Bugüne kadar pek çok kişi hayatın anlamı kadar ölümün sırrını da araştırdı. Bir bilinmezlik hali olan ölüm, bu gizemi çözmek isteyen insanlar için her zaman en önemli araştırma konularından biri oldu. Tarihten bugüne yapılan tüm araştırmalarda 'ölüm' kavramına bir açıklama getirmek üzere pek çok iddia ve teori ortaya atıldı. Üstelik bu teorilerde yalnızca hayatın mutlak sonu olan ölüm değil ölümsüzlük de yer aldı, birçok araştırmacı "İnsan gerçekten ölümsüz olabilir mi?" sorusuna yanıt aradı. İnsanlık tarihi boyunca bu sorunun cevabını arayan hatta ölümsüzlüğü keşfettiğini dahi iddia eden pek çok kişi de ortaya çıktı. Özellikle içlerinden bazıları savundukları fikirlerle yaşadıkları döneme damga vurdu, düşünceleri günümüze kadar taşındı. Peki o insanlar kimdi ve neyi savundular? Ölümsüzlüğün sırrı onlara göre neydi?
1- LOKMAN HEKİM: BİTKİLERLE KONUŞURDU
Gezerek Çukurova'ya kadar gelen ve Anadolu'da yaşamak istediğine karar veren Lokman Hekim, günümüzde Türkiye'de birçok türkü ve hikâyeye konu olmuş bir isim. M.Ö. 1200'lü yıllarda şu anda Suriye'nin başkenti olan Şam şehrinde dünyaya geldiği düşünülen Lokman Hekim, çevresinde bitkilerin dilinden anlayan, onlarla konuşan ve etrafa şifa dağıtan biri olarak tanınıyordu. Rivayetlere göre gezerek dünyayı dolaştığı söylenen Lokman Hekim, yeryüzündeki tüm bitkilerin hangi hastalığa çare olduğunu çok iyi biliyordu. Hatta iddialara göre Lokman Hekim ölümsüzlük iksirini dahi buldu.
Bazı inanışlara göre 'hekimlerin üstadı' olarak kabul edilen Lokman Hekim'in ölümsüzlüğü bulmasıyla ilgili günümüze kadar gelen anlatılar ise birbirinden farklılık gösteriyor. Fakat içlerinde en yaygın olan hikâye ise şu şekilde:
Tüm dünyayı dolaşan Lokman Hekim'in yolu Çukurova'ya düştüğünde karşılaştığı manzara karşısında şaşkınlığa uğrar. Çukurova'daki bitki çeşitliliği onu etkiler ve artık hayatına burada devam etmek istediğine karar verir. Zaman içinde bölgede yaşayan halkın yaşadığı hastalıklara çareler bulur ve artık sıra ölümsüzlüğe gelir. Hastalıklarına çare bulan Lokman Hekim'den ölümsüzlüğün sırrını duymayı isteyen halk beklemeye geçer. Lokman Hekim ise Çukurova'yı karış karış gezer ve bitkilerle sohbet eder. Bir gün ulu bir çınarın altında uyuyakalan Lokman Hekim bir ses duyarak uyanır. Rivayete göre o ses kendisine şunları der: "Ey Lokman, artık araman bitsin. Ben ölümsüz hayatın devasıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok." Bu sözler karşısında adeta dehşete düşen Lokman Hekim, sesin geldiği bitkiye doğru elir ve onu koparıp avucunda tutar. Bitkiden elde ettiği karışımı defterine not eden Lokman Hekim, Misis Köprüsü'nden geçerken elindeki defter nehire düşer. Bitkiden elde ettiği karışımı not ettiği defteri suda aramaya çalışan Lokman Hekim ancak yaz aylarında suların çekilmesinden sonra istediğine kavuşur. Defterin yalnızca bir yaprağı yakınlardaki arpa tarlasında bulunur fakat iksirle ilgili hiçbir şey yoktur. Bulunan tek bir yaprağın ise tıp bilimine katkıda bulunduğu düşünülür.
2- FULCANELLI: ARANILDIĞINI ÖĞRENİNCE SIRRA KADEM BASTI
'Ölümsüzlük iksiri' denildiğinde akıllara gelen bir başka isim de Fransız simyacı Fulcanelli. 20'nci yüzyılda yaşadığına inanılan Fulcanelli, tüm zamanların en iyi kimyageri olarak kabul edilen, gerçekleştirdiği deneyler ve imza attığı çalışmalarla her zaman adından bahsettiren bir isimdi. 1922 yılında kaleme aldığı 'Katedrallerin Sırrı' kitabında nükleer enerji çalışmalarından yaşlanmayı durduran ölümsüzlük iksirine kadar birçok bilgiye yer veren Fulcanelli, bu çalışmasıyla bir anda tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Dünya bir büyük savaşa daha girmeye hazırlanıyordu ve Fulcanelli birçokları için önemli bir bilgi kaynağıydı.
II. Dünya Savaşı'na yaklaşılırken Fulcanelli'nin bilgisinden faydalanmak isteyenler onu aramaya başladı. Aranıldığını öğrenen Fulcanelli ise kaçmayı tercih etti. O güne dek keşfettiği bilgilerin savaş döneminde kötü niyetli kişiler tarafından kullanılmasından korkan Fulcanelli adeta sırra kadem bastı. Üstelik kaybolan sadece gövdesi değildi. Herkesin dikkatini çeken 'Katedrallerin Sırrı'nın içinde yazanlar da tıpkı kendisi gibi bulunamadı. 1940'lı yıllara gelindiğinde Fulcanelli'nin görüldüğünü söyleyenler ortaya çıksa da bu iddialar hiçbir zaman kanıtlanamadı. Ancak Fulcanelli'nin keşfettiği bilgiler zaman içinde dilden dile dolaşmayı başardı. Türkiye'de de çok sevilen ve Türkçede yayımlandığı 90'lı yıllarda uzun bir dönem 'en çok satanlar' listesinde kalan ünlü 'Simyacı' kitabının Brezilyalı yazarı Paulo Coelho'nun, Fulcanelli'den ilham alan isimlerin başında geldiği konuşuluyor.
3- NICOLAS FLAMEL: 'FELSEFE TAŞI' ONDA MIYDI?
Fransız simyacı Nicolas Flamel de ölümsüzlük ile ilgili araştırmalar yapan isimlerin başında geliyordu. Flamel'i ölümsüzlük araştırmaları yapmaya iten şey ise biraz farklıydı. Rivayete göre Flamel bir gece rüyasında bir melekle konuştuğunu gördü. Rüyasında melek ona elindeki 21 sayfalık kitabı gösteriyor, o kitabın içinde daha önce kimsenin bulamadığı bir şey olduğunu söylüyordu. Uyandığında gördüğü rüyaya bir anlam veremeyen Flamel'in yolu bir kitapçıyla kesişti. Flamel'e bir kitap satmak isteyen kitapçı simyacıya tam da onun o anda ilgilenebileceği bir kitap önerdi. Elindeki kitabın gördüğü rüyayla bir ilgisi olabileceğini düşünen Flamel hemen kitabı satın aldı. Kitabı incelemeye başlayan Flamel, çoğunlukla ölümsüzlüğün formülü üzerine bilgiler içeren bu kitaptan sonra çalışmalarını tamamen buraya kaydırdı. İddialara göre ölümsüzlük iksirini bulan Flamel'in keşfi yalnızca yakın çevresi tarafından konuşuldu.
Fakat Flamel hayatını kaybettikten sonra bir anda her şey değişti ve herkes Flamel'in keşfettiği iddia edilen ölümsüzlük iksirini konuşmaya başladı. Ölümsüzlük iksirinin haricinde simyaya göre dokunduğu nesneyi altına dönüştüren ve günümüzde İngiliz yazar J.K. Rowling'in ünlü Harry Potter serisiyle gündeme gelen 'felsefe taşı'nın da Flamel tarafından bulunduğu, hatta bu 'felsefe taşı'nın simyacıyla birlikte gömüldüğü konuşulanlar arasındaydı. Hızla yayılan söylentilerin peşine düşen iki hırsız ise 'felsefe taşı'nı çalmak için gizlice Flamel'in mezarını açtı. Ancak karşılaştıkları manzara karşısında şaşkınlığa uğradılar çünkü Flamel'in mezarı boştu. Yaşanan bu olaydan sonra iki farklı görüşe inanıldı. Kimileri Flamel'in ölümsüzlük iksirini kullanarak ve 'felsefe taşı'nı yanına alarak ölü numarası yaptığını söyledi, kimileri ise onun 'felsefe taşı'nı yok ettiğine ve başka bir yere gittiğine inandı.
4- DR. ROBERT CORNISH: 'SALLAMA TAHTASI'YLA ÖLÜMSÜZLÜĞÜ ARADI
Ölümsüzlüğü arayan ve bu yolda ilginç deneyler yapan isimlerden biri de Dr. Robert Cornish. ABD'li bir biyolog olan Dr. Robert Cornish, küçük yaşlardan itibaren bilime büyük bir merak duydu ve bir bilim insanı olma yolunda ilerledi. Her zaman insanlık tarihini derinden etkileyecek çalışmalar yapmak isteyen Dr. Cornish, hedefine yaklaşırken birçok başarıya imza attı. Ancak bu yolda tam da istediği gibi herkesi derinden etkilemeyi de başardı. Yaptığı en çılgın deneyler ise hiç şüphesiz ölüleri diriltmek için gerçekleştirdiği deneylerdi. Ölümsüzlük üzerine araştırmalar yapan Dr. Cornish, ölen hayvanları diriltmeye odaklandı ve deneylerinde ilk olarak köpekleri kullandı. Ona göre kısa süre önce ölen bir köpeğe kan akışı sağlanması halinde hayata dönebilirdi. Dr. Cornish, bu çılgın deneyi için 'sallama tahtası' adını verdiği bir düzenek ile çalışmalarına başladı.
Dr. Cornish, araştırmalarını sürdürürken yalnızca ölü köpekler üzerine inceleme yapmadı, ayrıca yaşayan köpekleri de öldürerek sağlıklı bir sonuç elde edebileceğini düşündü. Öldürdüğü köpekleri beş dakika boyunca bekledikten sonra onları 'sallama tahtası'na bağlayan Dr. Cornish, onlara önce elektrik vererek sonra da sallayarak kan akışını sağlamaya çalışıyordu. Üstelik yaptığı çalışmaları halkın gözü önünde yapıyor, vatandaşlar tüm bu anlara şahitlik ediyordu. Deneylerde iddialara göre köpeklerden üçü yeniden canlandı. Her ne kadar Dr. Cornish hedeflediğine yaklaşsa da halk, köpeklerin yaşadıkları acıya kayıtsız kalamadı ve Dr. Cornish'e büyük bir tepki gösterdi. Çevredekilerin giderek rahatsızlık duymasından sonra Dr. Cornish'in laboratuvarı kapatıldı. Fakat bilim insanı başına gelenlere rağmen vazgeçmedi ve son çare olarak ölmek üzere olan bir insan üzerinde bir deney gerçekleştirmek istedi. Bir idam mahkûmunu deneyinde kullanmak isteyen Dr. Cornish'in bu talebi yetkililer tarafından kabul edilmedi. Ölümsüzlüğün formülünü bulmaya kendini adayan Dr. Cornish'in son çaresi de suya düşünce bilim insanı çalışmalarına nokta koydu ve bir daha ölümsüzlüğü araştırmadı.
'ÖLECEĞİNİ BİLMEK İLE HAYATTA KALMA İÇGÜDÜSÜ ÇATIŞIR'
Fulcanelli, Flamel, Lokman Hekim ve Dr. Cornish... Bu isimler haricinde de pek çok kişi tarih boyunca ölümsüzlüğün sırrına erişmek istedi ve birçok araştırma yaptı. Peki bu arayışın sebebi ne? İnsanlık neden ölümsüzlüğü keşfetmek istiyor? Bizi bu düşünceye iten şey psikolojide nasıl yorumlanıyor?
Klinik Psikolog Ayhan Altaş, yeryüzündeki canlılar arasında öleceğini bilen tek varlığın insanlar olduğunu hatırlattı. Hayatta kalma içgüdüsü ile içten içe öleceğini bilmenin insanlarda bir stres oluşturduğunu vurgulayan Altaş, "İnsanlar dünyaya geldiğinde iki-üç güdüyle doğar. Bunlar arasında hayatta kalma güdüsü de vardır. Bize göre canlılar içinde öleceğini bilen tek varlık insandır. Bu bilgiyle hayatta kalma içgüdüsü çatışır. Bu çatışma bir stres oluşturur" diye konuştu.
Klinik Psikolog Ayhan Altaş, "Psikologlara göre insanların ölümsüzlüğü arayışı ölüm gerçeği ile hayatta kalma içgüdüsünün oluşturduğu stresten kurtulmasıyla alakalı. Kişi stresten kurtulmak için ölümsüzlüğü araştırır. Ölümsüzlük bizim kontrolümüzde olan bir şey değil. O yüzden asıl odaklanmamız gereken şey ölümü kontrol etmek değil, ölüm düşüncesinin bizde oluşturduğu stresi kontrol etmek olmalı. Ölümsüz olmayı istemenin en önemli nedeni ortaya çıkan stresten kurtulmak" açıklamasında bulundu.
'EN NİHAYETİNDE ÖLÜM BİR GERÇEK'
Tarih boyunca dönem dönem pek çok kişinin ölümsüzlüğü bulduğunu iddia ettiğini söyleyen Altaş, birçok insanın kafasındaki ölüm sonrası belirsizlik hissini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapan kimselerin bir çıkar sağlamaya çalışıyor olabileceklerine dikkat çekti. İnsanları ölümsüzlük arayışına iten şeyler arasında kararsız kalma ya da kaygılı olma halinin de olabileceğine işaret eden Altaş, "Örneğin ahiret inancı aslında ölümsüz olma ya da ölüm sonrası belirsizliği azalttığı için insanlar artık ölümsüz olmayı değil de daha çok sonrasında güzel bir hayat geçirebilmek için davranışlarını düzenlemeye yöneliyorlar" dedi. Ahiret inancı olmayan kişilerin de ölümden sonra yok olmayı kabul ettikleri için kaygı duymadıklarını hatırlatan Altaş, "Ahiret inancı olmayan kişiler ise öldükten sonra yok olmayı kabul ederler. Bu kabul etmeyle birlikte ölüme dair yaşanan kaygının şiddeti de azalır. En nihayetinde ölüm bir gerçek ve çoğunlukla kimse ölmeyi istemez" diye konuştu.