13.08.2012 - 15:13 | Son Güncellenme:
Türkiye’yi yasa boğan o karanlık gecenin ardından tam 13 yıl geçti. Şüphesiz ki yıllar geçmesine rağmen acısı dün gibi, hepimiz için çok taze… Yıkımlarımız oldu, kayıplarımız oldu… 17 Ağustos 1999 sabahı, 03.02’de, Kocaeli Gölcük merkezli, richter ölçeğine göre 7,4 büyüklüğünde gerçekleşen depremde resmi kayıtlara göre; 17 bin 480 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri ise hasar gördü. Her ne kadar bilinmese de bu yıkımların en büyük nedeni binalarda su yalıtımı olmadığı için oluşan korozyon sonucu taşıyıcı sistemin zayıflamış olmasıydı. Her an deprem tehdidi altında olan ülkemizde bu olumsuz gidişe “dur” demenin tek yolu ise su yalıtımının yasal zorunluluk haline gelmesi…
Yağmur, kar gibi herhangi bir yoldan yapılara sızan su, donarak veya kimyasal tepkimelere girerek, donatının özelliğini yitirmesine ve korozyona, yani betonun içindeki taşıyıcı özellikteki demirlerin paslanmasına neden oluyor. Oluşan korozyon ise yapıların taşıyıcı sisteminin çürümesine ve zamanla zayıflamasına sebep oluyor. Su yalıtımı olmayan binalarda 10 yıl sonra betonun içindeki bu donatı başlangıçtaki taşıma kapasitesinin, belli koşullarda yaklaşık olarak yüzde 66’sını korozyon nedeniyle kaybediyor. Oysa su yalıtımı binaların taşıyıcı sistemlerini suyun zararlı etkilerinden ve korozyondan koruyarak güçlü olmasını sağlıyor.
Su yalıtımının önemine dikkat çekmek için 17 Ağustos depreminin 13. yıldönümünde açıklama yapan Bitümlü Su Yalıtımı Üreticileri Derneği (BİTÜDER) Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Karahan, yapıların suyun zararlı etkilerinden korunarak depreme karşı güvenli olmasının en önemli yolunun binalarda su yalıtımı olduğunu vurguladı. Binaların özellikle de temellerinde su yalıtımı olması gerektiğini belirten Karahan, su yalıtımının mutlaka yasal olarak zorunlu bir uygulama olması gerektiğinin altını çizdi. Karahan, “Türkiye gibi yüzölçümünün yüzde 92’si deprem kuşağında olan bir ülkede hayati önem taşıyan su yalıtımı uygulaması inşaat taşeronunun inisiyatifine bırakılırsa maalesef daha çok canlar yanar.” dedi.
1999 depreminde hasar gören binaların yüzde 64’ünde sorun korozyondu
Marmara’da 1999 yılında yaşanan depremde de birçok binanın yıkılma nedeninin korozyon, korozyonun sebebinin ise doğru su yalıtımı uygulamasının yapılmamış olması olduğunu açıklayan Karahan, “17 Ağustos’ta yaşanan büyük depremin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından bir rapor hazırlandı. Hazırlanan rapora göre; 55 bin 651 konut ve işyerinde yapılan kontrollerde bu binaların yüzde 79’u hasarlı bulundu. İncelenen binaların yüzde 64’ünde nemin yol açtığı korozyon (paslanma), yüzde 41’inde malzeme eksikliği, yüzde 18’inde inşaat aşamasında betonun hatalı uygulaması, yüzde 11’inde eskime ve yıpranma, yüzde 3’ünde proje hatası hasarların nedeni olarak belirlendi. Rapordan da anlaşıldığı gibi binaların zarar görmesindeki en büyük etken korozyon… Ve Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan bir ülkede su yalıtımının hayati önemi olduğu açıkça belli.” diye konuştu.
Su yalıtımının maliyeti bina maliyetinin sadece yüzde 3’ü kadar!
Su yalıtımının inşaat aşamasındaki maliyetinin, toplam bina maliyetinin sadece yaklaşık yüzde 3’ü kadar olduğunu açıklayan Karahan, yapı güvenliği söz konusu olduğu için bunun fazladan bir maliyet olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı.
Doğru ürün ve uygulama için kaliteli su yalıtımının adresi BİTÜDER’e danışın
Su yalıtımında doğru ürün seçimi ve doğru uygulamanın hayati önem taşıdığına da değinen Karahan, yapısı gereği su geçirmezliği en üst düzeyde olan, en sağlam su yalıtım malzemesinin bitümlü su yalıtımı örtüleri olduğunu söyledi. Karahan, bitümlü su yalıtımı örtüsü seçerken de mutlaka CE Belgesi bulunan kaliteli ürünleri tercih etmek ve işin uzmanlarına uygulama yaptırmak gerektiğini belirtti. Karahan, kaliteli su yalıtımının adresi olan BİTÜDER’in doğru ürün seçimi ve uygulama konusunda uygulayıcılara teknik destek sağladığını da sözlerine ekledi.