10.04.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Ayşe Özdemir - ERHAN YAZICIOĞLU
‘Dublaj sanattı ama artık değil’
“35 yıl yaptığım dublajı 1995’te kanser olunca bıraktım. Artık o stüdyolardaki havasızlığı yaşamak istemiyorum. Eskiden stüdyolar çok kötüydü, bugün daha modern ama seslendirme artık tatsız, ucuz bir iş oldu, basitleşti. Bizim zamanımızda vurguya, tonlamaya çok dikkat ederdik, oynanan rolü giymeyi çok önemserdik ama şimdi sokaktan geçeni bile çağırıp üç beş kuruşa konuşturuyorlar, bu yüzden dublaj ayağa düştü desem yeridir. Dublaj bir sanattı bizim ustalarımızın zamanında; Kamuran Usluer, Müşfik Kenter, Agah Hün, Jeyan Tözüm, Nevin Akkaya, Adalet Cimcoz, ben bu sanatçılara yetiştim, 24 yaşındaydım hepsinin dublaj yönetmenliğini yaptım, bu ustalarla tonlama kavgası yapardık, bunun oyunculuğa katkısı vardı ama bugün öyle değil, sadece kulaklığı takıyor, karakter İngilizce, Fransızca söylüyor o da Türkçe söylüyor, ne rolün ne de vurgunun anlamı kalıyor. Bu yüzden biz bu işin altın çağını yaşadık ve yaşattık.
Yerli sinemada tüm jönleri, yabancılardan da Alain Delon, Harrison Ford, Chris Christopherson aklınıza kim gelirse seslendirdim... Yüzlerce karakteri seslendirdim ve dublaj yönetmenliği yaptım. Yeşilçam’da olağanüstü aktörler yoktu, onlara sesimizle can veriyorduk ama yabancı sinemadan bir Al Pacino, bir Robert de Niro seslendirmesi mesleğimize değer katıyordu. Bugün bu değeri yitirdik. Yabancı filmlerden yola çıkarsak eğitimli, bu işe yıllarını vermiş kişi sesiyle role hakkını veriyorsa seslendirme kendisine artı katabilir. İçimden birçok kez şu aktörü konuştum, feyz aldım, ne güzel oynamış diyesim gelmiştir. Ama yerli jönlerde bu pek fazla olmadı. Çünkü kız güzel, erkek yakışıklı diye film çekip onları meşhur ettiler. Türkiye’nin şartları buydu, yakışıklı olmak yeterliydi, sesi olmayabilir, tonlaması, vurgusu olmayabilirdi. Ama şimdi sesli çekim yapıldığı için bu durum da değişti, artık yeni jönler kendini konuşmak için eğitim almak, gözlem yapmak zorunda.
Vurgulama, tonlama, bir cümlede hangi kelimeye basarsan karşındakini etkilersin ya da role katkın olur, bunlar çok önemli. Dilerim genç arkadaşlar işlerine saygı gösterip, bu meslekten kazandıkları paranın
bir kısmıyla eğitime yatırım yaparak öz dillerini doğru dürüst konuşurlar. Seyirciye her kelimeyle durumu anlatman gerekiyor.
Dublaj yıllarımdan çok anım var. Hint filmi seslendirmesi yapıyorduk ve genellikle de oyundan sonra gece buluşup yapıyorduk. Senaryo yoktu, çeviri yoktu, filmi biraz seyrediyorduk, tiplemelere göre sen sevgilisin, sen kötü adamsın, sen iyi adamsın şeklinde baştan dublaj yapmıştık. Sevgili yaptıklarımız filmin sonunda kardeş çıkmıştı!”
TİLBE SARAN
‘Seslendirdiğiniz kişiyle soluk alıp vermelisiniz’
“Dublaj yapmaya konservatuvarda okurken başlamıştım demek ki neredeyse 40 yıl olmuş. Hülya Avşar’dan Marilyn Monroe’ya, Yüzüklerin Efendisi’nden Kayıp Balık Memo’ya kadar yüzlerce filmde seslendirme yaptım. Türkiye’de Avrupa sinemasına zor erişilen yıllarda TRT’ye gelen filmleri ve dizileri seslendirirken çok heyecanlanırdım.
Uzun uzun prova yapmaya zaman ayırır, böylece merak ettiğimiz, hayran olduğumuz oyuncuları defalarca izleme şansını yakalardık. O yıllardan Fassbinder’in Alexanderplatz’ındaki Barbara Sukowa’nın oynadığı karakter ve I. Claudius dizisindeki Messalina çok eskide kalsa da yaptığım seslendirmeler içinde hâlâ hatırlarken heyecanlandıklarım arasında.
İyi bir seslendirme filmi size sevdirebilir, yakın hissettirebilir, tersi korkunç!
Seslendirmede başarının sırları, seslendirdiğiniz kişiyle birlikte soluk alıp vermek ve iyi bir çeviri. Kötü bir çeviriyle asla iyi bir iş çıkaramazsınız. Elinizdekinin iyi olup olmadığını ayırt edebilmek için de sıkı Türkçe bilmeniz gerekir. Bir anı... Sesli kitap olarak seslendirdiğim Harry Potter dizisinde Voldemort’u yeteri kadar kötü bir karakter yapmadığım için geçen yıl bir deniz kıyısında 6 - 7 yaşlarında bir kız çocuğu tarafından azarlandım! Çok tatlıydı.
DERYA ALABORA
‘Hiçbir gerçeklik duygusu yok’
“Bundan 35 yıl önce seslendirme yapmıştım, artık yapmıyorum. Bizde filmleri seslendirirken gerçeklik duygusu yok, kulaklıktan İngilizce geldiği için İngilizce tonlamalar yapılıyor, çok melodiyle konuşuluyor, cümle sonları havada, o yüzden çok az seslendirme yaptım. Seslendirmede en önemli unsur tabii ki her şeyden önce o karakteri yaratmak, yani diyelim ki Meryl Streep’i seslendiriyorsun, kadın kanını akıtmış o karakteri yaratmak için sen burada onun karakterine çalışmadan melodili konuşursan sonuç korkunç oluyor. Almanya’da seslendirme için çok önceden filmleri verirler, oyuncular filmi izleyip çalıştıktan sonra seslendirme yapar. Ama bizde böyle değil. Kulağından İngilizcesini duyuyorsun ve çalışmadan aynı anda seslendirme yapıyorsun, bu tabii ki Türkçeyi çok melodili konuşulur hale getirdi, önemli olan o karakteri yaratmak, kim oynadı o karakteri, nasıl oynadı, onun gibi duygusuyla oynamak, duygu yaratmak önemli. Yoksa tonlamak değil önemli olan. Ne oynuyorsan filmdeki oyuncunun duygusuyla, aynı karakteriyle seslendirirsen önemli olur. Ama bizde bunlar yok.”
SEZGİ DENİZ
‘Erkek sesini ararken kendi kendime konuştum’
“Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde, Pera Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Haliç Üniversitesi Konservatuvarı’nda oyunculuk eğitimi aldım. Konservatuvara giderken reklam dublajı yaptım. Ardından kitap seslendirmeye başladım. 20 yıldır oyunculuk yapıyorum. Sosyal medyadaki “öyle diil böyle” adlı sayfamda kelimeleri doğru telaffuz ettiğim videolar paylaşıyorum. Oyunculuk bütünlük gerektirir. Söylediklerinizin anlaşılmasını sağlamalısınız. Oynadığınız karaktere uyumlu vurguyu yapmak zorundasınız. Karakteri seslendirmeyle vezir de rezil de edebilirsiniz. Kitap seslendirirken her karaktere farklı sesler bulmaya çalışıyorum. Kitapta anlatıcı varsa sakin, sevecen, yormayan bir ses seçmeye çalışıyorum. Düzgün konuşmayı eski TRT spikerlerinden öğrendim. Bazı diksiyon eğitmenleri sosyal medyada yanlış bilgiler paylaşıyor. İnsanlar televizyondan duyduklarını doğru sanıyor. Dil bir ülkenin en önemli unsurudur. 14 - 15 yaşlarımda bana dayatılan kadın algısını yıkmamda katkısı olan Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” kitabını birçok kadına farklı bir bakış açısı getireceğini düşünerek çok büyük hevesle seslendirdim. Bir de Özge Ilık’ın “İmza: Her Şeyde İyi Olan Kız” adlı kitabının ana karakterini seslendirmekten çok keyif aldım. Ana karakter bir erkek. O sesi bulana kadar yalnız yürürken bile kendi kendime konuşarak sesimi değiştiriyor, içime sinecek erkek sesini arıyordum. Bu sırada da tuhaf bakışlara maruz kalıyordum.”