29.12.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Can Bonomo, müzik yolculuğunu istikrarlı şekilde sürdürürken, edebi üretimlerine de hız verdi. Şiire ilgisi bilinen ve daha önce “Delirmek, Belirmektir” kitabıyla okurla buluşan Bonomo bu kez bir roman yazdı. “Ateşli Silahlar ve Bilardo” zor olanı, yani bugünü anlatıyor. Mundi’den çıkan kitap, modern dünyanın gönüllü kurbanı Necip’in öyküsüyle aslında hepimizi anlatıyor. Bonomo ile kitabı konuştuk…
- Edebiyata, şiire ilginizi biliyoruz, “Ateşli Silahlar ve Bilardo”nun serüveni nasıl başladı?
Bilgi Üniversitesi’nde sinema okuduktan sonra senaryo ve hikâye anlatımıyla bağımı hiç koparmadım. Anlatmaya değer bir hikâye bulunca da yazmaya karar verdim. Bir gün bir senaryo yazacağımı çok iyi biliyordum ama kendimi rahatsız hissedeceğim, beni daha çok zorlayacağını düşündüğüm bir yönde ilerlemek istedim. Roman müthiş bir karardı. Hem çok keyif aldım hem de ortaya içime sinen bir iş çıktı.
- “Ateşli Silahlar ve Bilardo” benim için ‘bugünün romanı’ oldu. Yaşadığımız her şey var romanda. Motokurye Necip’in hayatını anlatmak neden önemliydi?
Necip çok standart bir adam. Hepimiz modern dünyanın Necip’leriyiz aslında. Eğitim durumumuz, bakış açımız ve başımıza gelen hadiseler değişkenlik gösteriyor. Geri kalan her şey aynı. Hayat bizi aynılaştırmaya, standardize etmeye çalışıyor çünkü. Kapitalist düzen yelpazeyi geniş tutmayı karşılayamaz. Bu kadar ürünün satılması için herkesin aşağı yukarı aynı olması lazım. Bunları tartışmak istedim romanda. Günümüzdeki başarı tanımındaki deformasyonu, işin mutfağına verilen hassasiyetin gittikçe azalırken, vitrine gösterilen ehemmiyetin çılgın boyutlara gelmesini göstermek istedim. Müthiş bir yarış hasıl oldu insanların hayatında. Arabaları kovalayan sokak köpekleri gibi davranmaya başladık. Arabayı yakalayacak olursak arabayla ne yapacağımıza dair en ufak fikrimiz yok. Bu benim her zaman çok ilgimi çekmiştir. Trajikomik bir tarafı da var meselenin. Yazar için çok esnek ve oyuncaklı bir konu.
- Güncel bir ‘Tutunamayan’ portresi diyebilir miyiz Necip için? Modern Robin Hood’lara yer var mı bu hayatta?
Modern Robin Hood’lara bu dünyada birçok şey oluyor ama modern Robin Hood’lardan hiçbir şey olmuyor. Herkes muhakkak bir şeye tutunuyor bu hayatta. Tutunulan şeyin saygınlığına kişinin kendisi değil, kanaat önderleri, moda ve şirketler karar veriyor. Modern dünyanın sorunu bu galiba.
- Necip başta büyük hayalleri, hırsı olmadan, temel hatlarda yaşamını sürdürmek için bedel ödüyor. Okurken sıradan insan olabilmek eskiden normalken bugün neredeyse bedel ödeten bir şey oldu diye düşündüm. Ne dersiniz?
Kesinlikle. Tam olarak bundan bahsediyorum. Sıradan olmak aşağı yukarı yasak oldu. Sıradan olursanız şahane yaptığınız, birçok insandan becerikli olduğunuz işi bile yapamaz hâle geliyorsunuz. Mevsim meyvesinin bile masaya yanarak gelmesi hususunda ciddi bir konsensus var. Herkes bunlarla uğraşmak zorunda değil ki. Mutfağın bir önemi kalmadı artık. Varsa yoksa vitrinin peşindeyiz.
‘Yarışa hayat telaşı diyoruz’
- Bütün olağanlıklar içinde insanın değişmeyen ‘daha fazlasını isteme’ hırsı da giriyor işin içine. Necip’i sancılar içinde kıvrandıran, bugün herkese bir şekilde intikal eden ‘daha fazlası’ refleksi. Nasıl başa çıkacağız bununla? Siz kendinizi nerede görüyorsunuz?
Ben de dönem dönem kendimi bu tuzağın ortasında buluyorum. Metropol hayatı yaşayıp da bu tezgâhlara düşmeyecek insan bulmak çok zor. Bir kere ne yaparsanız yapın, yarışın bir parçası olmak zorundasınız. Benim çocuğum üç buçuk yaşında. Ona iyi bir eğitim vermek, okulda iyi bir eğitim görmesine vesile olmak istiyorum. Türkiye’deki okullar Amerika’daki ‘Ivy League’ dediğimiz, Avrupa’da, İngiltere’de adını sanını hepimizin bildiği okullardan daha pahalı. Demek ki yarışmayıp kenara çekilmek mümkün değil. Zannediyorum problem bu yarışı eve sokmakla başlıyor. Yarış sokakta olacak ve buna ‘hayat telaşesi’ denecek. Evde herkes sokakta yaşadığı bu travmaları unutup normal olmaya çalışacak. Muhteşem zor bir durum bu ama şartlar bunu gerektiriyor. Kitapta da Necip benzer konuları düşünürken ‘’Normal nedir ki?’’ diye soruyor. Ben 37 yaşındayım. Hiç bilmiyorum normal ne demek.
Kitaplarla büyüyor
- Şiire rahmetli anneniz sayesinde ilgi duymaya başlamışsınız… Eşinizin de ninnilere yönelik bir projesi olmuştu. Oğlunuz Roman’ın okuma kültürünü pekiştirmek için neler yapıyorsunuz?
Henüz çok fazla şey değil ama yapılması gereken en mühim şeyi yapıyoruz. Kitap okuyoruz. Ben işim, gücüm müsaade ettiği takdirde haftada üç, dört tane kitap okuyorum. Çok seviyorum okumayı. Çocuklar da ne görürlerse onu biliyorlar. Benim annem çok kitap okurdu, evet vesileyle şiire ilgi duymaya başladım. Şimdi oğlum da her gün spor yapan ve kitap okuyan bir babayla büyüyor. Umarım o da bu vesileyle sağlıklı ve duygularını ifade etmeyi bilen bir çocuk olarak büyüyecek.