06.03.2022 - 13:47 | Son Güncellenme:
1920’lerin işgal İstanbul’u… Haritalar, şehir, mahalleler, hayatlar paramparça… Çöküşün eşiğindeki imparatorluk, acizlik ve yoksulluk içinde kıvranıyor. Gayrimüslim vatandaşların çoğu işgal kuvvetlerini destekliyor. Artık halkın bir kısmı mutluysa, kalanlar yasta. Eski komşular, çocukluk arkadaşları karşı saflarda… Bütün bu karanlık atmosfere rağmen Veli; karamsarlığın değil umudun, ayrıştırmanın değil kucaklaşmanın, nefretin değil sevginin, iyiliğin romanı… Dinleri, kökenleri, karakterleri farklı bir grup İstanbullu genç, düşmanlığın kışkırtıldığı bir çağda kol kola girmeyi seçiyorlar. Zannettiklerinden çok daha fazla ortak noktaları olduğunu fark ederken, farklılıkların aynasında adım adım benliklerini keşfediyorlar.
Yazar Tolga Gümüşay yeni kitabı ile ilgili, “İki yıl önce başlayan salgınla birlikte insanlar evlerine kapanırken, biz Veli'yle birbirimize kapandık. Bir asırlık zaman farkını erittik, kol kola Pera'yla Beşiktaş arasında gittik, geldik... Müslüman, Rum, Ermeni, Rus, Yahudi dostlar edindik. Düşmanlıktan barış, yokluktan umut var ettik. Veli Galata Köprüsü'nde ayakkabı boyarken rastladığı Rus göçmeni Valentina’ya beslediği saf sevgiden, yoksul İstanbul’un kadim güzellikleriyle büyülenmekten, Çanakkale'de şehit olmuş babasının mektuplarını dönüp dönüp okumaktan, rüzgârını arayan bir uçurtma gibi ufukta umut aramaktan hiç vazgeçmedi. İşgal yıllarının sert esintilerine kimi zaman göğsünü siper etti, kimi zaman onları arkasına alıp yükseldi. Ve yüzyıl sonrasının İstanbul'unda bahar çiçekleri açarken, yazarından helallik isteyerek filinta gibi bir roman haline geldi. Artık Veli önce sizlere sonra da yüce gönüllü okurlara emanet… Yolu da bahtı da açık olsun!” yorumunda bulundu.