25.02.2021 - 17:27 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Öncelikle pandemi süreciyle başlamak istiyorum. Bu zorlu günleri nasıl geçiriyorsunuz? Neler hissediyorsunuz?
Pandemi artık hepimiz için sürdürülmesi çok zor bir süreç halini aldı. Hem ekonomik hem psikolojik olarak son derece zor günlerden geçiyoruz. Ben de bu süreçte artık akıl sağlığımı korumaya ve üretimle izolasyon arası bir noktada kalmaya çabalıyorum.
Geçtiğimiz günlerde "Yarım Kalan" adını taşıyan teklinizi yayımladınız. Pandemi sürecinde üretkenliğin sürdüren isimlerden birisiniz. Bu süreçte ilhamınızı besleyen şeyler ne oldu?
Bu süreçte ilham sanırım sadece kişinin hayal gücünden ibaret oluyor çünkü kolay kolay bir şeyler yaşamak deneyimlemek pek mümkün olmuyor. Biriktirdiklerimizi harcıyoruz da diyebiliriz sanatçılar olarak, en azından ben öyle hissediyorum.
Söze, Yarım Kalan'dan devam etmek istiyorum. Ortaya nasıl çıktı? Nasıl bir hikâyesi var?
Yarım Kalan piyano çalışırken birden aklıma düşen ve hızlıca kendini ortaya çıkartan bir parça oldu benim için. Ertesi hafta aranjesini bitirmiştim ve miksi için Sarp Özdemiroğlu'na teslim ettim. Sarp ise 3 gün sonra sıfırdan bambaşka bir aranje ile şarkıyı geri yolladı bana ve hem şok oldum hem de çok sevdim.
Aynı zamanda kliplendi de çalışma... Klibin bir özelliği de işaret dilinin kullanılması. Bu fikir ortaya nasıl çıktı?
Klip fikri ben sabah boş boş duvara bakarken bir otel odasında aklıma geldi ve saat erken olduğu için çok heyecanlı ama tereddütlü bir şekilde yönetmen dostum Olgu Baran'ı aradım. Kendisiyle paylaşınca o da aynı heyecanla "evet bunu yapmalıyız" dedi ve kendi çapımızda insanları empatiye davet ettiğimiz klip hayalini gerçekleştirmiş olduk. Umarız klip bu empatiyi kurdurur ve koca koca araçlarımızı engellilere ayrılan bölüme park etmeyiz. Metroda özel asansörlerde kuyruk oluşturmayız. Kaldırıma araç park edip yolları kapatmayız.
İçinde bulunduğumuz dönem hızlı bir dijitalleşmeyi de beraberinde getirdi. Konserler de bundan üzerine düşen payı aldı. Bu sürece karşı çıkanlar, taraf olanlar, idareten razı olanlar var. Siz bu noktada dijitalleşme sürecine nasıl bakıyorsunuz?
Ben dijitalleşmenin erişim sağlamakla beraber sanatın büyüsünü ve samimiyetini baltaladığını düşünüyorum. Doğada, deniz kenarında derin nefesler alarak güneşlenmek ile solaryuma girdiğinizdeki benzerlik gibi bana göre. İkisinde de teniniz koyulaşıyor ama hissettikleriniz aynı mı bunu sorgulamak lazım…
Bir önceki şarkımızda ise Buray ve Evrencan Gündüz ile bir düet gerçekleştirdiniz. Olumlu tepkiler aldı çalışmanız. Sizden bunun da hikâyesini duyabilir miyiz?
Biz epeydir Buray ile keyfi olarak buluşup müzik yapıyorduk. Bir noktada artık bunu projelendirelim dediğimiz günlerde ben sabaha karşı yatakta uyanıp Aşk Ne Güzel Şey’i besteledim ve aynı gün Buray ile paylaştım. O da beğenince hemen yapalım dedik ve aranjede gitar olsun diye konuşurken birden aklımıza Evrencan Gündüz geldi. Kendisine ulaştık ve şarkıyı üçümüzün söyleme fikrini paylaştık. O da ben varım deyince bir hafta içinde hem kayıtlar hem klip bitiverdi. İyi ki de yapmışız diyorum çünkü çok keyif aldık hepimiz.
2021 yılında belirlediğiniz bir takvim var mı? Ne gibi çalışmalara yer vermeyi hedefliyorsunuz?
2021 için çok net bir takvimim olmamakla beraber prensip olarak her 3 ayda 1 yeni bir eser yapma arzum var. Bir düet daha olma ihtimali yüksek ve bu sene ayrıca en az iki adet enstrümantal eser de üretebilmiş olmak istiyorum. Tüm zorluklara rağmen üretmek beni hayata bağladığından bu emelimi gerçekleştirmek için aralıksız çalışacağım sanırım.