12.11.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
KAYIP İZLER ATLASI / Hasan Mert Kaya - Coğrafyanın bu temel belirleyiciliğine etki eden bir diğer alan ise dini mimari oldu. Dinler tarihinin de başlangıç noktası olan bu kadim coğrafyada pagan dönemlerin ziguratlarından erken Hristiyanlığın ilk mimari örneklerine uzanan bir mimari zenginlik görülür. İslam dininin yayılması ise bu mimari çeşitliliği daha da zenginleştiren bir etki meydana getirdi. Dinin entelektüel yönüyle geliştiği yerler ise Hristiyanlıkta manastırlar olurken, İslam geleneğinde medrese kültürü oluştu. Köklerimin ait olduğu Siirt’in Tillo adlı yerleşimi söz konusu medrese geleneğinin yaklaşık 800 yıldır canlı olduğu bir bilim vahası. Mezopotamya’da benzer bir örnek de Mardin’de kent kültürünü derinden etkileyen Sultan Şeyhmus hazretlerinin kurduğu medreseydi. Bu haftaki yazımda sözün kalanını Sultan Şeyhmus torunlarından çok sevdiğim değerli kardeşim mimar Bünyamin Atan’a bırakıyorum:
Mimarinin kayıp izleri
Yapıların en önemli ve ayrıksı hali ise birer tarihsel katmanı tarifler. Bir yapının alt dönem taşları tarih öncesine dayanırken, üstündeki son taş neredeyse Osmanlının son dönemine erişir. Bu da tarihler boyunca yapının kimliğini ve aidiyetini koruduğunu belgeler. Bu belge aynı zamanda toplumların yerini asırlar boyunca terk etmediğini de ifade eder.
Mimarlık tarihin turnusol kağıdıdır
Detaylar dönemin ekonomisinden ideolojisine kadar her durumu ortaya koyar. Aslında her yapı bir kimliği tarifler. Bunu bir mozaik metaforu ile örneklersek, uzaktan baktığımızda yumuşak, yakından baktığımızda ise sert ve belirgin geçişler görürüz. Aslında Mezopotamya’da süre gelen hem anıtsal hem de sivil mimarlık örneklerine odaklandığımızda etkin ve keskin coğrafyanın rolünü görmeye başlarız. O nedenle de Mezopotamya Mimarisi için tek bir kültürden ve inançtan bahsetmek olanaksızdır. Dışardan kısık gözle bakılmadığı sürece neye, kime ait ayırt edilmeyen yapılar haliyle içeriye ve içerde ürettiğine odaklanmış. Bunu farklı coğrafyalarda ki medreseler ve manastırlar üzerinden örnekleyebiliriz. Coğrafya aynı olunca avlu şeması bile aynı olan Kasımiye Medresesi ve Deyrulzafaran Manastırı bunun için iyi iki örnek.
Gökyüzünün aynaları
Ancak medreseler pozitif ilimler üzerine kurulduğundan avlusunda ki havuzu sadece zemini serinletme amacıyla kurmuyor. Diğer yapılara nazaran çok daha büyük olan havuzunda aynı zamanda yıldızları izlemek, takip etmek ve anlamak için bir yansıma havuzu olarak kullanılmıştır. Havuza bağlanan son su kanalı son derece ince ve cılız olması havuzu dalgalandırmaz, havuzun çeperindeki arkadlı mekanlar hem derslikleri oluşturuken hem de iç mekâna rüzgâr geçişini azaltır. Her Mezopotamyalı yapı rüzgâr ile ilişkilenmeye çalışırken medreseler ise buna kapalıdır. Havuz böylelikle akşamları cam gibi bir durgunluk ile ayna görevi görmeye başlıyor. Şeyh İsmail Fakirullah’ın “Gökyüzünün sokaklarını Tillo’nun sokaklarından daha iyi bilirim.” sözü belki de buna bir gönderme idi. Şeyh İsmail Fakirullah’ın öğrencisi Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın da hocasının kabrine ilmiyle anlam kazandırmıştır. Yaptığı türbe ile her yılın Nevruz (Ekinoks, yeni yıl) gününde topoğrafyadan sıyrılarak gelen ilk güneş hocasının kabrine ışık oluyor. Bu ilim ve beceri mimarlık tarihi için de ayrıca önemini sürdürmekte.
Çift kanatlılık ve irfan geleneği
Medreseler sadece dini konularda bilgin yetiştiren yerler değildi. Astronomiden matematiğe, coğrafyadan tıp ve kimyaya uzanan disiplinlerarası bir bilimsel zenginlik ile ortaya bilgi konurdu. Mezopotamya medreselerine Arapça Z’ul Cenaheyn, yani çift yönlü, çift kanatlı denilmesi tam olarak bu yaklaşımın bir sonucuydu. Tüm bunlar bir araya geldiğinde eğitim ve bilim tarihinin günümüz modern eğitimin çok ötesinde olduğunu anlamış oluruz. Merhum Fuat Sezgin hocamızın da dediği gibi “Modern bilimin temellerini İslam bilimleri atmıştır.”
Mimar Bünyamin Atan
Bağdat’taki Beyt’ül Hikme antik Yunan bilgelerinin eserlerini Arapçaya çevirerek geçmiş ile gelecek arasında ki bağı kurarken; Cizre’de bulunan El Cezeri ise sibernetik ve bilimiyle dönemin çok ötesinde işlere imza atmış. Çalışmalarının Leonardo Da Vinci’ye bile ilham olduğu söylenmekte. Önemli çalışmalarından olan Diyarbakır Ulucami avlusundaki güneş saati günümüzde hala doğruyu gösteriyor ve gölgesiyle geleceğe uzanıyor. Mezopotamya topraklarının köklü medrese geleneği, pozitif bilgi ile erdemleri harmanlayıp iyiliğe yönelişin kaynağı olagelmiş.