06.10.2024 - 02:01 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
SEYHAN AKINCI- Yaren Leylek ile Adem Amca’nın sıcak hikâyesini yıllar önce Milliyet Pazar’dan okumuştu birçoğumuz. O günden bugüne bir fenomene dönüşen bu hikâye her göç mevsiminde heyecanlı bir bekleyişe bıraktı yerini. Bu yıl Yaren Leylek ve Adem Amca bu kez de beyazperde de kavuştu. Buğra Gülsoy’un başrollerinde yer aldığı “Yaren Leylek” filmi gösterime girerken başarılı oyuncu ile filmin galası öncesinde AKM’de bir araya geldik ve Gölyazı’da Adem Amca ile sohbetlerinden belki de son kitabım olabilir dediği “Luna”ya uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik.
*Her öyküyü anlatmaya karar verişimizin altında bir neden yatar. “Yaren Leylek” için neydi sizin nedeniniz?
Yaren Leylek ve Adem Amca’nın hikâyesini hepimiz yıllardır izliyoruz. Bir insanla, bir leyleğin dostluğundan doğan bir hikâyede yer alıyor olmak en başlıca sebebim olmuştu. İkincisi ise bu hikâyede biz gerçeği biraz kurmacalaştırıyoruz. Adem Amca’yı çocuk olarak görüyoruz, benim oğlumu oynuyor. Filmde diğer sevdiğim nokta da benim oynadığım Hakan karakteri ve Seçkin’in (Özdemir) oynadığı karakter iki kardeş âb-ı hayat suyunu arıyorlar ama bulamıyorlar ve sonra iki kardeşin arası açılıyor. Yıllar sonra çocukları, babalarının bulamadığı âb-ı hayat suyunu bulmak için bir yolculuğa çıkıyorlar. Fantastik öğeler içermesi de içinde olmaya yöneltti. Çocuklarla da çalışmayı çok seviyorum. Oğlumun da izleyebileceği bir film. Hepsi toplandı ve bu filmde olmayı seçtim.
“Cem de oynamak istiyor”
*Oğlunuz sizi ekranda görüyor ve o bilinçle seyrediyor babasını artık. Hiç yorumları oluyor mu?
Cem de oynamak istiyor. Onunla birlikte oynadığımız reklam filmleri de var hatta kendisiyle oynamadığım zaman “Haydi ne zaman oynayacağız?” diyor. Çok da yabancılaşmadı babasını TV’de gördüğünde, onun sanki normaliymiş gibi oldu. Cem doğduktan sonra oynadığım işler onun izleyeceği seviyede değildi. İlk kez “Yaren Leylek” filmini baba-oğlu sinemaya gidip izleyebiliriz.
*Oğlunuz büyüyor ve her yaş alışla o ilişkide evriliyor. Şu anda nasıl bir baba-oğlu ilişkisi var aranızda?
Ben babalık diye bir eğitim almadım. Babamdan bir şey gördüm, babam dedemden.. Bir şekilde kendi yaşadığım zamanda aldığım fikirler, oluşturduğum düşüncelerle oğlumla iletişim kurmaya çalışıyorum. Cem yaş aldıkça baba-oğul daha bir arkadaşlık seviyesine geçti ilişkimiz. Onunla arkadaş olabilmek çok önemli. Önemli olan konuşabilmek, şimdi öyle bir yolda gidiyoruz.
*Çekimlerde Adem Amca ve Yaren Leylek’i görme şansınız oldu mu?
Göç mevsimi olduğu için Yaren Leylek de Adem Amca da oradaydı. Adem Amca ile sıkça sohbet etme fırsatımız oldu hatta filmde de oynuyor. O atmosferde olmak Adem Amca için de çok duygusal bir şeydi.
“80 Günde Devr-i Âlem’im olacak ileride”
*Dizi, sinema filmi, tiyatro, Art 12’deki üretimler... Buğra Gülsoy tüm bu yoğunluğun içerisinde kendini nasıl yeniliyor?
Üniversite yıllarımdan beri kendimi hep burada var ettim ve hep keyif aldım. Tabii ki fiziksel yorgunluklarımız oluyor ama hepsinin sonunda bir üretim ve ortaya çıkan bir şey var. Onun hazzı daha çok kendini var etmeni sağlıyor. Daha çok dünyaya bağlanmanı... Bunlardan keyif almaya çalışıyorum. Bunlar beni yorup da “Evet, bunlardan kurtulmak için kafamı nasıl dinliyorum?” değil, zaten bunları yaparak dinleniyorum.
*Üretim halindeyken dinlendiğinizi söylediniz, yeni yerler görmek hem dinlenmek hem üretim açısından oldukça besleyicidir... Gitmeyi çok sevdiğiniz, kendinizi ait hissettiğiniz ya da muhakkak görmek istediğiniz yerler var mı?
Şehirden uzaklaşıyor olmak, daha çok ormanların, daha bakir alanların içinde olmak ruhumu rahatlatıyor. Belli bir yaştan sonra dünyayı gezme gibi bir planım var. Kafamda belli başlı yerler var. Antarktiya gidip fotoğraf çekmek istiyorum mesela. Güney Amerika’ya gitmek, Tibet’e gitmek var aklımda. Mitolojiyi de çok sevdiğim için antik medeniyetlerin yaşadığı yerleri gidip gezme gibi bir hayalim var. Bir 80 Günde Devr-i Âlem’im olacak ileride.
“Serhat’la, Matt Damon’la Ben Affleck gibiyiz”
*Filmde bir kardeş hikâyesi de var, yine bir kardeş hikayesiyle “Cırcır Böcekleri İtler ve Biz”le tiyatro sahnesindesiniz. Serhat Teoman’la aranızdaki kardeşlik gibi bir şey aslında. Sektörde çok alışık olmadığımız bir dayanışma ve üretim içerisindesiniz...
Evet, Serhat’la Matt Damon’la Ben Affleck gibiyiz. 2008’de ilk bu sektöre girdiğimde aynı dizide oynuyorduk. O zaman kafamıza koymuştuk bir tiyatro yapma ve tiyatro kurma fikrini. Başka başka isimlerle yaptık da. Tiyatro Kutu’yu kurmuştuk, sonrasında Get Yapım’ı kurup “Pragma” oyununu yaptık. “Mahalle” filmini çektik. Çünkü kafalarımız çok uyuşuyordu. Çok güzel bir dotluğumuz var, kardeş gibiyiz. Ve şimdi Art 12’yi kurduk, yapmak istediğimiz işlerden çok eminiz. Şimdi ikinci bir oyun çalışıyoruz. Biz her oyunda oynamayacağız tabii ki. Art 12 köklenerek devam edecek.
“’Luna’ son kitabım olabilir”
*Son romanınız “Luna”nın devamından söz etmiştiniz. Bu üçlemeyle ilgili bir yol ettiniz mi yoksa yine o söyleşide söylediğiniz gibi araya başka bir hikâye aldınız mı?
Üzerine çok düşündükten sonra “Luna”yı tek bir kitap olarak bırakmaya karar verdim. Çünkü “Luna”da yaklaştığımız ve beni tedirgin eden bir süreci işledim. Aslında görmediğimiz ama var olan o kadar gerçek var ki... Onları iredelemeye çalıştım. “Luna”nın bittiği yer insanlığın da bittiği yer olduğundan sonrasını insanlar kendi hayalgüçlerinden sürdürebilirler ama “Luna”nın devamı gelmeyecek. Kitapları da insanlara ulaşsın diye yazmıyorum açıkçası, o bir kusma hâli. Eskiden daha az konuşan daha çok yazan bir insandım. Şimdi daha çok konuşan bir insan oldum. Bu da yazmayı azalttı. Ama daha çok kendini anlatabilen bir insan hâline dönüştüm. Kitaplarımı bir kitap çıkartayım diye yazmıyorum kendim için yazıyorum. Hatta “Luna” son kitabım olabilir.
*Mimarlık okumuş sonra yolu sahneye çıkmış birisiniz. Arayışları olan gençlere neler tavsiye edersiniz?
Bu hayatta keyif alabilecekleri işleri seçmelerini tavsiye edebilirim. Sistem onları ne kadar sıkıştırırsa sıkıştırsın üretmek, yaratmak, tasarlamak özümüzde olan şeyler. Bu yolları seçmek insanı özgürleştirir diye düşünüyorum ki ben bu yolu seçtim. Hep bir üretim, yaratım ve tasarım aşamasındaydım. Yaptıkları işten keyif almıyorlarsa bir başka seçenek illaki vardır. Birazcık zorlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Hayatımdan örnek verebileceğim şey şu; daha çok kalbimle seçtim yolumu. Aklımla değil. İlk başta çok saçma da görünse o seçtiğim yol uzun vadede hep iyi yerlere çıkardı beni. Dolayısıyla sezgilerine ve kalplerine daha çok güvenmeliler.