10.04.2022 - 06:58 | Son Güncellenme:
Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - En eski mumyaların eski Mısır'a ait olduğu yönünde bir görüş tüm dünyada benimsenmiş durumda. Mumyalama geleneği antik Mısır'da yaygın olarak görülse de çok daha farklı kültürlerde de insanlar ölülerini mumyalıyorlardı. Hatta ölülerin mumyalanması muhtemelen tarih öncesinde bilinenden daha da yaygındı. Örneğin Kuzey Şili'deki Atacama Çölü'nün kıyı bölgesinde yaşayan Chinchorro avcı-toplayıcı halkı da yaklaşık 7 bin yıl önce ölülerini mumyalıyordu. Üstelik Chinchorro’ların mumyalama uygulaması, bilinen ilk Mısır mumyalarından yaklaşık iki bin yıl önce başlamıştı. Uygulama zamanla daha karmaşık hale gelse de temel süreç aynıydı. Yumuşak doku, organlar ve beyin çıkarılıyor, içi boş gövde daha sonra kurutulup tekrardan birleştiriliyordu. Sonra da hasırotu, kurutulmuş bitki ya da diğer bitkisel maddelerle dolduruluyordu. Kollara ve bacaklara çubuklar sokuluyordu. Cesetlerin yüzüne kil maskesi yapılıyor, perukları sıkıca takılıyordu. Bu işlemler bittikten sonra da mumya boyanıyordu.
FOTOĞRAFLAR GERÇEĞİ GÖSTERDİ
Avrupa gibi ılıman ve yağışlı bölgelerde mumyalama kalıntıları görmek ise oldukça zordu. Görülen çoğu mumyalama tekniği ise rastlantısal doğal olaylardan ibaretti. Ancak Portekiz'de yapılan bir çalışma bütün bilinenleri alt üst etti. 1960'lı yıllarda Portekiz'de çok sayıda midye kabuğundan oluşan 100'den fazla insan fosili bulunmuştu ve bunların çoğu 8 bin 150-7 bin yıl öncesine aitti. 1960'larda Portekiz'deki Sado Vadisi'nde bulunan 13 üç kişiye ait iskelet kalıntılarının yakın zamanda fotoğrafları paylaşıldı. Ancak 1960 ve 1962'de kazılan mezarların fotoğrafları ve belgeleri eksikti. Bu fotoğrafların yeniden keşfedilmesi ve belgelerin tamamlanması, mezolitik morg uygulamaları hakkında bilgi edinmek için eşsiz bir fırsat sağladı. Araştırmacılar cesetlerin gömüldüğü konumları yeniden yapılandırdılar ve bu da mezolitik dönem cenaze törenleri hakkında daha fazla bilgi verdi.
Yapılan incelemelerden elde edilen sonuçlara göre kol ve bacak gibi uzuvlar aşırı bükülmüştü ve iskeletin önemli kısımlarında bazı eklemler çıkarılmıştı. Aynı zamanda kemiklerin etrafındaki tortular hızlı bir şekilde doldurulmuştu. Bunların hepsi bu çalışmadaki gömülerden en az birinde açıkça mevcuttu. Bazı cesetlerin aşırı şekilde bükülmüş cenin pozisyonunda yerleştirildiği de görüldü. Bütün bunlar Avrupa'da insanların ölür ölmez gömülmediklerini düşündürdü. Sato Vadisi’ndeki kalıntılar mezolitik devirde mumyalama tekniğinin uygulanmış olabileceği iddialarını da gündeme getirdi. Mumyalama sırasında vücut, bütünlüğünün korunması için kademeli olarak kurutuluyor ve aynı zamanda istenen bir konuma getirilmesi için ip veya bandajlar bağlanarak büzüştürülüyordu. Çünkü işlem bittiğinde cenazenin taşınması daha kolay oluyordu. Aynı zamanda yeni bir ölü bedene göre daha büzüşmüş ve çok daha hafif olması gömülmede rahatlık sağlarken, görünümünü ve anatomik bütünlüğü de korunuyordu.
'CENAZE DE MEZAR YERİ DE ÖNEMLİ'
8 bin yıl önce Portekiz'de yapılan bu işlemler, hem cenazenin hem de mezar yerinin önemini de vurguluyor. Araştırmacılar, "Mumyalamaya sadece işlevsel açıdan bakılmamalı çünkü görünüşün mumyalamaya bağlı olarak değişmesi, ölümün kültürel kavramıyla hatta ölüm üzerindeki kontrolle de yakından ilintili olabilir" diyor.
'ZOR BİR KONU'
Tarih öncesi dönemde mumyalama, araştırmacılar için zorlu bir konu çünkü yumuşak kaybolduğunda bir vücudun mumyalama tekniğiyle korunup korunmadığını tespit etmek mümkün olamıyor. Buna ek olarak erken dönemlere ait mumyalamalarda bunu ispat edecek yazılı belgeler bulmak da neredeyse imkansız. Kemiğin aksine arkeolojik alanlarda yumuşak doku bulmak da çok nadir görülen bir durum. Özellikle büyük bir bölümü ılıman ve yağışlı olan Avrupa coğrafyası göz önünde bulundurulduğunda Portekiz'deki keşiflerin ne denli önemli olduğu daha iyi anlaşılıyor.