09.04.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Fisun Yalçınkaya
Portakal Sanat ve Kültür Evi, 21 Nisan’a dek ‘Özel Koleksiyonlardan Özel Eserler’ sergisini ağırlıyor. Sergide, Halil Paşa, Nazmi Ziya Güran, Hikmet Onat, Fausto Zonaro, Sami Yetik, Süleyman Seyyid, Şeker Ahmed Paşa, Alberto Pasini, Osman Hamdi Bey, Halife Abdülmecid Efendi’nin eserleri ve fermanlar izleyicilere sunuluyor. Sergi uzun yıllardır koleksiyonlarda bulunmuş bu yüzden de görme şansı zor bulunacak tabloları buluşturmasıyla dikkat çekiyor. Sergiyi Raffi Portakal ve Maya Portakal Bitargil’le konuştuk.
- Bu sergi fikri nereden çıktı?
Raffi Portakal: Biz her yıl iki tane sergi yapıyoruz. Bunu yaparken de hem bize gelen eserleri göz önüne alıyoruz hem de belli hedeflere kilitleniyoruz. Türkiye’de bugünkü sanat dünyasının gelişmesinin sebepleri, Türk hat sanatının dünyada çok önemli bir yeri olması ve 19. YY.’dan itibaren Türk resim sanatının geldiği nokta. Buradan yola çıkıp bizim sanat dünyamızın temelleri olan eserlerin en güzel ve en yan yana gelmesi zor olanları seçmeye özen gösterdik. Bu klasik bir müzayede veya tablo sergisi değil. Bu özel seçkilerden oluşmuş, belli bir kalitenin üzerinde ve simgeleri olan bir sergi. Örneğin herhalde en güzel Süleyman Seyyid karşımızda. Şeker Ahmet Paşa da öyle. Sizi alıyor iç dünyasında gezdiriyor. Halil Paşa’nın ‘Yaşlı Halayık’ tablosu çok özel bir tablo. Kendi yalısında çalışan bir Çerkez halayıkı resim diliyle var etmesiyle çok önemli. Bu tabloyu 30 sene evvel yine biz sattık, bize tabloyu getiren Halil Paşa’nın geliniydi. O anlatmıştı bize halayıkın hikâyesini. Zamansız bir tablo diyebiliriz.
Raffi Portakal: Fermanlara ne desem az. Üç tane ferman var. Kanuni Sultan Süleyman, onun oğlu II. Selim onun oğlu İbrahim. Üç tane birbirini takip eden Sultan’ın fermanı... Verilen kişi Sokullu Mehmet Paşa. Direkt Sokullu Ailesi’nden buraya geldi. Belki de böyle bir şey bir daha yan yana zor gelir.
- Aynı yere satılmasını ister misiniz bu üç fermanın?
Raffi Portakal: Tercih ederim. Ama üç ayrı evde olması da değişik ilgi alanlarından insanların görmesi demek. Bir müze alsa en çok o hoşumuza gider bizim kurum olarak. Müzede daha çok insan görür daha çok insan paylaşır ve yayılır. Üçünün bir yerde olması da geldiği yere saygı olur.
- Bu seçki nasıl bir araya geldi?
Maya Portakal: Birkaç koleksiyondan geldiler. Çok uzun zamandır aynı evde ve aynı koleksiyonda kalmış eserler geldi. Bu ayrıca çok önemli bir durum sanat eseri için. O evde yaşamış ve kuşaklar görmüş eserler. Koleksiyonlar çok önemli.
Maya Portakal: Bu eserleri daha doğru, daha iyi anlatabileceğimizi düşündük. Bu eserlerin tümü de böyle bir sergiyle daha uzun anlatılabilecek eserler.
Koleksiyoncuların burada eselerle daha uzun vakit geçirebileceği bir ortam yakalamaya çalıştık. Her eser için böyle olacağını düşündük.
- Pasini’nin sergideki eserinden bahsedebilir misiniz?
Raffi Portakal: İstanbul’u çok iyi tanıyor Pasini. Hem coğrafyasını tanıyor, mimarisini tanıyor. Elbette ki oryantalist ressamların kendi hayal dünyalarıyla süsledikleri başka bir dünyaları da vardır ama Pasini bunlardan biraz daha realist bir palete sahiptir. Çok daha realist bir dünya görüşü vardır. İstanbul’u İstanbul yapan şeylerden biri coğrafyasıdır. Diğeri mimarisi, ahşap evleridir. Resimde bunlar görülüyor. Giysilerin renkleri, kedi, papağan, yan yana duruşları... Cümbüş...
‘Işıkla gölgenin usta ressamı’
- Sizin için özel parçalardan örnek verebilir misiniz?
Maya Portakal: Benim çok sevdiğim parçalardan bir tanesi Halil Paşa’nın ‘Peyzaj’ı. Burada da Halil Paşa’nın ışıkla, gölgelerle oynayışındaki ustalığı, tuvalde hissettirdiği derinlik bizi alıyor ve başka bir diyara götürüyor. Anne ve kızın arasındaki sıcacık ilişkiyi hem renklerle hem vücut dilinin aktarımıyla hissedebiliyoruz. Anne kız ilişkisini çok güzel veren bir tablo.