20.10.2008 - 02:02 | Son Güncellenme:
Umut Sarp Zeylan
Ofis hicivlerinin atası herhalde Dilbert çizgi karakteri. ‘Cubicle’ yani Türkçesiyle ‘kutu kutu pense oturma düzeni’ bir ofis gerçeği olarak hayatımıza girdiği günlerde yaratılmıştı bu karakter Scott Adams tarafından. Wally, Alice, patron, fare Ratberg, kedi Catberg, köpek Dogbert ile birlikte Dilbert, bu ofis işlerinin aslında ne kadar ‘hoş ve de boş’ olduğunu ince esprilerle anlatıp durdu. Verilen hedeflerin imkânsızlığından acımasız patronlara, değişimin suyunu çıkarmadan saçma giyim kodlarına, yanlış işlerde çalışmaktan kafeinsiz iş hayatının olumsuz sonuçlarına kadar her şeyi sürekli hicvettiler. Tabii her ofiste var olan değişik tipteki insanlar da nasibini aldı Dilbert’ten: Dedikoducu, hırslı, şaklaban, her işe burnunu sokan, giyim düşkünü, diktatör, tembel ve daha niceleri farklı çizgi hikâyelerin konusu oldular zaman içinde.
Bugünlerde ofis yaşantısını en iyi hicveden medya aracı ise ‘The Office’ dizisi.
BU DİZİYİ İZLEYİN
Dizide genç geçici eleman Ryan hırslıyı, sevgilisi Kelly dedikoducuyu, Angela soğuk nevaleyi, Phyllis duygusalı, Kevin uzaylıyı, yani her bir karakter bugün ofislerimizde beraber olduğumuz tiplemelerden birini temsil ediyor. Türkiye’de de yayınlanan bu diziyi seyretmeyenlere kuvvetle tavsiye ederim.
İşin acı tarafı ofisimizde beraber olduğumuz insanları seçemememiz. Her ne kadar yeni İK modelleri beraber uyum içinde çalışabilecek insanları seçmeyi öğütlese de ‘farklılık’ın da demokrasinin mihenk taşı olduğunun bilincindeyiz.
Dolayısıyla sinirimize dokunabilecek, hatta ofiste geçirdiğimiz zamanı bize zindan edebilme potansiyeli taşıyan insanlarla bir ömür geçirebiliyoruz. Tüm bunları aklımızın bir köşesinde tutarak, bu hafta İnsankaynaklari.com’la ilginç bir anket düzenledik ve çalışanlara kendilerini en çok hangi çalışan klişesine yakın bulduklarını sorduk. İlginç bir resim yakalamayı başardık. Türkiye’de çalışanlar kendilerini en çok ‘eğlenceli’ klişesine yakın buluyor. Belki şıklar içinde en az olumsuz anlam içeren o olduğu için, belki de yedi cücelerden en çok ‘neşeli’yi sevdiğimiz için; cevap verenlerin yüzde 45’i kendilerini ‘eğlenceli’ olarak tanımlamış. İlginç dememin sebebi ise Monster.com’un Amerika’da yaptığı benzer bir ankette eğlencelinin oranının sadece yüzde 23 olması. Ya biz Türk milleti olarak daha ‘doğal komiğiz’ ya da kendimizi öyle sanıyoruz galiba. Kendisini ‘hırslı’ tarif edenler yüzde 33 iken, sadece yüzde 10 çekinmeden kendisini ‘tembel’ klişesine yakın görmüş durumda. İşte yine ecnebilerle ayrıldığımız bir nokta, çünkü onlarda tembel oranı yüzde 28.
ÇALIŞANI TANIMAK
İşte tam da bu yüzden, bugün işe alımlarda birçok işyerinde Jung’cu Myers-Briggs gibi bazı kişilik testleri uygulanıyor. Birkaç farklı fayda bekleniyor testlerden. Öncelikli amaç aday çalışanı tanımak, önerilen işin ve firmanın yapısının kendisine uygunluğunu (ve de tam tersini) ölçmek. Sonrasında kişinin ait olduğu belirlenen kişilik segmentinin firma içinde yoğunluğunu belirlemek.
Demokrasilerde ‘farklılık’ ana prensiplerden olduğu için, gelişmiş ülkelerdeki firmalar, toplumda daha az rastlanan kişilik segmentlerindeki insanları özellikle bünyelerine katmaya çabalayabiliyor. Ama kanımca bu tip testler özellikle, iş hayatının başındaki kişiler için hangi iş kollarında ve mesleklerde başarılı olabileceklerini öngörmek açısından çok faydalı. Yanlış mesleği seçen kişilerin doğru firmada olması durumu çok da kurtarmıyor çünkü. Yakın geçmişte biraz da çekinerek bu testlerden birini kendime uygulattım ve bana en uygun işlerin içinde ne çıktı dersiniz? Araştırma ve üniversite öğretmenliği! Kişisel farkındalığıma mı sevineyim ve şaşırayım yoksa pozitivizmin, yani bilime inancın, halen İK gibi karmaşık bir alanda bile sonuç verebildiğine mi bilemedim.