16.01.2019 - 14:52 | Son Güncellenme:
AA
15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan 75 sanıklı Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) "çatı davası"nın gerekçeli kararında, örgütün nihai amacının devleti tüm kurumlarıyla ele geçirip anayasal düzeni değiştirerek, cemaat zümre egemenliğine dayalı teokratik totaliter rejim kurmak olduğu, güç dengesini ele geçirdiğini düşünen örgütün emniyet, adliye ve medya yapılanmasının, 2006'dan itibaren planlı ve sistemli iş birliğiyle kamu kurumlarında kitlesel tasfiyelere neden olan operasyon ve soruşturmalara başladığı kaydedildi.
Davayı karara bağlayan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararını tamamladı.
Gerekçeli kararda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün nihai amacının devleti tüm kurumlarıyla ele geçirip anayasal düzeni değiştirmek, sanık Fetullah Gülen'in "kainat imamı" olduğu, cemaat zümre egemenliğine dayalı teokratik totaliter rejim kurmak olduğu belirtildi.
Örgütün ideolojisine göre, devleti ve devlet kadrolarını ele geçirmenin "fetih" olarak adlandırıldığı, örgütün amaçlarına ulaşmak için verdiği mücadelenin "cihat" olarak görüldüğü ifade edilen kararda, örgütün nihai amacının Türkiye'deki anayasal düzeni değiştirmek ve yerine örgüt ideolojisine göre bir düzen kurmak olduğunun tüm delillerden anlaşıldığı bildirildi.
Örgütün devleti ele geçirip anayasal düzeni değiştirmek için 35-40 yıl vadeli planlama yaptığı, hedeflerine adım adım ulaşmayı öngördüğü kaydedilen kararda, örgütün sabırla faaliyetlerini büyük gizlilik içinde yürüttüğüne işaret edildi.
Örgüt ideolojisi doğrultusunda verilen eğitimle "altın nesil" adı verilen, örgüt elebaşı ve örgüte mutlak itaatle bağlı olan, örgüt liderinin emirlerini sorgulamadan yerine getiren mensuplar yetiştirildiği anlatılan kararda, örgüt militanı haline gelen örgüt mensuplarının devlet kurumlarına yerleşmesi sağlanarak, devletin tüm stratejik kurumlarında kadrolaşmaya gidildiği ve devlet içerisinde paralel devlet yapılanması oluşturulduğu vurgulandı.
Gerekçeli kararda, örgütün aynı zamanda sivil toplum kesiminde örgütlendiği; eğitim kurumları, şirketler, holdingler, banka, medya kuruluşları, dernekler, vakıflar kurarak devleti ve toplumu kuşattığı belirtildi.
Örgüt ideolojisinde güç dengesinin örgüt lehine döndüğünde devleti ele geçirmek için harekete geçilmesinin öngörüldüğüne yer verilen kararda, "güç dengesini ele geçirdiğini düşünen FETÖ/PDY'nin emniyet, adliye ve medya yapılanmasının, 2006'dan itibaren planlı ve sistemli iş birliğiyle kamu kurumlarında kitlesel tasfiyelere neden olan operasyon ve soruşturmalara başladığı" kaydedildi.
Kararda ayrıca, "Başta TSK olmak üzere emniyet, adliye ve sivil toplumun önemli kesimleri baskı altına alınarak medya tarafından sistemli ve planlı bir şekilde yapılan algı yönetimiyle, yapılan soruşturmalar ve açılan davalar sonucu tüm toplum kesimleri korkutulup baskı altına alınmış, TSK ve emniyette örgüte karşı veya engel olabilecek kadrolar tasfiye edilerek, bu kritik görevlere örgüt mensuplarının gelmesi sağlanmıştır." değerlendirmesinde bulunuldu.
ANAYASAYI İHLALE YÖNELİK SUÇLAR
Kararda, FETÖ/PDY örgüt mensuplarınca örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için 2006-2013 arasında anayasayı ihlal suçunu oluşturmaya yeterli ve elverişli olduğu "araç suçlar" işlendiği ifade edildi.
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk olarak bilinen soruşturma ve davalarda devletin yargı yetkisini kullanan örgüt mensupları ile emniyet teşkilatındaki örgüt mensuplarının, örgütçe kurgulanan operasyonlarla, yüzlerce kişiyi, asılsız ihbarlar, uydurma iddialar, sahte deliller, usulsüz dinlemeler ve takiplerle gözaltına aldığı, bunların örgüt medyası tarafından profesyonelce yapılan algı operasyonları ile birlikte gerçekleştirildiği kaydedilen kararda, şöyle denildi:
"Bu kapsamda, örgütün emniyet ve yargı yapılanmasındaki mensuplarının devletin silahı ve zor kullanma yetkisini, cebir ve şiddet, tehdit, baskı, sindirme, korkutma yöntemleri kullanarak, hukuka aykırı şekilde yapılan gözaltı ve soruşturma işlemleri sonrası tutuklanıp uzun yıllar cezaevinde kalmak suretiyle soruşturma ve davaya maruz bırakılan kişilerin hürriyetinin kısıtlanması suretiyle örgüt mensuplarının cebir ve şiddet uygulamalarıyla yüzlerce kişi hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlendiği anlaşılmıştır."
Kararda, FETÖ/PDY mensuplarınca işlenen "anayasayı ihlal" suçu yönünden araç suç niteliğindeki bir diğer suçun ise "yağma ve yağmaya teşebbüs" olduğu ifade edildi. Örgütün hukuka aykırı olarak elde ettiği ses ve görüntü kayıtlarının medyaya servis edileceği şantajı ve tehdidiyle esnaf ve iş adamlarından zorla "himmet" olarak örgüte yardım ve bağış topladıkları anlatılan kararda, örgüte yardımda bulunmayı kabul etmeyenlerin de haklarında adli ve idari soruşturma yapılacağı, tutuklanacağı ve ağır para cezaları uygulanacağı yönünde tehdit edildikleri kaydedildi.
Kararda, "Bir kısım kişiler hakkında, bu tehditlere rağmen örgütün istediği para veya araziyi vermemeleri üzerine, mali yönden idari soruşturma ve cezalar, adli yönden hukuka aykırı soruşturmalar ve davalar açıldığı, örgütün gelir ve himmet toplamak için kişileri tehdit ettiği, bu şekilde örgütün yağma ve yağmaya teşebbüs suçlarını işlediği anlaşılmıştır." denildi.
17/25 ARALIK VE MİT TIRLARININ DURDURULMASI
Gerekçeli kararda, "FETÖ/PDY örgüt mensuplarınca 17/25 Aralık 2013 tarihlerinde gerçekleştirilen hükümeti yıkmaya teşebbüs eylemlerinin, anayasayı ihlal suçu yönünden vahim bir araç suç olarak görülebileceği" belirtilerek, "esasında örgütün bu eylemlerle siyasi ve ekonomik kriz ve kaos ortamı oluşturarak hükümeti iş göremez hale getirip istifaya zorladığı" vurgulandı.
"Hükümetin iş göremez hale getirilmesi ve istifasını sağlamaya yönelik eylemlerin aynı zamanda anayasayı ihlal suçunu oluşturduğu" ifade edilen kararda, örgütün "anayasayı ihlal" suçu yönünden işlediği bir başka suçun ise MİT tarafından kullanılan insani yardım tırlarının durdurulması olduğuna vurgu yapıldı.
Hükümet tarafından 17/25 Aralık 2013 tarihlerindeki darbe girişimi püskürtülerek, örgütün emniyet, yargı ve medya yapılanmasına yönelik operasyonlara başlanması üzerine, 1 ve 19 Ocak 2014'te MİT'in kullandığı insani yardım tırlarının örgütçe durdurulması suretiyle devletin Suriye'deki terör örgütlerine yardım ettiği intibasının oluşması istendiği belirtilen kararda, dış güçler vasıtasıyla devletin ve hükümetin zora sokulup kaos ortamı yaratılmasının amaçlandığı bildirildi.
Kararda, şunlar kaydedildi:
"Yukarıda anlatılan ve örgüt mensupları tarafından örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi için işlenen suçların Anayasayı ihlal suçu yönünden vahim nitelikteki araç suçlar olduğu anlaşılmıştır. Hukuk kılıfı altında hukuka aykırı şekilde örgüt liderinin ve örgüt imamlarının emir ve talimatları ile örgütün yargı, emniyet, jandarma ve medya yapılanmasındaki mensupları tarafından örgütün devleti ele geçirip anayasal düzeni değiştirmek ve örgüt ideolojisini hakim kılmak amacıyla örgüt tarafından yapılan planlama ve strateji doğrultusunda cebir şiddet tehdit korkutma ve baskı altına alma yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen eylemlerin, Anayasayı ihlal suçunu oluşturduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda anlatılan eylemlere katılan yargı emniyet ve jandarmada personeli FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile bağlantılı olduklarından mesleklerinden ihraç edilmişler, haklarında aralarında örgüt lideri ve örgütün medya mensuplarının da bulunduğu birçok kişi ile birlikte haklarında ilgili suçlardan kamu davaları açılmıştır."
HÜKÜM
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, dava sonucunda eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, kapatılan Zaman gazetesi eski İmtiyaz Sahibi Alaeddin Kaya, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in halasının oğlu Kazim Avcı'yı "anayasayı ihlale teşebbüs" suçundan "ağırlaştırılmış müebbet", Gülen'in avukatlarından Abdülkadir Aksoy, avukat Ali Çelik ve iş adamı Dilaver Azim'i "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan 10 yıl 6'şar ay hapse çarptırmıştı.
Mahkeme, yargılama sırasında ölen bir sanık hakkındaki davayı düşürmüş, örgüt elebaşı Fetullah Gülen, Ekrem Dumanlı, Hamdi Akın İpek ve Adil Öksüz'ün de arasında bulunduğu sanıklar hakkındaki kamu davasını ayırmıştı.
FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişiminden bir gün önce açılan dava sonucunda verilen hükmün gerekçesini tamamlayan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, kararda sanıkların "anayasal düzeni ihlal" ve "silahlı terör örgütüne üyelik" suçlarını işlediklerine ilişkin gerekçelere yer verdi.
Sanık eski milletvekili İlhan İşbilen'in örgütün kurucularından olduğuna, elebaşı firari sanık Fetullah Gülen'e ilk biat eden kurucu çekirdek kadrosunda yer aldığına dikkat çekildi.
İşbilen'in örgütün en üst düzey karar organı sözde "Başyüceler Heyeti"nde yer aldığı, örgüt elebaşından aldığı özel ve gizli görevleri yerine getirdiği ifade edildi.
Örgütün politika ve stratejilerinin belirlenmesinde söz sahibi isimlerinden olduğu ifade edilen İşbilen'in, üst düzey devlet yetkilileri, siyasiler, azınlıkların dini cemaat liderleri, medya sahipleri, yabancı devlet ve din adamları ile ilişkilerin yürütülmesinde de görev aldığı belirtildi.
Sanık İşbilen'in, örgütün şifreli haberleşme programı ByLock'u beş ayrı telefon hattında kullandığı, söz konusu programa 48 bin 800 kez erişim sağladığı kaydedildi.
"GÜLEN'İN EN ÇOK GÜVENDİĞİ ADAMI"
Sanık Alaeddin Kaya'nın da örgüt elebaşı Gülen'in en çok güvendiği danışmanı ve sözcüsü, bu rolüyle örgütün üst düzey yöneticilerinden olduğu vurgulandı.
Kapatılan Zaman gazetesinin yöneticiliğini yapan Kaya'nın ayrıca ByLock kullanıcısı olduğu bildirildi.
Kaya'nın programa 159 kez giriş yaptığı, 81 mesaj alıp 44 kez mesaj gönderdiği, yazışma grubundaki 21 kişinin sanığı, "Alaeddin abi", "Kaya bey," şeklinde kaydettikleri ifade edildi.
Sanığın Edremit'deki evindeki aramada cüzdanında 1 ABD doları ile sanık Gülen'in kitabının el geçirildiği kaydedildi.
"ÜST DÜZEY BÜROKRATLARDAN SORUMLU"
FETÖ elebaşı Gülen'in akrabası ve örgüt yöneticilerinden Kazim Avcı'nın ise örgütün mahrem hizmetlerinden sayılan eğitim yapılanması sorumlusu olduğu, daha sonra örgütün tayin heyetinde yer aldığı belirtildi.
Avcı'nın son olarak örgütün "irşat" sorumlularından olduğu, örgüte ait Mehmet Akif Kültür Derneğinin Başkanı olarak örgüt içinde muhalif ve küskünleri etrafında toplayarak örgütten kopmaları önlemek için faaliyet yürüttüğü anlatıldı.
Avcı'nın Ankara'daki üst düzey bürokratlara sohbet toplantıları yaptığı, örgütün Türkiye genelinde düzenlediği toplantılara konuşmacı olarak katıldığı aktarıldı.
"KARACA, ÖRGÜTÜN MEDYA İMAMI"
Sanık eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın da bir dönem örgütün İzmir Çankaya bölge sorumluluğu yaptığı, kapatılan Zaman gazetesi İzmir ve Ankara bölge idareciliğinde bulunduğu, daha sonra örgütün yayın organı Samanyolu Medya Grup Başkanlığını yaptığı hatırlatıldı.
Karaca'nın örgütün televizyon, radyo ve internet sitelerinden oluşan medya grubundan sorumlu imamı ve örgüt yöneticisi olduğu vurgulandı.
Karaca'nın doğrudan örgüt elebaşı Gülen'den talimat aldığı hatırlatılan gerekçeli kararda, bu kapsamda Karaca ile Gülen arasında geçen bir telefon görüşmesine yer verildi.
Dijital materyallere ilişkin inceleme raporlarında, Karaca'nın Gülen'in fotoğrafları, video kayıtları, çok sayıda sohbet ve sözde vaazlarına ait video kayıtlarının tespit edildiğine işaret edilen kararda, Karaca'nın mahkeme huzurundaki savunmasında da FETÖ'yü cemaat veya hizmet hareketi olarak adlandırdığı aktarıldı.
FETÖ'nün medya yapılanmasının sistemli ve planlı bir şekilde örgütün emniyet ve adliye yapılanmasıyla hareket ederek örgüt elebaşının talimatları doğrultusunda hareket ettiği vurgulanan kararda, Karaca'nın da bu sürecin aktörlerinden olduğu yer aldı.
"ÜST DÜZEY YÖNETİMİNDE GÖREV ALDILAR"
Sanıklar İşbilen, Kaya, Avcı ve Karaca'nın örgüt elebaşı Gülen ile doğrudan irtibatlı oldukları, onunla doğrudan görüşebilen sınırlı sayıdaki örgüt yöneticilerinden oldukları vurgulandı.
Söz konusu isimlerin örgüt elebaşından talimat aldıklarının, örgüt politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında söz sahibi olduklarının, uzun yıllardır örgüte yöneticilik yaptıklarının altı çizildi.
Bu nedenle örgütün ideolojisini ve nihai amacını çok iyi bildikleri, örgütün devleti ele geçirip anayasal düzeni değiştirip sanık Gülen'in sözde kainat imamı olduğu zümre egemenliğine dayalı teokratik totaliter düzen getirmek istediklerine dikkat çekilen kararda, şu tespite yer verildi:
"Bu amacı gerçekleştirmek için örgüt stratejisi doğrultusunda örgüt faaliyetlerine katıldıkları, çoğunluğu suç teşkil eden örgüt faaliyetlerini örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi için düzenledikleri, uyguladıkları veya onayladıkları, örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi için örgüt politikası haline getirilen ve suç teşkil eden bir çok faaliyetin örgüt tarafından sistematik şekilde uygulandığını bildikleri, örgütün devlette kadrolaşması, mali kaynakları, finans yapısı, yurt dışı faaliyetlerinin finansmanı gibi örgüt faaliyetlerinden haberdar olup örgütün üst düzey yönetimin birimlerinde görev alarak örgütün amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için alınan kararlar ve icra edilen faaliyetlerin suç olduğunu bilerek kasten işlenmesine iştirak ettikleri veya onayladıkları veya işlenmesiyle gelir, prestij, bilgi, kadrolaşma gibi imkanlar sağlayan örgüt yararına suçlarda örgüt üyelerini yönlendirip teşvik etmeleri emir talimat vermeleri nedeniyle sorumlu oldukları için örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen tüm suçlardan cezalandırılmaları gerekmektedir."
Bu kapsamda sanıklara "anayasal düzeni ihlal" ettikleri gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu'nun 309. maddesi gereğince birer kez "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırıldığı aktarıldı.
"ÜÇ SANIĞA ÜYELİKTEN CEZA"
Gerekçeli kararda, haklarında "örgüt yöneticiliğinden" iddianame hazırlanan sanıklar iş adamı Dilaver Azim ile avukatlar Abdülkadir Aksoy ve Ali Çelik'in (1972 doğumlu), örgüt yöneticisi olduklarına dair somut ve kesin bir delil elde edilemediği belirtildi.
Sanıklar Azim, Aksoy ve Çelik'in, örgüt ile organik bağının bulunduğu, örgüt hiyerarşisi içerisinde üye konumunda yer aldıkları, örgüt yöneticileriyle görüşmek, örgüte ait toplantılara katılmak, örgüte ait haberleşme araçları kullanmak, örgüte bağlı vakıf ve derneklerde görev almak, örgüt ideolojisini benimseyip bu doğrultuda faaliyet göstermek gibi eylemlerde bulundukları ifade edilen gerekçeli kararda, sanıkların "silahlı terör örgütü üyesi" oldukları vurgulandı.
Bu suç kapsamında söz konusu isimlerin, 10 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldıkları anımsatıldı.