GündemHrant Dink davasıyla ilgili flaş gelişme

Hrant Dink davasıyla ilgili flaş gelişme

10.01.2013 - 17:21 | Son Güncellenme:

.

Hrant Dink davasıyla ilgili flaş gelişme

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcığı, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davada örgütü işaret etti. Başsavcılık tebliğnamesinde, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararı “sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği” gerekçesiyle bozulmasını talep etti.

Haberin Devamı

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin Yasin Hayal'i Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmek suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Erhan Tuncel'i ise Mc Donalds patlamasından 10 yıl 6 ay hapis cezası veren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına ilişkin tebliğname tamamlandı. Dosyanın incelemesini yapan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının bozulması istendi. Sanıkların işledikleri iddia olunan eylemlerin, vasıf ve mahiyetlerinin tespit edilebilmesi, yazılı şekilde kurulan hükümler açısından eksik araştırılan konuların olup olmadığını tespiti bakımından suç işlemek amacıyla örgüt kurma terörün tanımı terör örgütleri terör suçları, devletin birliğini bozma suçu ve terör amacıyla işlenen suçların irdelenmesinin faydalı olduğuna dikkat çekilen tebliğnamede, suç işlemek için örgüt kurmanın unsurları şöyle irdelendi:

Haberin Devamı

“Örgütün işlenmesi amaçlanan ve yasanın suç saydığı fiillerin gerçekleştirebilmek için araç unsur olduğunu unutmamak gerekir. Örgütlerini varlığı genel itibariyle işlenen suç sonrası anlaşılır. Durduk yere amaçsız bir şekilde sırf örgüt kurdu desinler diye hiç kimse biraraya gelmez. Suç işlememiş dahi olsa bu amaç doğrultusunda örgüt kurmakla doğrudan toplum düzeni tehlikeye sokulmuş demektir. Suç işlemek için örgüt kurma suçu bir tehlike suçudur. Örgüt kurmanın suç olarak tanımlanmasındaki beklenen hukuki yarar kamu güvenliği ve barışın sağlanmasıdır. Söz konusu düzenleme ile bireylerin aynı zamanda anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır.”

-SOYUT BİR BİRLEŞMEDEN İBARET DEĞİL-

Örgütün soyut bir birleşmeden ibaret bir birliktelik olmadığının belirtildiği tebliğnamede, örgütün yapısında hiyeraraşik bir ilişkinin egemen olduğu kaydedildi. Örgüt arasında hiyerarşik ilişkinin bazen sıkı bir alt-üst ilişki şeklinde pramit yapı bazen de gevşek bir ilişki olabileceğinin ifade edildiği tebliğnamede, her iki yapıda da ortak noktanın üyeleri üzerinde hakimiyeti bulunan somut bir birleşme olduğuna dikkat çekildi. Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiili birleşmenin yeterli olduğunun altının çizildiği tebliğnamede, “Örgüt niteliği itibariyle de devamlılık arzeder. Belirli bir suçu işlemek için biraraya gelinmesi durumunda örgüt ilişkisinden değil ancak işlenmek istenilen suça iştirak ilişkiden bahsedilebilir. İştirak ilişkisinde suç ortakları açısından suç konu veya mağdur belirgindir. Örgüt yapılanmasında ise belli bira maç etrafından herhangi bir suçun işlenmesi gayesi ile biraraya gelinmesi mevcut olup işlenmesi amaçlanana suçların konu veya mağdur bakımından somutlaştırması zorunlu değildir” denildi. TCK ve 3713 sayılı Kanunda yer alan terör suçunun tanımına atıfta bulunulan tebliğnamede, devletin birliği kavramının sadece idare bütünlüğü ve anayasal sistem ile tekçi bir yönetim olarak anlaşılmaması gerektiğine dikkat çekildi.

Haberin Devamı

-FİKİR AÇIKLAMALARI SUÇ OLUŞTURMAZ-

Haberin Devamı

“Milli bütünlük ilkesinin” de bu kavramın içerisinde değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen tebliğnamede, Anayasa ile milli bütünlük ilkesini koruma altına alındığı anımsatıldı. Milletin, ortak bir tarihe, kültüre ve aynı toprak üzerinde birlikte yaşama arzusuna sahip olmayı gerektirdiğinin altı çizilen tebliğnamede, TCK’nın 302. maddesinde yer alan devletin birliğini bozmaya yönelik eylemlerin sadece devletin siyasi hukuki yapısını parçalamaya bölmeye yönelik eylemler olarak anlaşılmaması gerektiğine dikkat çekilerek şöyle denildi:

“Milleti oluşturan dil, din ve etnik yönden farklı olan toplulukların arasının açılmasına yönelik eylemlerde bu suçu oluşturur. Burada yasaklananın devletin birliğini, cebir ve şiddetle bozmaya yönelik eylemler olduğu unutulmamalıdır. Bu husustaki fikir açıklamaları ve üniter yapının tersinin savunulması şeklindeki ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek eylemler elbette bu suçu oluşturmayacaktır”

Tebliğnamede, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 302. maddesinde yer alan devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu sonucu için, suçun gerçekleştirilmesi açısından elverişli olup olmadığı, eylemin işlenme şekli, zamanı hedef kitlesi ve diğer bütün özellikleriyle değerlendirilmesi gerektiği, dosyadan bağımsız soyut bir genel belirleme ile bunun tespitinin mümkün olduğu kaydedildi.

Haberin Devamı

-ÖRGÜTÜN İNSANİ UNSURU GERÇEKLEŞMİŞ-

Tebliğnamede, “Sanıkların mensubu bulundukları silahlı terör örgütünün yöneldiği ve gerçekleştirmek istediği amaç açısından elverişli fiili gerçekleştirdikleri tarih itibariyle ülke genelindeki toplumsal etkinliğinin olup olmadığını aramaya gerek yoktur. Zira devletin birliğini bozma suçu bir tehlike suçudur. Gerçekleştirilen eylemlerin sonuncusu ile de bu tehlike gerçekleşmiştir. Sanıkların yakalanmamaları durumunda örgütün ülke genelindeki etkinliğinin ve toplumsal sonuçlarını tehlike boyutunu da aşacağı öngörülebilecek bir durumdur. Sanıkların son eylemi sonrasında Türkiye genelinde gerçekleştirilen eylemlere bakıldığında sanıkların amaçladıkları devletin birliğini bozma tehlikesinin doğduğu da müşahade edilmiştir” denildi.

3’ten gazla kişinin biraraya gelmek suretiyle örgütün “insan” unsurunun gerçekleştirildiğinin belirtildiği tebliğnamede, bu kişiler arasında hiyerarşik yapının bulunduğu, görev dağılımı yapıldığı örgüt elemanları arasında kurulan iş bölümü ve iştigal olunacak faaliyet alanlarının önceden tespit edildiği, örgüt elemanları arasından gizliliğin esas alındığı, işlenen suçların ideolojik amaçlarla gerçekleştirildiğinin anlaşıldığını kaydetti.

-EYLEM KAOS, KARGAŞA ORTAMI OLUŞTURMAYA ZEMİN HAZIRLAMADIR-

Tebliğnamede, “Sanıkların kişisel özellikleri, geçmişleri, hedef gözetilen kişilerin etnik ve dini özellikleri, Türkiye’de yaşayan insan profili göz önüne alındığında olayın henüz ilk aşamasındaki etkin soruşturma eksikliği sebebiyle sanıkların birliği bozmayı hedeflemelerindeki amaçlarının tespiti mümkün olamamışsa da böyle bir amacın varlığını ilk başta tespit edememek TCK’nın 302/1 maddesindeki kasıtla hareket ettiklerini tespit ve değerlendirilmesine ve hukuki nitelendirme yapmaya engel değildir. Sanıkların kastının ne olduğu yakalandıkları aşamaya kadar gelişen olaylarla değil, yakalanmamaları halinde ve buna benzer eylemleri gerçekleştirmeye devam etmeleri halinde meydana gelebilecek sonuçlar göz önünde bulundurularak anlaşılabilecektir” değerlendirmesine yer verildi.

Dink’in öldürülmesi eyleminin sıradan bir adam öldürme eylemi olmadığına işaret edilen tebliğnamede, sanıkların eylemlerinin devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak otoriteyi zaafa uğratma kamu düzenini bozup ülkede kaos, kargaşa ve güvensizlik ortamı oluşturma, hukuksuzluk ortamına zemin hazırlama, Türkiye’yi uluslararası arenada sıkıntıya sokma şeklinde amaçlarının olduğunu açık olduğu vurgulandı.

-DİNK'İN ÖLDÜRÜLMESİ SİSTEMLİ, PLANLIDIR-

Kamuoyunda Susurluk Olayı olarak bilinen davaya ilişkin Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin verdiği karara atıfta bulunulan tebliğnamede, şöyle denildi:

“Üniversite öğrencisi, simitçi, işsiz ve küçük çapta esnaf olan sanıklardan sanık Yasin Hayal’in 2002 yılı yaz aylarında Trabzon Santa Maria Katolik Kilisesi’nin Santaro’yu kasten yaralaması, sanık Erhan Tuncel ile Yasin Hayal’in bayancı ülke sermayesi olduğu düşüncesi ile Trabzon’daki Mc Donalds isimli işyerine bomba atmaları ve atılan bombaların patlamaları neticesinde 6 kişinin yaralanması ve son olarak sanıklar tarafından gerçekleştirilen sırf başka din ve milliyetten olması nedeniyle Fırat (Hrant) Dink’in öldürülmesi sistemli, planlı ve organize olarak bir örgüt faaliyeti kapsamında devletin birliğini bozmaya yönelik eylemler olarak değerlendirilmelidir.”