Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr - 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması ile birlikte 623 yıl boyunca Avrupa, Asya ve Afrika'nın bazı bölgelerine yayılmış; Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika'nın bir bölümü ve Doğu Avrupa'nın küçük bir bölümünü egemenliği altında tutmuş Osmanlı İmparatorluğu resmen dağılmıştı. İngiliz, Fransız, Rus ve Yunan orduları Türkiye'nin dört bir yanında işgale başlamıştı. Elde kalan toprağını korumaya ant içmiş Türk milleti, tam dört yıl boyunca savaşmış ve sonu zaferle sonuçlanan bu mücadeleyi dünya tarihine 'Milli Mücadele', 'İstiklal Harbi' olarak yazdırmıştı. Kadın erkek, genç yaşlı demeden kol kola, dirsek dirseğe savaşan Türk milleti, düşmana vatan toprağından bir avuç bile vermemeye niyetliydi. Bu savaş öyle bir savaştı ki sonunda ışık vardı, umut vardı ve dahası bu şanlı mücadelenin sonu Cumhuriyet'e çıkıyordu. Fatma Seher Hanım namıdiğer 'Kara Fatma' lakaplı genç kadın da bu savaşın kahramanlardan bir tanesiydi.
SAVAŞTA KOCASINI VE 2 OĞLUNU KAYBETTİ
Fatma Seher, 1888 yılında Erzurum'da doğdu. Büyüyüp genç bir kız olduğunda Binbaşı Ahmet Bey'le evlendi. Ahmet Bey'le olan evlilikleri Fatma Seher Hanım'ı savaş meydanlarına yakınlaştırdı. Eşiyle birlikte katıldığı ilk savaş, 1912 yılındaki Balkan Savaşı'ydı. Başlarda Fatma Seher Hanım savaş meydanlarında aşçılık, hemşirelik gibi görevlerle askerlere yardımcı oluyordu. Balkan Savaşı'ndan 3 yıl sonra sonra ikili Sarıkamış Harekâtı'na katıldı. Ne yazık ki Binbaşı Ahmet Bey Sarıkamış Harekatı'nda şehit düştü. Eşinin vefatı üzerine Erzurum'a dönen Fatma Seher Hanım için verdiği bu kayıp, yolun sonu değildi. Savaş meydanlarındaki mücadelesi değişmişti, artık hem askerlere yardım ediyor hem de onlarla dirsek dirseğe savaşıyordu. İki oğlu ve erkek kardeşiyle yoluna devam etti. Takvimden yapraklar teker teker eksiliyordu. Sonunda Kurtuluş Savaşı yılları geldi çattı. 19 Mayıs 1919 gününde başlayan savaşa katılan Fatma Seher Hanım ön cephelerde düşmana korkusuzca kurşun sıkıyor, adeta meydan okuyordu. Ancak ne yazık ki bu şanlı kurtuluş mücadelesinde yanına aldığı iki oğlunu da kaybetti.
DAHA FAZLA GÖREV İÇİN ATATÜRK'LE KONUŞMAYA GİTTİ
Hem eşini hem de iki oğlunu kaybeden korkusuz Türk kadını devam etmekte kararlıydı. Bu kez amacı Kurtuluş Savaşı'nda daha fazla görev alabilmekti. Bu uğurda İstanbul'dan Sivas'a kadar gitti. Sivas'ta Mustafa Kemal ile görüşen Fatma Seher Hanım cesareti, kararlığı ve gözü kara olmasıyla Mustafa Kemal'i etkiledi. Mustafa Kemal karşısında duran o cesur kadına 'Kara Fatma' lakabını verdi.
"Milli Mücadelede Sivas 108 Gün" kitabının yazarı, emekli öğretim görevlisi ve Sivas Kent Konseyi Başkanı Necip Günaydın, Sivas'ta Atatürk ile görüşmesini bir yerden okuyunca Milli Kütüphane'den "Kara Fatma"nın kendi hatıralarını temin ettiğini söyledi. Günaydın, bu hatıralarda "Kara Fatma"nın, yaşadıklarını tüm açıklığıyla anlattığını dile getirdi.
'MUHAREBE BANA DÜĞÜNDÜR PAŞAM'
'İstiklal Savaşı'nda Kara Fatma' adlı kitapta yer alan bölümde Fatma Seher Hanım, Atatürk ile görüşmesini kendi sözleriyle şöyle aktarıyordu:
"Osmanlı Devleti Cihan Harbi'nde mağlup çıktıktan sonra yurdumuzun düşman tarafından işgalinde İstanbul'da bulunuyordum ve tam 30 yaşında idim. Daima zaferden zafere koşan ecdadımın ahfadı olan bütün vatandaşlarımın bu esarete karşı duydukları hicran ve elemi beraber yaşıyorduk. Varlığını ve benliğini kaybetmemiş Türk milletinin geçirdiği bu esaret felaketinin ıstırabına tahammül etmeğe imkan kalmamıştı ve sui tesadüf bu felakete munzam olarak rahatsız yatıyordum. Bu esaret felaketi hastalığımı unutturmuştu. Bu güzel yurdumun bir an evvel hürriyetine ve istiklaline kavuşmasına sabırsızlanıyor, maneviyat ve imanımda kuvvetli yer almış olan bir şey varsa o da vatandaşlarımın arasında vatanperver bir kahraman zuhur ederek bu karanlığı aydınlatacağından emindim. İşte Rabbimin bana verdiği bu ilhamda yanılmamış ve Türk milletinin kurtarıcısı büyük Atatürk'ün Sivas'ta faaliyete geçtiğini haber aldığım dakikadan itibaren duyduğum sevinci tariften acizim ve ilk işim kısa bir hazırlıktan sonra Sivas'a müteveccihen hareket etmeği kararlaştırdım. Hemen yola çıktım ve Gülcemal vapuru ile Samsun'a, oradan da Sivas'a vardım. Sivas'ta Türk milletini esaretten kurtarmak için ilk karargahını Sivas'a kuran büyük kurtarıcı Atatürk'ün yanına varmak pek ehemmiyetli bir mesele idi. Çünkü kuvvetle muhtemel bir suikasti önlemek için sıkı bir kontrol ve tarassut tesis edilmiş idi. Mustafa Kemal'in huzuruna çıkabilmek için muhtelif kıyafete girerek 3 günlük bir mücadeleden sonra devamı takibimin neticesi olarak öğle yemeğine davetli bulunduğu bir yere giderken yolda yakaladım. Üzerimde çarşaf vardı ve yüzüm de peçeyle kapalı idi. Kendisiyle görüşmek istediğimi söyleyince ilk defa sert bir lisan kullanarak 'Ne görüşeceksin?' karşılığında bulundular. Kalbimdeki vatan aşkı bu sert muameleye galip gelerek derhal peçemi kaldırdım. İstanbul'dan buraya kadar sizinle konuşmak için geldiğimi, maruzatımı bir dakika için dinlemesini ısrarla rica ettikten sonra pek yakınımızda bulunan küçük bir lokantaya beni kabul ettiler. Orada kendisinin ayaklarına kapanarak hem gözlerimden kanlı yaşlar akıyor, hem de 'Bu aziz vatanı kurtaracak sensin, bütün millet senin emrini bekliyor' demiştim.
Atatürk kendi elleriyle beni yerden kaldırıp alnımdan öperek:
- Adın ne?
- Fatma.
- Sen silah kullanmasını bilir misin?
- Bilirim.
- Ata biner misin?
- Binerim.
- Harpten, ateşten korkar mısın?
- Muharebe bana düğündür Paşam.
Atatürk bana daha başka şeyler sordu. Cevaplarımdan hoşlanmış olacak ki 'Şu dakikada bütün kadınlarımız senin gibi olsa idi 'Kara Fatma' diyerek bir daha alnımdan öptü ve işte o dakikadan itibaren adım 'Kara Fatma' kaldı. Kendi eliyle yazdığı kağıdı vesika olarak bana verdi, 'Sıkışık vaziyetlerde işine yarar. Haydi göreyim seni, verdiğim talimatı unutma. Bir an evvel İstanbul'a git, hazırlan ve hemen işe başla' dedi. Sırtımı sıvazlayarak beni kapıya kadar uğurladı. Sevincimden deliye dönmüştüm. Sivas bana dar geliyordu ve hiç kimseye bir şey söylemiyordum. Derhal İstanbul'a yola çıktım."
HAPSEDİLDİĞİ YERDEN KAÇTI, ÜSTEĞMENLİĞE TERFİ ETTİ
Vatan toprağının dört bir tarafında yaşayan cesur Anadolu kadınlarından olan Kara Fatma'nın yolculuğu Atatürk'ten aldığı görevle şekillendi. Hızlıca İstabul'a dönen Kara Fatma tanıdığı ve güvendiği arkadaşlarıyla 15 kişilik bir çete kurdu. Çetedeki herkes kendini kamufle etmek için sıradan insanlarmış gibi giyinerek Haydarpaşa'dan trene binerek İzmit'e indi. İzmit'i karış karış gezen Kara Fatma ve çetesi propaganda yoluyla insanlara Milli Mücadele bilincini kazandırdı. Sayıları 96'ya ulaşan Kara Fatma ve çetesi, milli ordunun birlik komutalarının emrinde çeşitli yörelerde sıcak savaş ortamlarına girdi ve İstiklal Savaşı bitinceye kadar kahramanca savaştılar. Savaş boyunca Kara Fatma'nın başarılarından haberdar olan Mustafa Kemal Atatürk ona önce teğmenlik rütbesi, sonra da İstiklal Madalyası verdi. Afyon'da savaşırken yakalanan ve hapsedilen Fatma Seher Hanım, kaçmayı başararak tekrar birliğinin başına dönünce üsteğmenliğe terfi ettirildi.
Fatma Seher Hanım, Kurtuluş Savaşı'nda kurmuş olduğu çetesiyle Kuvâ-yi Milliye güçlerine katıldı. 'Kara Fatma Çetesi' Bolu, Kocaeli, Bursa'da düşmana hatırı sayılır hasarlar verdi, İzmit'in kurtuluşuna destek verdikten sonra da Sakarya Meydan Muharebesi'ne ve Büyük Taarruz'a katıldı.
Savaşta kazandığı başarılardan dolayı yerli ve yabancı birçok kaynakta anılan Fatma Seher, Amerikan New York Times gazetesinin manşetinde "Orduda Savaşan Türk Kadını Teğmenliğe Yükseldi" başlığıyla yer aldı.
MAAŞININ TEK BİR KURUŞUNA BİLE DOKUNMADI
Tüm sevdiklerini savaşta kaybeden, vatanı uğruna kendi canını da ortaya koyan ve yalnızca göğsünden bir yara alarak gazi olan 'Kara Fatma' Kurtuluş Savaşı bittikten sonra da yaşamına onurlu bir şekilde devam etti. Savaşın sona ermesinden sonra İstanbul'a yerleşen Gazi Üsteğmen Fatma Seher Hanım, 2 Temmuz 1955'te İstanbul Darülaceze'de hayatını kaybetti. Yarı ömrü cepheden cepheye koşup vatan toprağını korumakla geçen Kara Fatma, savaş sonrasındaki yıllarında da askeri üniformasını giydi ve madalyasını sol göğsünün üzerinde taşıdı. 1954 yılında vatana hizmetlerinden dolayı kendisine üsteğmenlik maaşı bağlansa da hiçbir şekilde kabul etmeyerek Kızılay'a bağışladı ve şu açıklamayı yaptı:
"Üsteğmenlik maaşımı niçin Kızılay'a terk ettim? Vatanımın büyük kurtarıcısı, ebedi şefin lâyık olmadığım büyük iltifatı beni son derece sevindirmişti. Esasen bütün emel ve arzum yapmış olduğum hizmetten hiçbir menfaat beklemiyordu. Bu itibarla taltif edilmiş olduğum rütbemin mukabilinde verilecek maaşımı Kızılay'a terk etmekle son vatani vazifemi yaptım."
29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet'imizin 101. yılında en büyük teşekkürümüz, 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyen ve bu uğurda Cumhuriyet'i ilmek ilmek inşa eden Mustafa Kemal Atatürk'e, silah arkadaşlarına, bu vatan toprağı için kan dökmüş mücadelesi isminin önüne geçmiş binlerce isimsiz kahramana, evindeki pirinci, ayağındaki çarığı cephedeki askere yollayan Türk halkına...
Kara Fatma, Nafize Kadın, İzmirli Ayşe Hanım, Tarsuslu Kara Fatma, Gördesli Makbule, Bitlis Defterdarının Hanımı, Kılavuz Hatice, Nene Hatun, Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar), Nezahet Onbaşı (Nezahet Baysel), Şerife Bacı, Halime Çavuş (Kocabıyık), Gördesli Makbule Hanım, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye, Tarsuslu Kara Fatma (Adile Onbaşı), Saime Hanım, Yirik Fatma, Naciye Hanım, Faika Hakkı, Sultan Hanım, Süreyya Sülün Hanım, Nazife Kadın, Domaniçli Habibe, Satı Çırpan, Binbaşı Ayşe'ye saygı, sevgi ve minnetle...