Milliyet RekabetLiberal piyasa, asya tipine mi dönüyor?

Liberal piyasa, asya tipine mi dönüyor?

31.01.2023 - 09:26 | Son Güncellenme:

Asya tarzı, özgürlüklerden ziyade kalkınmaya ağırlık veren otoriter yönetişim modeli, dünyanın her yerinde ve özellikle Batı dünyasında da cazibe kazanıyor. Batı, Asya deneyiminden etkilenmeye başladı.

Liberal piyasa, asya tipine mi dönüyor

Mehmet Öğütçü/ Global Resources partners-- Sanayi ekonomisi büyük ölçüde bitti. Artık bilgi ekonomisindeyiz ve bu ekonomi geçmişten çok farklı. Bu ekonominin temellerini geçmiş ekonominin rasyolarıyla açıklayamıyoruz. WhatsApp kurulduğu zaman 11 kişiydi. İçlerinde bir tane finansmancı yoktu, bir tane pazarlamacı yoktu, bir tane marketing direktörü yoktu. Sadece 11 yazılımcıydı ve 19 milyar dolar yatırım aldı. Yüzyıl önce elektrik, sanayi ve teknoloji ve insanlık için ne ise, yazılım da tıpkı elektrik gibi bundan sonra tüm işler için geleceği oluşturacak ana katman olacak. Bunu çok iyi anlamak zorundayız. Hayatın her aşamasında karşımıza rekabet çıkıyor İş ihalelerini kazanmak için başka yükleniciler, hizmet sağlayıcılar ile rekabet ediyoruz. Ürün pazarlama rekabetinden başarı bizim farklılaştırma, kalite, fiyat üstünlüğümüz ile ilgili. Rekabet virüsü girmeden bünyeye verimlilik, daha iyisi için yarışma, küresel ligde üst kümelere oynama bir hayal.

Haberin Devamı

Eskisine göre daha hızlı dönmeye başlayan günümüz dünyasında, ürünler, sektörler, şirketler, bireyler, ülkeler kıyasıya rekabet ediyor. Değişimin ve ilerlemenin gerisinde kalmamak için yoğun çaba harcanıyor. Özellikle küresel yarışa katılabilmek, bu yarışta ayakta kalmak ve öne geçmek, rekabet gücünü ve değişime uyum yeteneğini, insan sermayesini alabildiğince geliştirmeyi gerektiriyor. Rekabet, pazar ekonomisinin zorunlu bir şartı. Serbest rekabet rejimi de pazar ekonomisi modelinin başka bir adı. Tamamen rekabet ilkesine dayanıyor. Serbest rekabete dayalı bir ekonomi hem kaynakların etkin kullanımını sağlıyor hem de rakip malların fiyatlarının düşmesine, pazarda daha büyük paya sahip olmak isteyen işletmelerin kalitelerini artırmalarına yol açıyor. Serbest rekabetçi yapının getirdiği bu ekonomik yarış, ülke ekonomisinin sürekli ve dengeli bir biçimde gelişmesini sağlıyor, iş ahlakının korunmasına da katkı sağlıyor. Bu rekabet ortamının bir sonucu olarak küreselleşme, tüm aktörler için serbest piyasa koşullarında ekonomik tehdit ve fırsatları beraberinde getiriyor.

Haberin Devamı

Firma düzeyinde rekabetçiliği geliştirmek ve küresel düzeyde rekabet edebilir hale gelebilmek ürün kalitesi, fiyat politikası, sektörün durumu, yenilik ve AR-GE gibi çeşitli alanlarda yapılacak çalışmalarla doğrudan ilişkili. Ülke ekonomileri açısından bakıldığında da, uluslararası rekabet gücünün artırılmasının en temel belirleyicisinin firmaların sahip oldukları rekabet gücü olduğu görülüyor. Ancak bunun yanı sıra uluslararası rekabet koşulları, makroekonomik istikrar, altyapı yatırımları, teknolojik gelişmeler ve piyasa etkinliği gibi konular da uluslararası rekabetçilik açısından önemli. Son dönemde ülkelerin rekabet gücünü belirleyen faktörler arasına sürdürülebilir büyümenin bileşenleri olarak sağlık, beşeri sermaye ile çevresel ve sosyal konular da dahil ediliyor. Sanayide Dijital Dönüşüm Dönüşüm, özellikle yapay zekâ, otonom robotlar, büyük veri, yenilenebilen enerji teknolojileri, bulut bilişim, giyilebilir teknolojiler, akıllı sensör teknolojileri ve siber güvenlik gibi dijital teknolojiler ve ürünler ile ilgili bir alan. Eğitim, sağlık, sanayi, tarım, ulaştırma, finans ve perakende gibi birçok sektörde oldukça geniş bir etki alanına sahip. Dijitalleşme, sanayide dijital dönüşüm ile potansiyel olarak durmuş iş gücü üretkenliğini tetikleyebilir, üretkenliğin temelini ortaya çıkarabilirsiniz. Dijitalleşme, sanayideki değişimin itici güç görevini üstleniyor.

Haberin Devamı

Endüstri 4.0’a geçişten yararlanmak, yapay zekâ teknolojilerini verimli bir şekilde kurmak ve bunlardan para kazanmak için firmalar yeni dijital teknolojileri ve yetenekleri ekliyorlar. Buna da dijital endüstriyel dönüşüm deniliyor. Dijital dönüşüm, teknolojinin altyapısını hazırlayıp, firmanın eski düzenini bırakıp yeni bir düzene girmesini hedefliyor.

Aslında dijital dünya, uzun süreden beri yaşantımızın bir parçası oldu. İş hayatında herkesin en az bir akıllı telefonu ve bilgisayarı var, internet kullanıyor. Bu dönüşümü başlatan iki aktör; internet ve cep telefonu…

Haberin Devamı

Kısacası, günümüzde, teknolojilerle iç içe yaşamaktayız. Teknoloji o kadar gelişti ki, artık ineklere bile çipler yerleştirilebilmektedir. Artık bu tip uygulamalarla yaşamaya o kadar alıştık ki, bu teknolojiyi yaşam tarzımız haline getirdik. Seri üretim yaklaşımının “çoğunluğun parçası olma” duygusu yerine, “benim için üretilen, bana özel ve bana göre kendini adapte eden ürünler” kavramına bıraktı.

Günümüzde bir ürünü, en hızlı, en kaliteli ve az maliyetli şekilde müşteriye teslim edebilmek en önemli güçlerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumda da, kalite, hız ve maliyet mutlaka ölçülebilir olmalıdır. Üretim bandında aynı üründen seri üretimin yapılmasıyla birlikte, kişiye özel ürünlerin de olması yeni dünyanın önüne geçilemez bir ihtiyacı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diğer önemli bir unsur ise veri toplama ve analiz etme becerisiyle piyasanın ihtiyaç duyacağı ürünü rakiplerinizden önce öngörebilme, buna göre tasarım yaratabilme yeteneğini kazanma ve bununla beraber rakiplerden daha önce piyasada yer alabilmektir.

Haberin Devamı

Aynı zamanda dijitalleşme, güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim maliyetlerini düşürürken, enerji verimliliklerini ve güç kapasitelerini de artırıyor. Dolayısıyla daha sürdürülebilir bir dünyanın kapıları, dijitalleşmeyle sağlanıyor.

Küreselleşmeninin ikinci aşaması: Asya Tipi Ekonomi

Niblett: “Dünya bundan böyle daha az açık, liberal ve müreffeh olacak”

  1. yüzyılın son çeyreğinden beri Batı’nın fişeklediği küreselleşme ile içinde yaşadığımız dönemdeki küreselleşme arasında fersah fersah fark olduğunu görüyoruz. Yaşadığımız krizlerin faturası küreselleşmeye çıkıyor, daha fazla himayecilik, içe kapanma, ekonomik milliyetçilik geçer akçe haline geliyor. ABD ve Japonya’da küresel tedarik zincirleri sil baştan gözden geçiriliyor, firmalara yeni tedarik kaynaklarına yönelmeleri için destek veriliyor. Burada özellikle Çin’den kaçışın teşvik edildiğini söylemek yanlış olmaz. ABD’nin antibiyotik piyasasının yüzde 95’inin Çin kontrolünde olduğunu sağlık krizi sayesinde öğrendik. Yine Çin’den parçalar, ara mallar gelmediği için otomotiv sanayii dahil birçok alanda sıkıntı yaşandığını kendi ülkemizde ve küresel ölçekte de gördük.

Chatham House Direktörü dostum Robin Niblett gibi. “Dünya bundan böyle daha az açık, liberal ve müreffeh olacak” diyenler azınlıkta görünmüyor. Zamanında “yeni sömürgecilik” olarak tanımlanan bu süreç, şimdi eski Üçüncü Dünya’nın yükselen ekonomileri lehine dümen kıvırıyor gibi. Küreselleşmenin kazanandan çok kaybeden yarattığını, bu nedenle de milliyetçiliği, himayeciliği, mağdur edebiyatını körüklediğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

Devlet geri dönüyor

Son dönemde karşılaşılan ekonomik krizlerin hemen hepsinde serbest piyasa ekonomisinin bayraktarları bile devleti göreve çağırdı. Arz-talep ve serbest piyasa mekanizmalarının 2001 ve 2008 gibi krizleri çözmesi mümkün değildi. Trilyonlarca dolarlık kurtarma paketleri ilan edildi, yani sonuçta fatura yine vergi mükelleflerine çıktı.

Bu defaki kovid-19 salgınının yarattığı ekonomik kriz hepsinden daha ağır olacak gibi. Devletin müdahalesi olmadan da çözüleceğe benzemiyor. Sadece ülke içinde değil uluslararası arenada da yeni kaynaklar yaratılması gerekiyor ekonomilerin yeniden canlandırılması için. ,

Küresel düzlemde serbest ticaret, yatırım ve teknoloji değişimi bir süre hoş bir hayal olarak kalacak gibi. Keskinleşmekte olan himayecilik, milliyetçilik ve içe kapanma eğilimleri artarak güçlenecek. Yani, serbest piyasa modeli artık geçer akçe olmaktan çıkıyor. Yerini neyin alacağı da yeterince açık değil.

Asya tarzı, özgürlüklerden ziyade kalkınmaya ağırlık veren siyasi olarak otoriter yönetişim modeli dünyanın her yerinde ve özellikle batı dünyasında cazibe kazanıyor. Batı’nın bize öğretilen evrensel olduğu, çoğulcu demokrasi, kültür, eğitim ve değerlerine Asya deneyimi de belirleyici dozda şırınga ediliyor.

 Çin’in doğu limanından Rotterdam’a üç ay süren deniz yolculuğu yerine “İpek Demiryolu” ile Orta Asya üzerinden üç haftada gitmek mümkün hale geldi.

Askeri güç dengeleri yeniden kuruluyor, doğrudan kara, hava, deniz savaşları yerini vekâlet ve bağlantı savaşlarına bırakıyor. Terörizm, organize suç örgütleri sınır tanımıyor, milyarlarca dolara hükmediyorlar. Siyaseti ve medyayı da kirletiyorlar.

Rusya, Çin, Hindistan ve İran yeni jeopolitik güç kaymasında revizyonist ülkeler olarak öne çıkıyor, Batı’nın suya sabuna dokunmak istemeyen devleri karşısında zemin kazanıyorlar