19.04.2021 - 12:28 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr - ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Türk Bestecilerin eserlerine yer vereceğiniz bir seriye başladınız. Bu proje nasıl bir motivasyon ve amaçla başladınız?
90’lı yıllardan itibaren Türk bestecilerini dünyanın her yerinde sıklıkla çaldım. Kanımca, bu müzikler daha fazla sunulmalı ve anlatılmalıydı. Bu kayıtları yapmak, uzun zamandır hayalimdi. Bestecilerimizin çok değerli eserlerini günışığına çıkarmak, bu eserleri hem halkımıza hem dünyaya daha iyi tanıtmak, günümüz anlayışı ile sunmak, bu eserlerin tanıtımındaki eksikleri gidermek ve eserleri yaymak gerekiyordu. Bu benim felsefemdir. Bizim değerlerimiz var ve onlara en iyi şekilde sahip çıkmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bakın; bugüne kadar dünya bu bestecilerimiz ile yeterince tanışamadı. Bunun birçok farklı sebebi var. Bu güzel müziklere ışık tutmak gerekir. Çünkü bu, bizim gurur duymamız gereken nitelikteki tarihimizdir. Dolayısıyla; bu eserleri hissederek, anlayarak, severek, emek vererek en iyi şekilde yorumlamak, dünyanın bildiği bir sanatçının da tüm yeteneğini feda ederek bu işi yapması gerekiyordu. Mesele insanları inandırmaktır. Ön yargıları kırmak, kendi içimizdeki ötekileşmelerde de köprüleri kurmaktır. Salgının şu çok zor döneminde hepimiz hayatta kalma endişesi yaşıyoruz. Ve bu eserleri kaydederken, bunu biraz da hayata tutunma dalı gördüm kendim için.
İlhan Usmanbaş, avangart tavrıyla çalışmalarına yer verdiğiniz Türk besteciler içinde yer alıyor ve diğerlerine nazaran dinlemesi biraz daha "zor" olarak nitelendirebileceğimiz bir isim. Sizce Usmanbaş'ın çalışmalarının Türk müziğindeki yeri nedir?
20. yüzyılın ikinci yarısında, Türkiye’de çağdaş müzik deyince aklımıza ilk gelen isimlerden biri olan İlhan Usmanbaş’ın eserlerini renk kompozisyonu olarak fevkalade buluyorum. Lezzetli bir tını dünyasıdır. Arp ve yaylılar için eseri, klarnet quartetleri, senfonik eserleri, Türkiye sanat tarihi için çok mühim ve önceliklidir. İlhan Usmanbaş’tan bahsederken, o dönemin sanat anlayışını da biraz değerlendirmek gerek. 20. yüzyılın ikinci yarısındaki sanat anlayışında, yani soyut sanat dönemlerinde arayışlar, deneyler hâkimdi. Amerika ve Avrupa’da çok ilginç besteciler, ressamlar vardı. Bu deneysel arayışlar içerisinde çok iyi sonuç veren kompozisyonlar da oluştu, saçmalıklar da ortaya çıktı. Dünyada ve Türkiye’de yapılmış müziklerden haberdar olmak önemli diye düşünüyorum. Bu deneysel müzikleri defalarca dinlemek ve müptelası olmak da mümkün, olmamak da mümkün. Bence en doğrusu bunlardan haberdar olmak…Benim amacım biraz da buydu.
İlhan Usmanbaş albümünde bariton Atilla Gündoğdu, Muammer Sun albümünde ise mezzosoprano Senem Demircioğlu ile çalıştınız. İkisi de Türkiye'nin önemli sesleri. Onlar hakkında neler söylemek istersiniz?
Bariton Atilla Gündoğdu, yeteneğinin yanı sıra; edebiyata son derece meraklı biri. Özellikle Usmanbaş’ın Bakışsız Bir Kedi Kara eserinde çok iyi bir performans sergiledi. Ece Ayhan’ı çok iyi anladığını ve yorumladığını düşünüyorum. Eserlerin salt piyano müziğinden ibaret olmaması için youtube kanalımız için özel video çekimleri de gerçekleştirdik. Atilla’nın Bakışşız Bir Kedi Kara’da yorumu ve teatral yeteneği ile müthiş bir performans sergilediğini söyleyebilirim. Ayrıca diğer kayıtlarda da seslendirdiği eserler, türkü derlemeleri de var. Mezzosoprano Senem Demircioğlu’da benim fevkalade yetenekli bulduğum müthiş bir ses. Dünyanın birçok ülkesinde çok kez birlikte konser verdik. Bu kayıtlara da olağanüstü bir katkısı oldu. Muammer Sun eselerinin yanı sıra; onu diğer kayıtlarda da dinleyeceğiz. Hem Atilla hem de Senem, Türk bestecilerini çok iyi anladı ve yorumladı diyebilirim.
Sizinle Eylül ayında kitabınız vesileyle yaptığımız röportajda "Şu Dünyanın Sırrı" albümünüzün müjdesini vermiştiniz. Aradan geçen zamanda süreci üretkenlik açısından hayatınızın en hareketli dönemi diyebilir miyiz?
Pandeminin yarattığı zaman vesilesiyle, bu süreçte 15 eser besteledim. Aynı zamanda hayatım boyunca yapmayı hayal ettiğim Türk bestecileri projesini de gerçekleştirdim. İlk olarak 2015 yılında iki albüm yaparak başlamıştım projeye. 2021 yılının başında pandemi döneminin kış aylarında günde 14 saate varan çok yoğun bir çalışma ile buna 6 albüm daha ekledim. Yoğun konser trafiği yaşantımın artık olmadığı tuhaf bir bekleyiş döneminde ve salgının zor şartlarında…
"Bir Türk bestecileri Sergisi”
Türk bestecileri serisinde yer alacak diğer isimlerin çalışmalarının yayımlanma tarihleri belli mi? Bugünlerde Adnan Saygun da çıkıyor. Toplamda kaç eser kaydettiniz?
Mart ve Nisan ayının başında İlhan Usmanbaş ve Muammer Sun albümlerini yayınladık. 21 Nisan tarihinde ise Ahmed Adnan Saygun dinleyicilerle buluşacak. Mayıs ayında Ulvi Cemal Erkin, İlhan Baran kaydımız, Haziran’da ise Turgay Erdener kaydımız yayınlanacak. Toplamda 106 eser kaydettim. Bu büyük bir rakamdır. Bu; YouTube kanalımızda ve tüm dijital mecralarda yer alacak “Bir Türk bestecileri Sergisi” aslında. Bir nevi “referans”.
İlerleyen süreçte Türk Bestecileri projesi devam edecek mi? Başka isimler de çalışmalarınızda yer alacak mı?
Evet, projeye elimden geldiğince devam edeceğim. 1955 sonrası doğumlu besteciler, 1975 sonrası doğumlu besteciler, oda müziği eserleri, 1930-1980 arası dönemde kalan eksiklerin tamamlanması gibi…Yani bu katalog sergisi on veya on iki albüm olacaktır. 2023’te Cumhuriyetin 100. yılında daha da anlam kazanacaktır.
Genel manada projenin dinleyiciler üzerinde nasıl bir etki bırakmasını hedefliyorsunuz?
Şu aşamada albümlerimiz henüz tek tek yayınlanıyor. Ve sadece dijital mecrada yayınlıyoruz. Kayıtları videolarla destekliyoruz. Hatta bu videoların bazılarında balerin İlke Kodal da bana müthiş dansı ve koreografisiyle eşlik etti. Kalıpların dışına çıkma gerektiğini düşünüyorum. Aslında bu, Klasik Batı Müziği camiasının da en çok hasretini çektiği ve ihtiyaç duyduğu konulardan biridir. Bu proje finalize edildiğinde hem Türk halkının hem de uluslararası dinleyicinin gözünde, pek çok önyargı kırılmış ve aşılamamış bazı duvarlar da yıkılmış olacak. Tek başına yola koyulan ben, bu işe çok inanan, çok da emek harcayan ekibim ve hepimizin çok sevdiği çok beğendiği birkaç sanatçı dostumuzun katılımıyla, aslında dev bir projeyi, pandemi şartlarında minimalize ederek, başarmak için elimizden gelen her şeyi yaptık. Umarım dinleyenler sever.
Tek başınıza yola çıktığınızı ifade ettiniz. Bu projeye herhangi bir kurum veya kuruluşun da bir desteği oldu mu?
Hayır, bu projeye devletin ya da holdinglerin henüz bir desteği yok. Her şeyini kendim üstlendiğim bu projede, sadece İstanbul Arter Salonu’nun kayıt için stüdyosunu açması ve teknik imkânları sağlamak gibi bir katkısı oldu, müteşekkirim. Bana göre, bu projede her şeyden önce halkın desteğine ihtiyaç var. Önce halkın seveceğini umarak başladım ben bu projeye. Bu yüzden de bu yolu; hür, yalnız ve en doğru şekilde yürümek istedim. Felsefesini, yorumculuğunu, sunumunu ve savunmasını da kendim yapmayı seçtim. Sonuç olarak, albümleri kendimiz çıkartıyoruz. Sosyal medyamızdan kendimiz tanıtıyoruz. Bana göre; kendi imkânlarımızla bu eserleri ne kadar çok insana ulaştırırsak, videolarımızla, kayıtlarımızla insanlara bunu ne kadar iyi anlatabilirsek o kadar başarılı oluruz. Pandemiden sonra ise yurt dışında da bu eserleri tanıtmak için çalışacağım. Konserlerde, röportajlarımda …Yıllar geçtikçe çok iyi bir sonuç alacağıma inanıyorum.
Fotoğraflar: Selim Cotal, Marco Borggreve