Türkiye son yıllarda başardığı ekonomik kalkınma ve büyüme nedeniyle enerji ihtiyacı en fazla artan ülkelerin başında gelmektedir. Bu nedenle enerji ihtiyacının güvenli bir şekilde sağlanması ve çeşitliliğinin artırılması ve dahası bu arzın giderek artacak şekilde yerli üretimle karşılanması bu büyümenin sürdürülebilir olması için son derece kritiktir. Bu nedenle enerji politikalarının başında arz güvenliği gelmektedir. Diğer taraftan ülkemiz iklim değişikliğini merkeze alarak enerjide dışa bağımlılığın azaltmaya çalışırken aynı zamanda küresel enerji dağıtımında bölgesel güç olmayı da bu politikaların vazgeçilmezi olarak gündeminde tutmaktadır.
Türkiye’nin kurulu gücü son 20 yılda yaklaşık dört katlık bir artış ile 30 bin MW’dan 114 bin MW’a yükselirken özel sektörün payı da %20’lerden %80’lere çıkmıştır. Ancak, ülkemiz sürekli artan enerji talebini karşılamada ağırlıklı olarak dışa bağımlı durumda olduğu için enerji ithalatı için çok büyük miktarda kaynak kullanmaktadır. Örneğin, 2023 yılında 70 milyar $ enerji ithalatı gerçekleştirmiştir. Bu faturanın azaltılması için yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının payının artırılması gerekmektedir. Dahası enerji portföyüne nükleer enerjinin dâhil edilebilmesi de stratejik adımlar arasında yer almaktadır. Bu bağlamda Akkuyu, Sinop ve Trakya Nükleer Güç Santrali (NGS) çalışmaları devam etmektedir.
Diğer taraftan, ülkemizin ana enerji kaynaklarına coğrafi yakınlığı, küresel enerji dağıtım ağlarında yer alabilme ve dolayısıyla enerjide bölgesel dağıtım merkezi olma potansiyelini de güçlendirmektedir. Bu kapsamdaki projeler arasında Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı (BTC), Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (SCP), Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) Doğal Gaz Boru Hattı, Türkiye-Yunanistan Doğal Gaz Enterkonnektörü (ITG), Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ve hatlarından birisi ülkemize diğeri ise Avrupa’ya doğal gaz sevkiyatı gerçekleştiren TürkAkım Doğal Gaz Boru Hattı yer almaktadır. Diğer taraftan 2020 yılında Avrupa’nın 4. doğal gaz arteri olan Güney Gaz Koridoru Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) ve Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı’dır (TANAP) devreye girmiştir. Benzer şekilde petrol boru hatları (Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı (Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı) açısından da ülkemiz kritik fonksiyona sahiptir.
Yerli Üretimde Yeni Bir Dönem
2017 yılında kabul edilen Milli Enerji Politikası, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılmasını ana öncelikler arasında değerlendirmektedir. Bu kapsamda son dönemde enerji arzında kendi yerli potansiyelimizi açığa çıkartmak ve özellikle yenilenebilir enerjinin payını artırmak için devasa bir seferberliğe gidildiğini görüyoruz.
2016 yılından itibaren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından başlatılan doğal gaz ve petrolde Gabar'dan Sakarya'ya kadar geniş kapsamlı arama ve üretim süreçleri artık meyvelerini vermeye başladı. Gelinen noktada Türkiye Petrolleri’nin 2016 yılındaki günlük petrol üretimi 36 bin varil seviyesinden (yalnızca Gabar’da 62 bin varil olmak üzere) 150 bin varile çıktı. Gabar bölgesindeki üretimin 70 bin varile ulaştırılması hedefleniyor. Türkiye’nin doğal gazdaki bağımlılığını azaltmak için milli enerji ve maden politikasıyla belirlediği yol haritası ile gerçekleştirilen arama faaliyetleri neticesinde Sakarya Gaz Sahası adı verilen sahadan günlük yaklaşık 7 milyon m3 doğal gaz üretilmektedir. Bu sahadan 2025 yılının ilk çeyreğinde günlük 10 milyon m3 günlük gaz üretilmesi hedeflenmektedir.
Artan enerji talebini karşılamada enerji arzında kaynak çeşitlendirmesi yapılması kritik öncelikler arasında yer alıyor. Ülkemiz 2002 yılında 19 bin 143 MW’ı yerli ve yenilenebilir olan 31 bin 846 MW’lık kurulu gücünü 2024 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla 79 bin 263 MW’ı yerli ve yenilenebilir olmak üzere toplam 114 bin 599 MW’a çıkartmıştır. Yenilenebilir kurulu gücü ise aynı dönemde 12 bin 305 MW’dan 67 bin 788 MW’a çıkmıştır. Bu kurulu güç güneş enerjisinde sıfırdan 19 bin MW’a, rüzgâr enerjisinde ise 9 MW’dan 12 bin 446 MW’a yükselmiştir. Son 20 yıl içerisinde yenilebilir enerji kaynaklarından sağlanan enerji ile ilgili atılımlar yapılmamış olsaydı 142 milyar $’lık enerji ithalatı yapılması gerekecekti. Bu politikalar ışığında Türkiye, kurulu güç olarak yenilenebilir enerjide Avrupa’da 5. ve dünyada 12.sıraya yükseldi.
Diğer taraftan, şu anda yatırımcıların elinde 70 bin MW’lık kapasite bulunmaktadır. Rüzgâr ve güneş enerjilerinde ulaşılan 31 bin 451 MW’lık kurulu güçle karşılaştırıldığında yaklaşık iki katından daha fazla bir gücün yatırımcıların elinde bulunduğu görülmektedir. Bunun yaklaşık yüzde 70’i GES, geri kalan kısmı da RES’lerden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu yatırım sürecinin hızlandırılması ve zaman alıcı unsurların gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu kapsamda, 2024-30 yıllarını kapsayan Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı ile kamu ve özel sektörün önümüzdeki 7 yılda 20 milyar $ yatırım yapması planlanmaktadır. Söz konusu yatırımlar ile birincil enerji talebinin yaklaşık %16 geri getirileceği öngörülmektedir.
Ayrıca, yerli kaynakların kullanımının yanında ekipmanda yerlileşme ile ekipman ithalatının cari açık içerisindeki payını azaltmak için de önemli adımların atıldığı görülmektedir. Bu bağlamda örneğin 2014 yılında sadece 27 tane imalatçı varken şu anda bu sayı 500’e çıkmıştır. Ayrıca, ana ekipman imalatçıları alt tedarikçilerle beraber 50 bin kişiye de istihdam imkanı sağlamaktadır.
Özetle, Türkiye son 20 yılda her alanda olduğu gibi enerji alanında da büyük bir başarı hikâyesi yazdı, yazmaya da devam etmektedir. Ülkemiz istikrarlı bir şekilde büyürken enerji ihtiyacı da büyümektedir. Yukarda kısaca değindiğimiz enerji politikaları ile büyüyen enerji talebini karşılamaya yönelik enerji arzındaki yerli enerji kaynaklarının payı sürekli artmaktadır. Enerji çeşitliliği artırılmakta ve bölgesel kaynakların dağıtımında kilit rol oynanmaya devam edilmektedir. Dolayısıyla, ülkemiz istikrarlı politikaları ile enerji arzı güvenliğini sağlamada çok önemli mesafe almıştır. Savunma sanayiinde sağlanan başarı hikâyesi nasıl tüm vatandaşlarımızı gururlandırıyorsa enerji alanında da benzer bir hikâye yazılmaktadır. Enerji alanında bu başarı hikâyesinin daha fazla anlatılmasına ihtiyaç ortadadır. Diğer taraftan üniversitelerimizin kapsamlı projelerle bu alandaki yazılan başarı hikâyesine katkı vermeleri bu büyümeyi sürdürülebilir kılacaktır.