06.10.2024 - 02:01 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI - Geçtiğimiz günlerde tüm dünyayla aynı anda ülkemizde Can Yayınları tarafından yayımlanan ve Begüm Kovulmaz’ın çevirisiyle dilimize kazandırılan “İntermezzo”nun yazarı Sally Rooney, o münazara şampiyonu, istese de bu tartışmayı kazanamayacak; o artık bir fenomen. Dublin’de yaşayan 33 yaşındaki yazar, 2017’de “Arkadaşlarla Sohbetler”, 2018’de “Normal İnsanlar” ve 2021’de “Güzel Dünya Neredesin?”i yayımladı. Aldığı sayısız ödülün içerisinde kahramanlık yok ama üç yıl sonra yayımladığı yeni romanı “İntermezzo”nun yarattığı etkiye bakılırsa o, gençlerin özellikle genç kadınların kahramanı.
Gazze hakkında konuşmayı sürdürüyor
Hem nasıl olmasın ki! “Yenilik ve büyümeye yönelik büyük bir kültürel saplantı var. Her şeyin sürekli büyümesi gerekiyor. Büyüyün, daha fazla satın ve farklı olun; yenilik, yeniden icat. Bunu pek ilginç bulmuyorum,” diye yazan birinden kim daha iyi anlayabilir bugünün gençlerini. Üstelik, “İrlanda’da veya başka yerlerde benim yaşımdaki ve daha genç insanlar hakkında genel açıklamalarda bulunmaya yetkili olduğumu hissetmiyorum,” diyecek kadar da akıl vermekten uzak.
Marksist kimliğinin altını kalınca çizen biri Sally Rooney, apolitiklikse onluk bir şey değil. Romanlarındaki karakterleri Filistin eylemlerine görürüz mesela. “İntermezzo”nun tanıtımı için Londra’da konuştuğunda onun için söz asla kitabı üzerine yaşanan çılgınlık değildi: “Bir soykırıma tanık olduğumuz sonucuna varmaktan kaçınmak zor. İsrail’de, Lübnan’da, Filistin’de veya herhangi bir yerde herhangi bir sivilin vahşice öldürülmesi korkunç bir trajedi ve rezalet.” Rooney, bu yıl Irish Times için “Gazze’de öldürme, İrlanda’nın Beyaz Saray’daki ‘iyi dostu’ tarafından destekleniyor” başlıklı bir köşe yazısı yazmış “Güzel Dünya Neredesin?”in çeviri haklarını şiddet yanlısı olduğu gerekçesiyle İsrailli bir yayıncıya vermeyi reddetmişti.
“Sıradan bir insanım”
“Kendimi ilgi çekici hissetmiyorum… Sıradan bir insanım ve okumak, film izlemek, TV izlemek gibi bir yazardan beklediğiniz her şeyi yapıyorum,” diyen Rooney’nin kütüphanesinde neler olduğunu anlamak için kahramanlarının ellerinde gördüğümüz kitaplara bakmak yeterli: “Komünist Manifesto”, “Bundan Sonrası Ateş” ve “Altın Defter” onlardan sadece birkaçı. Bütün bu Sally Rooney fırtınasında insanlar ikiye ayrılmış durumda; onun şimdiden klasikler arasına girdiğini düşünenler bir yanda abartıldığını düşünenler diğer yanda. Sally Rooney bir anlamda bizi sevilen, çok okunan ve kabul gören bir yazar olmak için ölmüş olmanız gerektiği sorunsalıyla yüzleştirdiği için de özel bir örnek. Çünkü her şeyin olduğu edebiyat dünyamızda şimdiki zamana rastlamak zor. Akıllı telefonlar, tabletler, metrolar, yapay zekâ ve bugüne dair her şey. Sanki yeterince edebi olmadıkları için metinlerden itinayla cımbızlanan her şey Rooney’nin metinlerinde tam karşımızda. Tıpkı ‘normal’ hayatımızda olduğu gibi. “İntermezzo”sunu kucaklamış kitapçılardan heyecanla çıkan Sally Rooney okurlarıyla yapılan kısa söyleşilerde de hep aynı şey çıkıyor karşımıza: “Kendimi görüyorum, arkadaşlarımı görüyorum,” vs. Evet, bambaşka bir dil yaratmış değil, henüz! Evet, bambaşka bir formda yazmıyor. Evet, şu sıkılan ve sevişirken bir anda ekonomik krizden barınma sorununa uzanan sohbetler eden genç insanlar yeterince ilginç gelmeyebilir. Ama Sally Rooney edebiyatının gücü de bu, ‘normal’in içindeki derinliği bugünün sözcükleriyle ‘edebiyat yapma’dan aktarabilmesinde.