24.04.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
Bu yazıda bir hafta sonu dört lokantada tattığım yemekleri sıralayınca, Antakya mutfağının farkını siz de fark edeceksiniz.Önce sıra gecesinden başlayayım.Antakya'da şehrin hemen dışında Güngör Uydu Kent isminde yeni bir yerleşim bölgesi var. Burada bahçeli evler inşa edilmiş. İşte bu uydu kentin içinde Havuzbaşı Lokantası isminde bir lokanta var. Biz kapalı bölümünde yemek yedik. İyi havalarda havuz başında yemek yeniyormuş.Bize burada Antakya usulü masa donattılar. Tabaklar içinde ikram edilen ve çoğunu daha önce tatmadığım yemekler şunlardı: Zeytin salata, kekik salata, biber salata, patlıcan yoğurtlama, havuç yoğurtlama (ceviz ve mayonezli), öcce, çiğköfte (Antakya usulü), kaytaz böreği-semirsek, aşür, çoban salata ve beyti. Lokantanın müdürü Gökhan Şener ile şef Zeki Sezgin ilgi gösterdi. Servis düzgündü.Yemekten sonra lokantanın üst salonunda "Fasıl var. Dinlemek ister misiniz?" diye sordular. Antakya'ya kadar gelmişken fasıl dinlemeyecek miyiz? Zannettik ki, sahnede saz heyeti, biz de iskemlelere oturarak fasıl dinleyeceğiz. Üst salona çıktık... Yerler halı. Duvar diplerinde yer minderleri. Ayakkabı çıkarılarak salona giriliyor. Sessizce bol minderlere çömeliniyor. Salonun bir köşesinde saz heyeti... Bu saz heyeti Antakyalı "Ahenkler Fasıl Grubu" imiş. Hanifi Yaman (ut), Şerif Kaba (keman), Ahmet Şaşmaz (ritim) ve Şaban Soyacıman (solist) bir güzel Türk müziği yapıyor. Anlatılamaz. Mikrofon, hoparlör derdi yok. Ut ve keman nefis... Fasıl bitti, aşçıbaşı Orhan Erdem ve yardımcıları ortaya bir şeyler getirdi. Meğer Antakya'ya özgü özel bir irmik helvası yapıyorlarmış. Gözümüzün önünde helva karıldı. Helvayı tattık. Kahvemizi içtik. Memnun ayrıldık.Şehir içinde öğle yemeğini Metin Tansel'in Hatay Sultan Sofrası'nda yedik. Şef Mithat Bal masamızı donattı. Sultan Sofrası'nda da Antakya'nın özel yemeklerinden eşki aşı, oruk, saç oruğu, mumbar, ıspanaklı börek, katıklı ekmek, salata, kağıt kebabını tattık. Üzerine kabak tatlısı ve ceviz reçeli yedik. Yediklerimizin hepsi lezzetliydi.Antakya'da merkeze 9 km. uzaklıktaki, Roma döneminden kalma Daphne şehrindeki şelalelerin başına şimdilerde lokantalar dizilmiş. Harbiye diye adlandırılan bu bölge mesire olmuş. Bir akşam Yunus Öztürk ve Mezyet Karateke'nin Hidro Lokantası'na gittik.Burada da daha farklı Antakya yemekleri vardı. Humus, cevizli biber, tarator, alinazik, biber yoğurtlama, salata, çiğköfte, kaşarlı sebzeli piliç, ızgara piliç, künefe yedik.Bunlar Antakya'nın içinde tattığımız Antakya yemekleri... Hatay'ın Suriye sınırındaki Reyhanlı'da Belediye Başkanı Hüseyin Sanverdi ile eşi bizi Yenişehir Gölü kıyısında Mustafa Özberk'in lokantasına götürdü.Bu lokantanın özelliği tuzda pişirilen tavukmuş. Tavuk tepsiye konuluyor, üzeri kaya tuzuyla kaplanıyor, fırında pişiriliyormuş. Fırından çıkan tavuğun üzerini taş gibi örten tuzu tokmakla parçalamanın bir ritüeli var. Şef Ali Rıza Keskin maniler okuyarak bunu bir şölene dönüştürüyor.Tavuk yanında firik pilavı ikram ediliyor. Firik pilavı, daha yeşilken toplanıp ateşte kavrulan buğday tanesi, nohut ve saf tereyağıyla yapılıyormuş. Patlıcanlı abugannuş, cevizli biber ezmesi, kekikli biberli ekmek yedik. Üzerine cevizli-ağızlı (ineğin ilk sütü) taş kadayıfı ile ağzımızı tatlandırdık.Kahveyi yol üzerinde Özel İdare'nin inşa ettirdiği Hamamat isimli kaplıca otelinde içtik. Sırt, bel ve boyun ağrılarına iyi gelen bu kaplıca oteli cilt bakımı, sıkıştırma, selülit programları, aroma terapisi, çamur banyosu, iki kapalı, iki açık termal havuz banyolu odalarıyla güzel bir sağlık merkezi olmuş.Antakya'ya kadar gitmişken, sığılmahsi, et sarma, kebbet-patlıcan-turunç (kaymaklı) kısır yemedin mi diye sual eyleyeceksiniz... Maalesef onları tadamadım! Antakya'nın mutfağı farklı derlerdi de neyin farklı olduğunu anlayamazdım. Antakya'da Meziyet Gökalpay isminde bir hanıma rastladık. Onun sayesinde tatmadığımız Antakya yemeği kalmadı.