Büyükşehirlerin karmaşasından bunalanlar soluğu köylerde alıyor. Bu şekilde pandemiyi hem iş hem de ev değişikliği yönünde fırsata çevirenlerin sayısı da bir hayli fazla. Sosyal medya ve network marketing işlerini uzaktan çalışarak yürüten Özlem Kesikbaş da pandemi başladığında kendilerini daha güvende hissedeceklerini düşünerek ailesinin de yaşadığı köye yerleşmeye karar verdi.
İstanbul’da korku ve paniğin daha fazla olduğunu söyleyen Özlem Kesikbaş (37), “İstanbul’daki evimizi kiraya vererek, ailemizin yanına kaçtık desek daha doğru olur. Büyükşehir insanlar için iş, okul anlamında avantaj gibi gözükse de bizlerde yarattığı yıpranmayı ve dezavantajlarını köyde yaşadığımız süre içinde daha iyi anladık. Neden burada sıfırdan hepimiz için yeni bir hayata başlamıyoruz dedik ve çocuklarla birlikte projesini çizerek kendi evimizi inşa etmeye başladık. Önceden bize sıkıcı gelen ve 1 haftadan fazla dayanamadığımız köyde 1 senedir çok rahat yaşıyoruz” bilgisini paylaştı.
150 bin lira bütçeyle yola çıkan Kesikbaş ailesi inşaatın kaba hali için 100 bin, evin diğer iç harcamaları da dahil edildiğinde toplam 200 bin lira harcadı. Aynı evi şimdilerde yaptırmak istediklerinde 500 bin lira ya da 600 bin lira tutabileceğini söyleyen Özlem Kesikbaş, "Kendi evimizi yapmak asla zorlamadı. Çocuklarımız da istedikleri için canla başla bitmesi için çok çalıştık. İnşaatta çalışan ustalara her alanda yardımcı olduk. Evin badana boyasını bizzat kendim yaptım. Boyum biraz kısa olduğu için tavanı boyarken uzun fırça sapı seçtiğim halde hoplaya zıplaya yapmaya çalıştım. Yine de çok zevkliydi" dedi.
'KIŞIN SOBA YAKMAMAK İÇİN ŞEHİRDEKİ EVLERİNE GİDİYOR'
Köy hayatında kendilerini en zorlayan şeyin soba ile ısınmak olduğunu söyleyen Kesikbaş ailesi, “Şehirde her imkân elimizin altındayken kırsalda yaşamak biraz planlı hareket etmeyi öğretiyor. Mesela hâlâ almam gerekenleri toplu alışveriş zamanında unutuyorum. Ancak eksik kalan alışverişlerle idare edebiliyoruz” diyerek ekledi:
"Burada en çok şuna şaşırıyoruz. Kışın köylülerin soba yakmak zor geldiği için köyün bağlı olduğu şehir merkezine taşındıklarını görüyoruz. Köylerde sanki bir şehir yaşantısı var. Atalık veya geleneksel tohum bile çoğunda yok. Mevsimine göre hazır fide alıyorlar. Hibrit ürün üretmekte bunlardan biri. Sürdürülebilir yaşam maalesef böyle yok oluyor."
'ÇÖPTEN BİLE TASARRUF SAĞLIYORUZ'
Eşinin emekli olduğunu ve ailesinin tarlalarını büyüklerinden öğrendiği şekilde ekip biçtiğini söyleyen Özlem Kesikbaş, “Eşim bu işlerle ilgilenirken, ben de temin etmiş olduğum atalık, geleneksel tohumları çoğaltarak organik tarım yapmaya çalışıyorum. Burada kendi mahsullerimizi üretmemiz çok güzel. Yazdan yetiştirdiğimiz ürünleri kışlık erzak olarak saklamamız pazar alışverişimizi yarıya düşürdü. Şehirde her artığımız çöp olurken burada çöpten bile tasarruf sağlıyoruz. Yemek artıklarını hayvanlara veriyoruz, bahçeden çıkan ürünleri yine hayvanlarla bölüşüyoruz, yakılacak ürünler soba için ayrılıyor, yumurta kabukları toprak için vitamin oluyor” açıklamasında bulundu.
Güneşin doğuşuna ve batışına göre kendilerini ayarladıklarını söyleyen Kesikbaş ailesi mevsim şartlarına göre ürünlerini yetiştirdiklerini ve strese girmeden günlerini bitirdiklerine vurgu yaptı. Çocuklarının da burada oldukça mutlu olduğuna dikkat çeken Özlem Kesikbaş, “Güneşli günlerde bahçeden eve girmek içimizden gelmiyor. Bahçede oyalanmak daha çok keyif veriyor ve evdeki işler bazen aksıyor. Küçük kızım 9 yaşında doyasıya oyun oynuyor. Tıpkı benim, sizlerin çocukluğu gibi çamurdan tencere yapıyor, yemekler pişiriyor. İstanbul’da sokakta çamurla oynamayı bırakın, parkta boş bir alan bile bulmakta zorlanıyorduk” dedi.
'İSTANBUL BIRAKILIP BURAYA GELİNİR Mİ?'
Köye ilk yerleştiklerinde köy halkından farklı tepkiler alan Kesikbaş ailesi, köylülerin bu duruma çok şaşırdığını ifade etti. Gençler iş imkânları için büyükşehirlere giderken, Kesikbaş ailesinin İstanbul’dan köye taşınmaları köy halkı tarafından tuhaf karşılandı. Özlem Kesikbaş, “Şehirde eviniz varken burada ne işiniz var' diyen de oldu. 'Hiç İstanbul bırakılıp buraya gelinir mi?' diyen de. Ancak ben âşık olduğum şehir İstanbul’dan başka bir yerde yaşayamayacağımı düşünürken, şimdi İstanbul’u düşünmek bile yorucu geliyor” ifadelerini kullandı.
Özlem Kesikbaş son olarak, “Şehirde yaşamak başlı başına bir stres ve herkes o kadar telaşlı ki sizin bir işiniz yoksa bile insanların koşturması sizi de ister istemez bir kargaşaya, bir yaşam savaşına itiyor. Bu yüzden nasıl yaşamak istediğiniz sizin ve çocuklarınızın kararı olmalı. Kırsal alanda kendi özel alan özgürlüğünü tadınca şehir hayatı artık benim için imkansız” diyerek şunları söyledi:
"Kırsalda yaşamak keyifli görünse de şehre göre zor. Çocukların rahatlıkla oynayabilecekleri, kaliteli zaman geçirebilecekleri, kirlenmenin gerçekten güzel olduğu, çocuklara alınan kıyafetlerin özgürce oynayabildikleri için eskidiği bir alanda olmak gerçekten çok güzel. Küçücük bir tohumun gözlerinizin önünde büyüdüğünü, size sebze-meyve verdiğini görmeyi, mevsimleri hissederek canlı bir şekilde yaşamayı, gökyüzünün aslında çok güzel renkler barındırdığını görmeyi, kuşların sesinin daha canlı olduğunu hissetmeyi, doğayı her anlamda yaşamayı ve en önemlisi kendinizi bulmayı istiyorsanız köyde hayat var."