15.03.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Umut Eroğlu - umeroglu@gmail.com
Bir makine olmak ya da olmamak... İnanması şimdilik zor gelse de bu konu, önümüzdeki 100 yıl içinde insanlığın başlıca etik meselelerinden biri olacak. Bilimdeki son gelişmeler ve biyonik teknolojinin hızla artan kabiliyetleri, insanları ileride “süperinsan” olma hevesine kaptıracak mı? İşte bu soru, gelecek düşünürlerinin kafasını kurcalamaya başladı.
Karşısında çaresiz kalacağımız güce ve yeteneklere sahip cyborg’lar ya da bilimsel tabiriyle “transinsanlar” konusunda endişelenmek için henüz erken. Fakat Robocop ilk çıktığında gördüğümüz kadar uzak bir hayalden de bahsetmiyoruz. Geçtiğimiz ay dünyada bir ilk olmak üzere, beyin komutlarıyla çalışan üç biyonik kol sahiplerinin emrine girdi. Çeşitli kazalarda elleri ciddi hasar gören üç Avusturyalı erkek, dünyada beyin komutlarıyla biyonik uzuvlarını hareket ettirebilen ilk insanlar olarak tarihe geçti.
Kendi ellerinden vazgeçtiler
Bu üç kişiyi tarihe kaydeden bir diğer detay, hasarlı da olsa kendi ellerinden biyonik ikameleri için vazgeçmiş olmaları. Hareket kabiliyetini yeniden kazanmak için belki de bir daha aynısını duyumsayamayacakları bir histen vazgeçtiler. Ama üçü de halinden hayli memnun. Bardak doldurabilmek, şişe kapağı kapatabilmek, ayakkabı bağlayabilmek gibi “lükslere” yeniden kavuştular. Yeni robotik uzvunun hassasiyetini “nazikçe” tuttuğu yumurtayla sergileyen Milorad Marinkovic’in gururu gözlerinden okunuyordu.
Yaşadığı deneyimi, “Onunla her şeyi yapabiliyorum. Sadece hiçbir şey hissetmiyorum” sözleriyle özetliyor. Ama hissetmek, biyonik uzuvların şimdilik temel problemi olsa da çözülmeyecek noktada değil.
Sırada biyonik ciğer, kalp var
Geçtiğimiz sene Danimarkalı Dennis Sorensen isimli engelli, biliminsanları tarafından geliştirilen bir biyonik el protezi sayesinde dokuz yıl sonra ilk defa “elini” hissetmeye başlamıştı. Bu mekanik el, hisleri yapay tendonlar ve sinirlerine bağlı elektrotlar vasıtasıyla kendisine iletmişti. Bu his muhtemelen değerli bir kumaşa dokunmanın verdiği hissin yakınından bile geçmiyordu. Ancak tuttuğu nesnelerin yuvarlak mı köşeli mi, sert mi yumuşak mı olduğunu anlayabilmek bile dokuz yıl boyunca hiçbir şey hissetmemiş bir insan için paha biçilmez olmalıydı.
Biyonik uzuv araştırmaları hafifliği, işlevi ve serbestliği nedeniyle çoğunlukla ellere odaklanıyor. Bacaklara ve dizaltına yönelik çalışmalar da başarıyla ilerliyor. Biyonik göz ve kulak alanındaki gelişmeler ise bütün dünyanın ilgisini çekiyor. Yine geçtiğimiz ay, 10 yıldır görme engelli bir Amerikalının biyonik gözü sayesinde eşini yeniden gördüğü haberi gelmişti. Biyonik göz, çok basit hatlarıyla nesneleri ve insanları tanımaya olanak veriyor.
Biyonik kulak alanında elde edilen
sonuçlar da oldukça başarılı. Hastalar ilk başta anlamsız sesler duysa da beyin duymayı yeniden öğreniyor ve işitme kalitesi giderek artıyor. Biyonik böbrek, ciğer, kalp ve ses için biyonik gırtlak gibi organlar üzerine çalışmalar sürüyor.
Biyonik kol 30 bin avro
Biyonik uzuvlar konusunda Avusturya, İsviçre ve İtalya öne çıkıyor. Biyonik göz ve kulak alanındaysa Avustralyalılar öncü. Bugün bir biyonik kol 30 bin avro civarında. Biyonik göze sahip olmanın bedeli 100-150 bin dolar.
Tek problem biyonik uzuvlar doğrudan kaslar ve sinir sistemiyle bağlantıya geçtiği için sürekli bir enfeksiyon kapma riski var ve vücudun reddetmesine karşı ömür boyu ilaç alma zorunluluğu getirebiliyor.
Yeni sınıf ayrımcılıkları
Bilimin bu alanındaki gelişmeler, ihtiyaç sahipleri tarafından heyecanla izlenirken, etik sorularını da beraberinde getiriyor. Teknolojinin ileri seviyeye geldiği, çokda uzak olmayan bir gelecekte “transinsan” kavramı hayatımızın bir parçası olacak. Bazı insanlar sırf daha üstün olabilmek adına makineleşmeyi tercih edebilecek. Bu noktada hiç görülmemiş sınıf ayrımcılıkları doğabilir ve güçlülerle zayıflar arasındaki uçurum insanlık sınırından taşabilir... Bununla birlikte, insanlığın bugünkü halini “engelli” kabul eden ama transinsanlarla tamamlanacağını savunanlar da var...
Yazıyı okurken sahip olduğunuz fiziki hislere, yapabildiğiniz günlük, basit şeylere şükretmiş olmalısınız. Belki de bir gün eski halinize döneceğinize, tamamlanacağınıza dair bir umut yeşerdi içinizde... Öyle görünüyor ki gelecekte engelli tabiri yalnızca “biyonik protezi olmayan insanlar” için kullanılacak. Fiziki engeller aşılırken, daha da üstün kabiliyetli insanlar türeyecek. Asıl soru; o gün geldiğinde, bu yeni güçlerimiz ruhumuza ve duygularımıza ne engeller getirecek? n
(The Guardian arşivindeki çeşitli konulardan derlenmiştir.)