Nevzat’tan Nev, Nezihe’yi de Nez diye budamışmış meğer." Nur Çintay, Radikal’deki köşesinde böyle diyordu. İyi tabii; bütün şarkıları aklımızda yer edemeyecek kadar basit olan bu tür şarkıcıların, her şeyi baştan görüp, isimlerini de mümkün olduğunca kısaltarak, kafamızda fazla bir yer kaplamaması için ellerinden gelen gayreti göstermiş olmaları alkışlanacak bir tavır. BBG evinden "şarkıcı" kisvesi altından çıkanlar da aynı şeyi yapabilirdi. Tarık’tan Tar, Melih’ten Mel’e dönüşmek iyi bir fikir olabilirdi sahiden. Ama muhtemelen, Tarık ve Melih, kendi isimlerini, "Nevzat" ve "Nezihe" kadar "alaturka - kötü - kaçınılası bir şey" olarak görmemişlerdir. Onların anne ve babalarına olan şükran borçları, Nevzat ve Nezihe’den fazla olmalı. Melih ve Tarık’ın anne - babası, çocuklarını mahçup etmeyecek, aşağılık duyguları içinde yerlerde süründürmeyecek isimler seçmişler çocuklarına. Bu nedenle, bu iki delikanlımız, bir sabah uyanıp da kendilerini "şarkıcı"ya dönüşmüş bir formda bulduklarında, fırsat bu fırsat deyip isimlerini budamadılar - değiştirmediler.
Yeni ismine o kadar âşık ki Nez, albümüne de başka bir isim seçmeye gerek görmemiş, albümün adı da aynı üç harf. Zaten bugüne kadar görülmüş en "yazısız" kapak bu albüme ait. Şarkıcının / dansözün "göbeğini" görüş dışına çıkaracak her şeyden imtina edilmiş kapakta. Albümü elinize aldığınızda gözleriniz göbeğe çakılıp kalıyor. Aslında, hem firma hem de Nez oldukça haklı. Sermayeniz yalnızca "bir göbeköse yapacak başka bir şeyiniz olmuyor. Tek elinizden gelen, bunun altını daha fazla çizmek, daha koyultmak... Kapaktan verilmesi uygun görülmemiş "isim", iç kapakta, öylesine, rastgele bir yere oturtulmuş ama: "Successöli, "Readyöli, "everybodyöli bir tablo da oldukça ilginç olabilirdi. Malum, kızımız Londra görmüş biri, ayıp kaçmazdı.
İşin bu kısmı da, değil bir albüm, bir single bile oluşturamayacak kadar niteliksiz olan 14 şarkının içinde telafi edilmiş. Kızımız, binbir meşakketle öğrendiği İngilizceyi üzerinize öyle bir savuruyor ki, "kültüröden, "
bilgi"den, "yeteneköten gözleriniz yaşarıyor, yerinizde kalakalıyor, ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz. Eh, "İngilizce" bu, kimse bilmez, kolay öğrenilmez... Şarkılara gelince: Dansözlüğü, Asena ya da benzeri bir isim kadar göz okşamayan, hatta bir parça "sert" ve "hoyrat" olan Nez’in şarkıları, bu gezegen üzerinde, bugüne kadar söylenmiş - yapılmış en çamur şarkılar. BBG evinden çıkanlardan herhangi birinin söylediği şarkıların "berbatölık rekorunun kırılabilmesi için epeyce bir zaman geçmesi gerekirdi ama Nez izin vermedi buna, bu payeyi kuşanmak için acele etti. Rafaella Carra’ya ait ("A Far L’amore Comincia Tu") ve zamanında Ajda Pekkan tarafından söylenmiş "Sakın Ha" adlı şarkı ile perdeyi açan dansözümüz; mümkün olabilecek her telden çalarak ve her türlü bayağılığa bulaşmayı ihmal etmeyerek döktüre döktüre albümün sonunu getiriyor. 70’lerin kült teması "Popcorn" ve Mozart’ın "40. Senfoni"si bile dahil edilmiş işin içine. Elde avuçta yokken bir Ajda Pekkan şarkısı söylemeye cesaret eden birinden de bu beklenirdi zaten. Nez ve ekibinin gözünden bir şey kaçmış, "40. Senfoni"ye zamanında söz yazılmış, Zümrüt, "Şeytan Tüyü" adıyla bu şarkıyı plak yapmıştı. Türkçe sözcük sıkıntısı çekilen bir albüme bu şarkı iyi gelebilirdi.
Sonuçta, görüldüğü yerde kaçılması gereken bir albüm bu. Bu memleket, yeterince kötü şarkıcı ve şarkı görmüştür, hatta bu konuda hepimizin, epeyce bağışıklık kazandığı bile söylenebilir. Ama bu sefer durum başka. Bu albüme, bir sefer kulak vermek bile ciddi bir travmaya yol açabilir. Sakın ha...
NezErol Köse Prodüksiyon