18.10.2024 - 07:01 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - “Tuzdan Kaide”, “Aidi- yet”, “Gidiş O Gidiş” (ortak yönetmenli) ve “Unutma Biçimleri” filmleriyle sinemada kendi yolunu çizen Burak Çevik, yeni tarz arayışlarıyla dikkat çeken bir yönetmen. Biçimi, hikâye anlatıcılığının önüne koyarak klasik sinemayla arasına duvar örse de yeni filmleri merak uyandırıyor; yeni denemeleri ilgi çekiyor.
Çevik’e bu sene Adana’da En İyi Yönetmen Ödülü kazandıran “Hiçbir Şey Yerinde Değil”, genç sinemacının filmografisinde farklı bir yerde duruyor. Öncelikle biçimden ziyade hikâye anlatıcılığını öne koyuyor. “Hiçbir Şey Yerinde Değil” aynı zamanda Çevik’in en sert ve politik filmi. Filmin konusuna gelirsek… 1978’de Türkiye İşçi Partisi üyesi yedi gencin öldürüldüğü Bahçelievler katliamından esinleniyor Çevik. Küçükken okuduğu, babasının kütüphanesindeki bir kitaptan o kadar etkilenmiş ki yıllar içinde bu fikir gelişmiş zihninde. Yıllar sonra da filmi Tanıl Bora’nın danışmanlığında gerçekleştirmiş.
İki tarafa eşit durmak
Filmin başında doğrudan Bahçelievler katliamını işaret etmeden, ‘Gerçek olaylardan esinlenilmiştir’ ibaresi yer alıyor. Burak Çevik katliamdaki sağ-sol çatışmasını ve yıllara yayılan değişmezlerini odağına almış. Aslında katledilen solcu genç sayısı yedi iken dört kişi var filmde. Ve bu gençler sağ ile mücadelede şiddete, silah kullanmaya karşı. Dergideki makale üzerinden fikir yoluyla mücadeleyi tartışıyorlar. Evlerini basan iki ülkücünün onlara eziyetini izliyoruz sonra. Çevik sağ cenahı gösterirken onları hem karikatürize ediyor hem de solcuların da masum sağcıları öldürdüğünü açıklayan bir diyalog ekliyor ki bunu her iki tarafa eşit durmak şeklinde izah ediyor.
Filmin belgesel olmadığı gerçeğinden hareketle Çevik’in anlatımı kurgusal olarak gayet akıcı. Şiddetten uzak bir grup gencin şiddet karşısında yaşadığı şok ve korku normal karşılanabilir. Ülkücülerin malum selamı yaptığı sahne ise filmin en abartılı ve ‘yanlı’ görülebilecek bölümü. Ama genel olarak baktığımızda Çevik’in televizyon haberi ile başlattığı hikâyeyi o dönemde yaşıyormuşçasına steril ve seyirciyi içine alacak kıvraklıkta anlattığını görüyoruz. Filmin söylemi sadece dönemsel değil aslında. Güncel olarak da çok şey söylüyor. Sağ cenahın tek bir ideal ve lider etrafında kenetlenip eyleme geçerken solun pasif duruşu, fikir bazlı nahif tartışmaları, çözüm üretmekten uzaklığı, karşı tarafı tanımak için empati kurmaya çalışması gibi zamandan muaf saptamaları var.
Burak Çevik hikâyeyi öne çıkarsa da biçimi hiç boşlamıyor filmde. Hatta tam tersine, şimdiye kadar sinemasında gördüğümüz en şık ve olgun hamlesini yapıyor. Tek plan çekilmiş gibi görünen filmin tam ortasında çekim tekniğini geriye sarıyor ki bunu sıfır hata ile başarmak gerçekten ustalık istiyor. Adana’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanmasında bu başarının payı çok büyük olsa gerek.