtları diye bir şey kullanıyorum. Önceki filmlerimde de kullanmıştım. Benim çektiğim filmin türü found footage, yani belgesel-korku sineması. Dolayısıyla ben belgesel anlatıma da sadık kalıyorum. Gerçek cin görüntüsü diyebilmem için benim de onun gerçek cin görüntüsü olduğuna inanmam lazım. Adam bana görüntü gönderiyor ve “Bak cin seansı yaptık ve böyle bir görüntü yakaladık” diyor. Ben de orijinal kaydı istiyorum ve efekt olup olmadığını inceletiyorum. Bir tane kayıt çok ilginç. Bir insanın içinden cin çıkma anı çekilmiş. Bir plazma gibi. O görüntüden sonra kameraya bir şeyler oluyor. Bu görüntü bilimsel olarak izah edilmek zorunda. Görüntüye bir nokta bile koysanız o noktanın sonradan koyulduğunu tespit eden programlar var. Bu filmde bir köyde yaşanan bir define olayı var. Orada da çekilmiş görüntüler var. Ben o görüntülerden
“Bu cin” dedikleri ve inandıkları şeyi filme koydum. Ama bu görüntüler için “Bu bir cindir”i ben demiyorum.
Cinler bütün dünyada yaşıyorsa diğer toplumlara nasıl yansıyor?
Yunan mitolojisinde geçen bütün tanrılar, yaratıklar falan bize göre hep cin. Kimileri orada tanrı sıfatını yüklemiş. Bizim cin dediğimiz şeyler orada Alaadin’in cinine dönüşmüş. Her kültür cinleri farklı şekilde konumlandırmış. Afrika’da vudu büyüsüyle ilişkilendirilmiş. Cinlerle ilişki kurma yöntemi dinle değil, sembol ve tılsımlarladır. Usta vuducular bu işin en üst noktasındadır.
Sizin filmlerinizi cinler izliyor mudur?
Biz bunun esprisini aramızda yapıyoruz. Biz sürekli bunun filmini çekiyoruz, kurguluyoruz, konuşuyoruz... Eğer gerçekten cinler anlatıldığı gibiyse izliyor olmaları gerekir. Çünkü insanları gözleyen ve insanların kendileriyle ilgili neler konuştuğunu araştıran bir cin grubu var. İstihbarat gibi. Onlar bizi görebiliyor, biz onları göremiyoruz. Siz yoğun bir şekilde onlarla ilgili bir mevzuyu gündeme getirdiğiniz zaman anında gelirler. Burası Sultanahmet, yer altı dehlizleriyle dolu, cinler için çok uygun bir alan. Biz şimdi onlar hakkında bu kadar çok konuştuysak, şu anda bizim sohbeti dinleyen ve belki de sana birtakım sorular fısıldayan cinler gelmiştir.
O yüzden belki de filmi de izlemişlerdir, kurguya da müdahale etmişlerdir, çekerken başka şeyler de yapmışlardır.
Karacadağ’ın son filmi “Dabbe: Cin Çarpması”ndan kareler...
“Korku filmleri beni sıkar, ben gangster filmlerine hastayım”
İnsanlar neden korku filmi izlemek istiyor?
Korkuyla ilgili iki anahtar kelime var:
1. Zevk 2. Meydan okuma. Korku hormonal yapılarımızdan dolayı zevkle ilişkili bir durumdur. Korku ve heyecan zevk duygusuyla alakalıdır. Korku filmlerinin bir meydan okuma durumu var. Ben sinemada korku filmi izlerken bana bir şey olmayacağını biliyorum.
“Ben orada olsaydım ne yapardım?” sorusunu sorduğunuz film iyi bir korku filmi oluyor. İyi filmin içine girince de müthiş bir zevk alıyorsunuz.
Siz evde eşinizle beraber nasıl filmler izliyorsunuz?
Ben mesela gangster filmlerine hastayımdır. Scorsese sinemasına ve Kurosawa sinemasına bayılırım.
Ben klişe bir izleyiciyim. Her tür filmi izlerim. Gişe filmi, festival filmi, romantik film de izlerim.
Korku filmi izlerken en çok sıkıldığım tür. Çünkü beni korkutan bir şey yok. Çok az sevdiğim korku filmi var. Bunlardan biri “Shining”dir.
“İnsanıma baktım, korku filmi yapmaya karar verdim”
Çektiğiniz filmin türü için “Türk-İslam korku” demiştiniz...
Değil. Onu birileri uydurdu. İslam evrensel bir şey. Ben Türk korku filmi yapıyorum. Korkunun yerel unsurlar üzerine kurulu olması gerektiğine inanıyorum.
Japonya’da yaşamış olmanız sinemanıza nasıl bir katkı sağladı?
Japonya’ya tıp okumaya gittim.
10 yıla yakın orada kaldım. Çok büyük katkı sağladı. Birincisi teknik açıdan çok katkı sağladı. Türkiye’deki sinema okullarının birçoğu çok kötü. Orada sinemayı bilen insanlar sinemayı anlatıyor. Türkiye’de hayatında kısa film çekmemiş hoca yönetmenlik dersi veriyor. Japonya’da hep teknik konuşulmasından şikayetçi oldum. Sonra anladım ki tekniğe ve içeriğe de müthiş bir hakimiyet gerekli. Japonya’dan aldığım en büyük katkı “Kendi insanına bak” düşüncesi oldu. Başka hiçbir şeye bakma. Konu mu arıyorsun, kendi insanına bak. Kendi kültürün, kendi tarihin eşittir senin sineman. İnsanlar sinema yapmadan önce ne yapacağına karar veremiyor. Japonya’da o aşamaya “Kendi insanına bak” sözüyle geçiliyor. Ben de kendi insanıma baktım ve korku filmi yapmaya karar verdim.
Sizin yaptığınız Türk korku türünün yurt dışına açılma şansı nedir?
Yurt dışından çok iyi tepkiler geliyor. Son filmim 16 ülkede vizyona girdi. Daha çok Avrupa’da gösterime girdi. “Bir Cin Vakası” ve “El Cin” filmlerine Almanya’da çok izleyici geldi. Sadece oradaki Türkler değil Almanlar da izlemiş. Türkiye’de
5 milyon veya 7 milyon yapmış bir film neden dünyada ses getirmedi? Temel nokta Türk sinemasına yurt dışından bakış açısı. Biz de İran gibi hep toplumun acılarını, sorunlarını anlatmışız sinemamızda. Biz “Ben korku filmi, fantastik veya bilim kurgu filmi yaptım” dediğimde tuhaf bakıyorlar.