05.05.2021 - 13:03 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Öncelikle pandemi süreci nasıl geçiyor? Bu dönemde hayatınızda köklü değişiklikler yaşandı mı?
İdare etmeyi çalışıyoruz. Havaları güzel görünce de dışarıya çıkamadığımıza daha çok üzülüyoruz. Ama işte yapacak bir şey yok. Köklü değişikler yaşandı tabii. Ailemizi göremiyoruz bu çok üzücü bir durum. Eskisi gibi spor yapamamak, serbest dolaşmamakta insanı biraz bunaltıyor. Dediğim gibi yapacak bir şey yok daha iyi günler bizi bekliyor düşüncesiyle kendimizi rahatlatmayı çalışıyoruz. Burada kendimizin, sevdiklerimizin sağlık durumu söz konusu.
Pandemi döneminde karşımıza oldukça farklı bir diziyle çıktınız. Gain'de yayınlanan Senkron, senaryosu itibarıyla daha çok Amerikan ve Avrupa ülkelerinde görmeye alışık olduğumuz bir yapım. Hikâyesini sizden duyabilir miyiz?
Senaryosu ve çekim tekniği belki batıya ait bir dizi havası andırıyor olabilir ama bence çok bize ait bir duygusal yaklaşımı var bu dizinin. Burada tabii Özcan Deniz’in yönetmen koltuğundaki başarısından kaynaklanıyor. Özellikle duygusal sahnelerde kendi imzasını sezebilirsiniz. Tam Türk halkının seveceği türden, modern bir dille, yabancılaşmadan, bize ait gerçekçi bir bilim kurgu hikayesi Senkron.
Kişisel olarak çoklu evren gibi konular ilginizi daha öncesinde de çeker miydi? Bu süreçte role hazırlanmak için neler yaptınız?
Evet.. Küçüklüğümden beri bilim- kurgu ilgimi çekiyordu. Sanırım bu türdeki bütün filmleri izlemiş olabilirim. Hemen aklıma gelenler: Solaris, Alien, Close Encounters of the Third Kind, Mad Max, Brazil. ExistenZ,E.T, Metropolis, Contact ve tabii İnterstaller.... Oynadığım ve çok sevdiğim Taylan Biraderlerin “Küçük Kıyamet” ve son oynadığım “Doğum” filmi bir bilim kurgu. Orada 2 evrenden 2 karakteri birden canlandırıyorum. Yönetmen koltuğunda Alper Altuğ ve oyuncu Kardelen Hacıoğlu var. Şu anda film post aşamasında sonucunu çok merak ediyorum.
Türk sineması ve dizi sektöründe bilimkurgu veya fantastik yapımlar konusunda bir kıpırdanma görünüyor. Sizce bunda yeni kuşak izleyicinin alışılageldik dizelere mesafeli duruşunun da bir etkisi var mı?
Sinema ve dizilerdeki kurmaca hikayelerin gerçeğini kısa ve hızlı tüketerek telefonlarımızda izleyebiliyoruz. Beynimiz artık buna alıştı. Koltukta oturup 2 saat film ve dizi izlemek genç nesil için çok sıkıcı oldu. Bilim- kurgu sineması gelecekle ilgili tahminlerini bazen tutturabiliyor. İçindeki robotlar, uçan adamlar, uzay keşifleri, dünyayı ele geçiren bilgisayarlar, yayılan virüsler...( Minority Report, 2001 space, Odysee. Contagion, Virus,). Bu tarz kurmacalar, yaşadığımız şu anki gerçek dünyadan uzaklaştırması izleyicinin, özellikle gençlerin, merak uyandırıyor olabilir. Gelecekle ilgili hayallerimizi bu tarz filmleri izleyerek biraz olsun rahatlatabiliyoruz.
Çoklu evren, zaman içinde bükülme gibi konular tüm dünyada büyük bir merakla takip ediliyor. Ancak bir yandan da zor bir konu. Hem senaryo yazım süreci, hem oyunculuk hem de kurguda ekstra dikkat gerektiriyor. Bu süreç sizin açınızdan nasıl bir deneyim oldu?
Ben hiç yapım ve senarist olarak böyle bir konunun içinde yer almadım. Sadece eşim Tuğçe ile “Dünyayı Kurtaran Kadın” diye 5’ er dakikalık youtube kanalı için bir mini dizi çektik. Orada terk edilmiş Dünyada son kalan bir kadının hikayesini anlattık. Tek bir yatak odasında geçen bilim kurgu olduğu için çok fazla zorlanmadık. İçinde komedisi olan hem de bugünümüzü küçük göndermelerle eleştiren tatlı bir dizi oldu. Çok yakında izleyebileceksiniz diye tahmin ediyorum?
Dijital platformlardaki dizilerin uzunluğu, televizyon dizilerinden oldukça kısa. Bir oyuncu olarak sizce bu durum hikâye anlatımına ve oyunculuğa ne yönde etki ediyor?
Sanırım biraz farklı bir oyunculuk tarzı da oluşuyor ama şu anda bunu söylemek biraz erken. Her ikisinin seyircisi farklı. Teknik ve oyunculuk açısından başka dilleri de var sanki.
Çoklu evren ve paralel hayatlar şayet gerçekse kişisel olarak hangi yaşantınızı tercih ederdiniz?
Şu andaki tabii ki. Paralel evrenlerin sıralaması varsa, kendi yaşadığım zamanlama ve tercihlerim en ilk sırayı alır bence.
Fotoğraflar: Kayra Sercan