18.10.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Gülden Öktem
Frankfurt Kitap Fuarı 71 yıldan bu yana sadece yayıncıları değil, hem yazarları hem editörleri hem edebiyat ajanlarını hem de gazetecileri buluşturan, dünyanın en önemli yayıncılık etkinliklerinden. Ancak bu yılı diğer yıllardan farklı kılan bir unsur var. 70 yıl boyunca sadece sektör emekçilerine kapılarını açan fuar, bu yıl itibarıyla okurları da ağırlamaya başladı. Fakat biraz yüklü bir ücretle. Eğer sıradan bir okursanız ve Frankfurt Kitap Fuarı’nda sevdiğiniz yazarın söyleşisini takip edip, stantlarda duran, satın alamayacağınız kitaplara bakmak istiyorsanız günlük 120 euro giriş ücreti ödemek zorundasınız. Çünkü burada kitap satışı yok. Sektörde çalışıyorsanız, günlük 22 euro’ya girebiliyorsunuz. Basın mensuplarına ise akreditasyon yaptıkları takdirde fuarı gezmek ücretsiz. Ben de önceki gün açılışına yetiştiğim Frankfurt Kitap Fuarı’nda hem Türkiye pavyonunun hem de diğer ülkelerin pavyonlarının açılışlarını takip edip yayıncılarla ve edebiyat ajanları ile görüştüm ve ardından fuarın en çok beklenen etkinlerinden biri olan Karl Ove Knausgaard’ın söyleşisini izledim.
Norveç rüyası
Fuarın bu yılki konuk ülkesi Norveç. “The Dream We Carry” temasının hakkını veren, hayal dünyasının nasıl da sınırsız olabileceğini kanıtlayan Norveç Pavyonu, fuarın en renkli ve kalabalık noktası. Ülkenin en ünlü yazarları, fuar süresince burada hem söyleşiler hem de imza günleri düzenliyor. Fuarın ilk günü Norveç pavyonu, Norveç nüfusundan daha kalabalıktı. Bunun nedeni ise saat 15.30’daki İskandinav edebiyatının süper starı, ciltler dolusu kitapların yazarı Karl Ove Knausgaard’ın söyleşisiydi. Frankfurt Kitap Fuarı Direktörü Juergen Boos ile okurlarının ve ”hayran”larının karşısına çıkan Knausgaard, “Kavgam” serisini nasıl yazmaya başladığından Norveç’in ünlü ressamı Edvard Munch’un sanatını anlattığı “So Much Longing in So Little Space” kitabının serüvenine uzanan bir konuşma yaptı. Knausgaard’ın söyleşi boyunca göz teması kurmaktan kaçınması, salonu dolduranlar kadar Juergen Boos’un da dikkatinden kaçmadı. Boos, “Ben de buradaki herkes kadar heyecanlıyım. Çünkü hayranı olduğum bir yazarla söyleşi yapıyorum. Böyle durumlarda ben de çok gergin oluyorum ve bir şeyler anlatmaya/sormaya çalışırken sizin gibi gözlerimi kaçırıyorum” dedi.
‘4-5 yılda bir Tolstoy okumak’
Sanattan edebiyata uzanan yarım saatlik söyleşide Juergen Boos, Knausgaard’a her biri neredeyse 500 sayfa olan ciltler dolusu kitapların yazarı olarak, kendisinin okumayı sevdiği en kalın kitapları sordu. Knausgaard, “Bunun cevabı Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ı. İlk okuduğumda sanırım 12 yaşındaydım. 4-5 yıl içinde tekrar okudum. Sonra bu bir döngü halini aldı ve her dört beş yılda bir tekrar tekrar okuyorum. Bazen 12 yaşındaki ben oluyorum okurken” dedi. Bunun üzerine Boos, “‘Savaş ve Barış’a 5 kez başladım ve 5 kez bıraktım. Ben hiç okuyamadım Tolstoy’un başyapıtını” itirafında bulundu. Söyleşinin ardından kalabalık grup salonu terk etmedi ancak Knausgaard gelebilecek selfie taleplerinden olsa gerek hızla salondan uzaklaştı.