29.01.2022 - 06:40 | Son Güncellenme:
Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr – Kayıtlara geçmiş en uzun yaşayan kişi 122 yaşında hayatını kaybeden Fransız Jeanne Calment. Bilim insanları, Calment’in bir asrı aşan hikâyesini incelerken, maksimum insan ömrünü belirlemeye çalıştılar ve bu çalışmalar sonucunda teorik olarak insanların 130 yaşına kadar yaşayabileceği sonucuna ulaştılar.
Özel sektör temsilcileri de bu konuya yoğun ilgi gösteriyor. Dünyanın en zengin insanlarından birisi olan ve farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalarla gündeme gelen ABD’li milyarder Jeff Bezos ile Rus internet girişimcisi Yuri Milner, yaşlanma karşıtı çalışmalar yürüten Altos Labs şirketinin çalışmalarını destekliyor. Altos Labs, çalışmalarını yaklaşık 3 milyar dolarlık bir bütçe çerçevesinde gerçekleştirecek. Birçok insanın arzusu olan daha uzun yaşam bu çalışmalar sonucunda mümkün hale gelebilir.
Peki Türk bilim insanları bu konuda neler söylüyor? Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Uzmanı Prof. Dr. Korkut Ulucan, insan ömrünün uzatılmasının mümkün olduğunu belirtirken, Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Arzu Çelik ise yapılan çalışmalarda kullanılan ve “yeniden programlama” olarak bilinen yöntemin son yıllarda en gözde yöntemlerden biri olduğunu söyledi. İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mahmut Çalışkan ise insan ömrünün uzamasının tüm gezegeni ilgilendirdiğini vurgulayıp yaşam dengesinde bozulma ihtimâli olduğunu ifade etti.
'İNSAN ÖMRÜNÜN UZAMASI MÜMKÜN'
Daha uzun yaşayan insanlar birçok yazarın yıllardır hayallerini süsledi ve pek çok esere konu oldu. Bilim dünyasında yaşanan gelişmeler ise bu hayali, gündemin tartışılan konularından biri haline getirdi. Prof. Dr. Korkut Ulucan, insan ömrünü daha uzun hale getirmenin teoride mümkün olduğunu ama bilim insanlarının sahip olduğu verilerle bunun sınırlarını belirlemenin zor olduğunu söyledi. Prof. Dr. Korkut Ulucan, “Hücrelerimiz zaten ilk oluştuğunda yaklaşık 130-135 yıllık bir ömür ile oluşurlar, biz bunları hesaplayabiliyoruz. Ancak hücrelerin içinde bulunduğu şartlar, bizlerin epigenetik olarak adlandırdığı çevresel faktörlerin genlerimiz üzerindeki etkisiyle bu 130-135 yıllık süreçler azalıyor" dedi.
Prof. Dr. Ulucan'a göre, hücrelerimizin yapısına uygun yaşam tarzı, beslenme, davranışlar, meslekler gibi birçok etken yaşam süremiz ile doğrudan ilişkili. Bu yüzden genetik bilgiler bizlere çok önemli çıktılar sağlıyor. "Günümüzde kişilerin genetik yapılarına uygun beslenmeden tutun harekete, öğrenme modellerinden mesleklere hatta hastalıklara yatkınlığa kadar gibi birçok bilgiyi alabiliyoruz" diyen Prof. Dr. Korkut Ulucan şunları da ekledi: "Eğer bunlara uygun yaşam biçimleri benimseyebilirsek ömrümüz de göreceli olarak uzayacak. Uygun şartlarda insan ömrünü uzatmak için hayat tarzı önemli."
İnsanlık 1900’lü yılların başından itibaren hızla çoğalmaya başladı. Teknolojinin gelişmesi ve sağlık şartlarının iyileştirilmesiyle birlikte bebek ölümleri azaldı ve ortalama insan ömrü de uzadı. Öyle ki geçtiğimiz günlerde ABD’de bir bir ilk yaşandı ve bir domuzdan insana kalp nakli bile gerçekleşti. Bu durum sağlık teknolojilerinde insanlığın nasıl bir noktaya geldiğinin en önemli kanıtlarından. Bugün dünya nüfusu yaklaşık 8 milyara yaklaştı. Bu nüfus gezegenimizin kaldırabileceğinin üstünde olduğu için önümüzdeki yıllarda salgınların artması, kıtlık ve büyük göç hareketleri kaynaklı bölgesel istikrarsızlıklar bekleniyor.
Prof. Dr. Korkut Ulucan da insanlığın mevcut nüfusuyla gezegende yaşamakta zorluk çektiğini ve toplum bilimcilere bu konu hakkında yapılacak planlamalarda önemli görevler düştüğünün altını çizdi. Prof. Dr. Korkut Ulucan, "Günümüzde doğal kaynaklar bakımından dünyanın kaldırabileceği insan sayısı yaklaşık olarak 3 milyar civarı olarak biliniyor, ancak şu anda bu sayının 3 katına yaklaşıyoruz. Bu kadar hızlı artışın sebeplerinden biri de sadece doğum hızlarının artması değil, insanların yaşam sürelerinin uzaması. Bu işin toplum bilimciler tarafından çok iyi planlanması büyük önem taşıyor çünkü insan ömrünün uzaması beraberinde büyük toplumsal problemler yaratabilir. Ekonomi, barınma, güvenlik bunların başında geliyor" şeklinde konuştu.
'2050'Lİ YILLAR GEN TEDAVİLERİNİN DÖNEMİ OLACAK'
Sağlık teknolojileri günümüzde geçmişten çok daha ileri bir seviyede olsa da insanlık başta kanser olmak üzere hâlâ birçok hastalığa yönelik kesin bir tedavi bulabilmiş değil. Hali hazırda tedavisi bulunmayan bu hastalıkların yanına yakın gelecekte yenilerinin eklenme riski de oldukça yüksek. Ayrıca nüfus arttıkça salgınların artma ihtimali de buna bağlı olarak artma eğilimi gösteriyor. 2019 yılından itibaren hayatımıza giren Kovid-19 pandemisi de bunlardan yalnızca biri.
Prof. Dr. Korkut Ulucan, genetik çalışmalar sonucunda henüz net bir tedavisi olmayan hastalıklar için olumlu gelişmelerin yakın gelecekte mümkün olduğunu fakat insanlığın yeni hastalıklarla karşı karşıya olduğunu da söyledi .Prof. Dr. Korkut Ulucan, “Genetik çalışmalar sonucu elde edilen bilgiler, özellikle farmakoloji, tedavi ve hastalıkların biyolojik yaklaşımlarının belirlenmesinde bizlere çok önemli veriler sundu ve sunmaya da devam ediyor. 2050'li yılların gen tedavilerinin dönemi olacağı tahmin ediliyor. Kanser, Alzheimer ve Parkinson gibi psikiyatrik ve nörolojik hastalıklar da dahil bir çoğunun tedavilerinin bulunmasına çok yaklaştık fakat karşımıza yeni çıkabilecek sorunlara dair henüz bir fikrimiz yok. Bunları zaman gösterecek" yorumunda bulundu.
'YENİDEN PROGRAMLAMA' EN GÖZDE YÖNTEM'
Günümüzde hâlâ cevaplanması gereken pek çok soru olsa da insanlık bilim ve teknoloji sayesinde hiç olmadığı kadar güçlü durumda. Genetik alanında yapılan çalışmalar da insanlığı geçmişte kırıp geçiren hastalıkları yenmesinde büyük rol oynadı. Yapılan çalışmaların gelecekte bugün henüz tedavisi olmayan birçok hastalığı ortadan kaldıracağı tahmin edilirken, bilim insanlarının bir kısmı ise yaşlanmayı sona erdirmek ve insan ömrünü uzatmak için çoktan çalışmaya başladı bile.
Prof. Dr. Arzu Çelik, insan ömrünü uzatabilmek için hasarlı dokuların düzenli olarak değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Arzu Çelik, "Hücrelerin nasıl yaşlandığı ve bu sürecin nasıl tersine çevrileceği konusunda hem doğrudan hem dolaylı olarak birçok çalışma yürütülüyor. Bu çalışmaların başında temel araştırmalar yaparak yaşlanmaya sebep olan faktörlerin belirlenmesi, sonrasında da bu mekanizmaları geriye çevirmek için yöntemler geliştirilmesi geliyor. Son yıllarda en gözde yöntemlerden biri 'yeniden programlama' sayılabilir" ifadelerini kullandı.
'DAHA FAZLA NÜFUS KARMAŞAYI ARTIRABİLİR'
Gelecekte geçen ve karamsar bir atmosfere sahip çok sayıda film, sinema perdesine aktarıldı. İnsanlık dünyanın kapasitesine bakmadan çoğalmaya devam ettiği takdirde bu senaryoların gerçeğe dönüşmesi oldukça muhtemel görünüyor.
Prof. Dr. Arzu Çelik de insan ömrünün uzatılmasına yönelik çalışmalar olumlu sonuç verirse bu durumun hem olumlu hem de olumsuz yönleri olacağını belirtti. Çelik, “Kolektif bilginin artmasını, 'önemli' kişilerin daha uzun yaşayıp aileleriyle zaman geçirmesini ve insanların toplumsal hayata katkıda bulunmak için daha fazla zamanı olmasını sağlar. Ancak diğer yandan aşırı nüfus artışı sağlık, refah, barınma üzerindeki mali yükü de artıracaktır" detayını paylaştı.
Yaşlanmayı önlemeyle ilgili araştırmalar sonucunda birçok yeni bilgiye ulaşılacağını belirten Prof. Dr. Çelik, “Çalışmalar sonucunda ulaşılacak sonuçlardan bir kısmının kansere sebep olan mekanizmalarla doğrudan ilişkisi olacağı düşünülebilir. Bu yüzden yapılacak çalışmaların doğrudan veya dolaylı olarak kanser araştırmalarına ve başka hastalıklara dahi faydası olacağını öngörmek mümkün" dedi.
'SÜPER İNSAN' YARATILMASINI BEKLEMEK YANLIŞ
Doğayı kendi isteklerine göre şekillendiren insanlık, zaman zaman yaşanan doğal afetler ve koronavirüs pandemisiyle birlikte bu rüyadan kısmen uyandı. Ancak insan vücudunu geliştirip bir "süper insan" ortaya çıkarma hayali devam ediyor.
Prof. Dr. Arzu Çelik, insan ömrünü uzatmak için yapılan çalışmaların bu anlama gelmediğini vurguladı. Çelik, "Bu çalışmalarda hedef sadece insan ömrünü uzatmak değil, bunu mümkün olduğu kadar hastalıktan koruyarak yapmak olmalı. Ancak mucizevi bir insan bedeninin geliştirilebileceğini bekleyemeyiz. Dolayısıyla yaşlılığa bağlı hastalıklar yine gelişecek ve bir mali yük yaratacak” dedi.
Altos Labs şirketinin yaptığı çalışmalar başarıya ulaşır ve insan ömrü uzatılırsa bu tedaviye kimlerin ulaşabileceği de tartışılıyor. Çelik, "Bu aşama bu konuda konuşmak için henüz erken ancak Altos Labs’da geliştirilecek yöntemlerde genetik mühendisliği ve yeniden programlama yerine sıradan ilaçlar kullanılıp güvenli bir şekilde gençleştirme başarılabilirse, bu her kesimden insanın ulaşabileceği bir yol olabilir" vurgusunu yaptı.
'BU ÇALIŞMALAR STANDART SAĞLAYABİLİR'
Gelişen hayat standartları insan ömrünün uzamasında etkili oldu. Bugün dünya ortalamasına göre ortalama bir insan 72 ila 75 yıl kadar yaşıyor. Prof. Dr. Mahmut Çalışkan, insan ömrünü uzatmanın mümkün olduğunu ve son 200-300 yıllık sürece bakıldığında bile insan ömrünün uzadığının görüleceğini vurguladı.
İnsan ömrünün uzamasının insanlar arasındaki farklılıkları da artırabileceğini belirten Prof. Dr. Mahmut Çalışkan, “İnsanlar ömürlerinin ilk 6 ayında genellikle birbirlerine benzerler, hatta bazen cinsiyetlerini bile doğru tahmin edemeyebiliriz. Halbuki büyüdükçe veya yaşlandıkça aynı ailenin bireyleri bile birbirlerinden farklılaşırlar. Dolayısıyla uzamış bir ömrün pek çok açıdan toplumsal hayatta insanlar arasındaki farklılıkları derinleştireceğini düşünüyorum" ifadesini kullandı.
'YAŞANACAKLARI İNSANLIĞIN KENDİSİ BELİRLEYECEK'
Prof. Dr. Çalışkan, insan ömrünü uzatmaya yönelik çalışmaların henüz tedavisi olmayan hastalıklara çözüm olması noktasında ise, “Bu konuda çalışmalar devam ediyor. Diğer yandan, kanser ve benzeri hastalıkların genellikle insan ömrünün ilerlemiş aşamalarında ortaya çıkması, uzamış bir insan ömrü döngüsünde kanserin belki daha da yaygınlaşacağını düşünebiliriz. Diğer yandan insan ömrünü uzattığı iddia edilen çok sayıda molekül keşfediliyor ve bunların kanser de dahil çeşitli hastalıklara karşı etkinliği test ediliyor. Bu moleküllerden bazılarının maya, kurtçuk ve meyve sineği gibi model organizmalarda ömrü uzatmanın yanında kansere karşı da etkili oldukları belirlendi. Doğal olarak yaşlılık evrelerinde ortaya çıkan hastalıkları önlediğinizde ömrü de uzatmış oluyorsunuz” dedi.
İnsan ömrünün uzamasının ekonomik fayda sağlayabileceğini düşündüğünü belirten Çalışkan, “Artan insan ömrünü artan insan nüfusuyla paralel düşündüğümüzde mevcut koşullarda dünya kaynaklarının bu yükü karşılayabileceğini sanmıyorum. Besin döngüsünden faydalanan ama o döngüye yeterince katılmayan bir bedenin varlığını sürdürmesi bence asıl mucizevi düşünce” diye konuştu ve bu konuda toplumsal yaşamda yapılacak düzenlemelerin belirleyici olacağının altını çizdi.
KİŞİYE GÖRE MALİYETİ DEĞİŞEBİLİR ÇÜNKÜ...
Günümüzde de insan ömrünü belirleyen bazı hastalıkların tedavisi olduğu halde herkesin ondan faydalanamadığını belirten Prof. Dr. Mahmut Çalışkan, “Bu anlamda eğer olumlu bir sonuç elde edilirse bu tedavi, proje çıktısının maliyetine bağlı olarak değişebilir. Diğer yandan insan ömrünün uzunluğunu belirleyen birden fazla faktör olduğundan dünya üzerindeki insan ömrü uzunluğu aynı aile bireylerinde bile farklı olabilir. O sebeple bu çalışmanın sonucunda ortaya çıkacak tedavi veya yöntem kişisel bazda farklılıklar gösterebilecek ve bu da ödeme tablosunu değiştirebilecektir” şeklinde konuştu.