30.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
MERT İNAN
Demokrat Parti’nin iktidardan indirildiği 27 Mayıs sonrası hazırlanan 1961 Anayasası, Türkiye’de özellikle sendika ve sol siyasetin üzerindeki baskıları ortadan kaldırmıştı. Çoğulcu demokrasi fikrinin yeşermeye başladığı günlerde Şaban Yıldız, Kemal Sülker, Kemal Türkler, İbrahim Güzelce, Ali Demir, İbrahim Denizcier, Adnan Ardan, Avni Erakalın, Kemal Nebioğlu, Hüseyin Uslubaş, Ahmet Muslu ve Salih Özkarabaydır’ın da arasında olduğu 12 sendikacı, İstanbul Valiliği’ne Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluş dilekçesini verdi. 13 Şubat 1961’de kurulan ve bilimsel sosyalizmi savunan TİP, ‘Köylüye Toprak, Herkese İş’ sloganıyla siyasete adım attı.
Aybar genel başkan
TİP, 1961 seçimlerine katılamamıştı ancak parti kurmayları 1 yıl sonra, işçi sınıfı ile aydınları buluşturmak için kolları sıvamıştı. Yapılan çağrılar sonuç vermiş, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Adnan Cemgil, Nazife Cemgil, Cemal Hakkı Selek, Yunus Koçak, Fethi Naci ve daha birçok aydın partiye üye olmuştu. Ortak irade, partinin kurucu genel başkanı, sendikacı Avni Erakalın’ın yerine Doç. Dr. Mehmet Ali Aybar’ın genel başkanlığa seçilmesine karar vermişti. Yapılan oylama sonucunda TİP Genel Başkanlığı’na Mehmet Ali Aybar seçildi.
Rüzgârın soldan esmeye başladığı iyice hissedilir olmuştu. Türkiye Sosyalist Partisi, Aybar’ın parti genel başkanlığına seçilmesinden sonra Mayıs 1962’de TİP’e katılma kararı alınca, Kasım 1962’de Ahmet Muşlu ile Saffet Göksüzoğlu partiden ayrıldı. Şubat 1963’te bağımsız senatör Niyazi Ağırnaslı ve kontenjan senatörü Esat Çağa da TİP’e katılıyor, partinin görüşleri Vatan ve Öncü gazetelerinde destek buluyordu. TİP, 1963 yerel seçiminde 9 ilde 36 bin oy aldı. 1964 senato yenileme seçimlerinde ise beklenmedik bir gelişme yaşandı. YSK tarafından partinin seçime giremeyeceği açıklanırken, diğer partilere yapılan hazine yardımının da kesildiği duyuruldu.
15 vekil Meclis’te
Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen 1965 seçimlerinde, 54 ilde, toplam 276 bin 101 oyla, yüzde 2.97 oy oranına ulaşan TİP, beklenmedik şekilde TBMM’ye 15 milletvekili göndermeyi başarmıştı. Mehmet Ali Aybar, Rıza Kuas, Muzaffer Karan, Tarık Ziya Ekinci, Sadun Aren, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Selek, Adil Kurtel, Behice Boran, Yunus Koçak, Şaban Erik, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ali Karcı, Kemal Nebioğlu ve Çetin Altan TBMM’nin devrimci vekilleri olarak Meclis’teki yerlerini almışlardı.
Baraj engeli
1966 Senato kısmi seçimlerinde Fatma Hikmet İşmen’in de seçilmesiyle TİP’in TBMM grubundaki vekil sayısı 16 üyeye çıkıyordu.
Çetin Altan’ın da aralarında olduğu milletvekilleri, etkili bir muhalefet görevi üstlendiler. Bu durum, Türkiye’de temsili demokrasinin gelişiminde bir dönüm noktası olurken, yükselen sol hareket hükümeti rahatsız etmişti. TİP’in önünü kesmek, TBMM’deki varlığı önlemek amacıyla seçim barajı devreye sokuluyordu. Bir yandan da sosyalist milletvekillerine çeşitli baskı yöntemleri ayyuka çıkmaya başlamıştı. Çetin Altan’ı darp girişiminin yanı sıra, dokunulmazlığın kaldırılması gibi hukuki saldırılar gerilimi arttırıyordu. Altan’ın dokunulmazlığının kaldırılma isteği Anayasa Mahkemesi tarafından reddediliyor ancak seçim barajı TİP’in sonraki dönemlerde TBMM’ye girmesinin önünü tıkıyordu.
Yozgat’ta TİP’li belediye
1968’de Senato kısmi seçimlerinde TİP oy oranını yüzde 4.7’ye yükseltse de senatörlük kazanılmamıştı. Tek teselli
yerel seçimde Yozgat Bahadın’da belediye seçiminin kazanılmasıydı. Ancak TİP’in varlığı sağ siyasetin huzurunu kaçırıyor, partililere yapılan saldırılar şiddete dönüşüyordu. 6. Filo’ya karşı gösterilere katılan TİP üyesi Vedat Demircioğlu’nun, emniyet müdürlüğünde pencereden atılarak öldürülmesi, sadece parti açısından değil; Türk siyasetinin de dönüm noktalarından bir olacaktı. Türkiye’deki siyasi ayrışma ve çatışmalar dönemi başlıyordu.
Partide yollar ayrılıyor
Diğer yandan parti içindeki görüş ayrılıklarında Mehmet Ali Aybar’ın tam bağımsız, insancıl sosyalizm görüşüyle, Behice Boran’ın Emek grubunun görüşü arasında ayrılık çıkmaya başlamıştı. 1968’de Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgali ise bu ayrılığı derinleştirdi. Parti yönetiminin görüşünü almadan parti adına açıklama yaparak söz konusu işgali kınayan Aybar ile işgali destekleyen Behice Boran ve arkadaşları arasında gerilim yükseldi. 1969 seçimlerinde TİP’in oylarının azalması üzerine Aybar genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. TİP 1969 seçimlerinde de yüzde 3 oy almasına rağmen, sadece Mehmet Ali Aybar ve Rıza Kuas vekil seçilebilmişti. Şubat 1971’de Aybar, parti üyeliğinden de istifa etti. Parti içinde emek grupları arasında ayrılma ve ayrışmalar yaşanıyordu. 12 Mart 1971 muhtırası sonrasında alınan kararlar kapsamında TİP, 21 Temmuz 1971 tarihinde kapatılıp, parti liderleri tutuklandı ve 15 yıla kadar değişen hapis cezaları aldı. Bu isimlerden bir kısmı 1974 affıyla serbest kaldı.
Behice Boran’la yeniden doğuş
TİP 30 Nisan 1975’de Behice Boran önderliğinde yeniden örgütlendi, ancak siyaset sahnesinde kuruluş dönemindeki etkisi yoktu. 1977’de yüzde 0.1 oy oranıyla sadece 20 bin oy alan parti, 1979 senato yenileme seçiminde ise 33 bin oy alarak, SDP, TBP, TSİP’in gerisinde kaldı.
Türkiye İşçi Partisi’nin 2. Kongresinde Troçkistlik suçlamasıyla partiden ihraç edilen Yalçın Küçük, Metin Çulhaoğlu, İlhan Akalın, Mesut Odabaşı ve çevresi ise Eylül 1979’da Sosyalist İktidar dergisini çıkarmaya başlamıştı. Takvimler 12 Eylül 1980’u gösterdiğinde TİP yeniden kapatıldı. 1987 yılında TİP, TKP ile birleşerek Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adını aldı. Bu parti daha sonra kapatıldı. Bu partinin kadrolarının bir kısmı daha sonra ÖDP ve TKP’ye katıldı.
NAZİ ALMANYASI’NIN LİDERİ HİTLER YER ALTINDAKİ SIĞINAKTA İNTİHAR ETTİ
Bir diktatörün sonu
Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler ile eşi Eva Braun, 30 Nisan 1945’te Berlin’deki yer altı sığınağı ‘Führerbunker’de intihar ettikten yıllar sonra, pek çok komplo teorisi gündeme getirildi. Hitler, Berlin’in düşmesinden sonra eşi Eva Braun ile siyanür alarak intihar ederken, ardından cesetlerin yakılması talimatını vermişti. Nazi subayları, talimatlar doğrultusunda cesetleri, aynı gün öğleden sonra sığınağın bahçesinde benzin dökerek ateşe verdi. Ölümünün ardından Hitler’in kaçtığına ve uzun süre hayatta olduğuna dair iddialar ise yıllarca gündeme getirildi. Hitler’in yaşamının son günlerini ABD’nin Los Angeles kentinde geçirmesi ve Antarktika’da bir üs kurup hayatına devam ettiğini söyleyenler ortaya çıkıyordu.
Arjantin’de iddiası
Bu iddialar arasında en çok destek bulan komplo ise Hitler’in bir denizaltıya binerek Arjantin’e kaçtığı şeklindeydi. Merhum Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ise ölümünden önce kaleme aldığı Bilinmeyen Hitler adlı kitabında “Hitler’in bir iş kazası” olmadığını, Nazilerin yolunu esrarengiz ezoterik örgüt olan Thule’nin açtığını, bu örgütün kurucu ve yöneticisinin Baron Rudolf von Sebottendorff adlı hem Bektaşi, hem Mason olan kişi olduğunu gündeme taşıyordu. Altındal’a göre Hitler’in yol göstericisi olan Sebottendorff, Türk vatandaşıydı ve Hitler’i iktidara getiren esrarengiz örgütü ilk kez İstanbul’da kurmuştu.
Öldüğü kesinleşti
Hitler’in karanlık ilişkileri halen araştırma konusu olmaya devam ederken, kanlı diktatörün ölümüne ilişkin iddialar ise yıllar önce Fransız Antropolog Profesör Philippe Charlier ve 4 kişilik ekibi tarafından çürütüldü. Hitler’in Moskova’da tutulan dişlerinin parçalarına erişim sağlayan Fransız araştırmacılar, Adolf Hitler’in 1945 yılında kesin olarak öldüğünü ortaya koydular. Ekibin araştırmalarına göre, kafatası parçasının morfolojisi, Hitler’in kafatasının ölümünden bir yıl önce çekilen radyografilerine tamamen uyumluydu. Hitler’in yakılan kalıntılarını inceleyen profesör Charlier ve ekibi kanlı diktatörün intihar ettiğini bilimsel olarak kanıtlarken, komplo teorilerini asılsız olduğun bilimsel kanıtlarıyla ortaya koydu.