03.11.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Mert İnan -Yeni tip koronavirüs salgınında neredeyse 2 yıl geride kaldı. Dünya’da 5 milyondan fazla kişinin ölümüne neden olan salgın herkesin hayatını altüst etti. Bu da psikolojik rahatsızlıkları beraberinde getirdi. Tıp dergisi The Lancet’in 9 Ekim’de yayımladığı küresel araştırmaya göre, 2020’de küresel çapta depresyon rahatsızlığı yüzde 28, anksiyete bozukluğu ise yüzde 26 arttı. Araştırmaya göre kadınlar erkeklere göre daha fazla depresyon ve anksiyete problemi yaşadı. Kovid-19 kaynaklı depresyon ve anksiyete vakalarının artışında Avrupa’da ilk sırada yer alan ülke ise Türkiye. Türkiye, Arjantin, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde bu oran depresif bozukluklarda yüzde 38.7, anksiyete bozukluklarında ise yüzde 28’in üzerinde artış gösterdi. Uzmanlar, Milliyet’lee ruh dünyasındaki sarsıntının nedenlerini ve önerilerini paylaştı.
‘Yaşam felci’
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur, Kovid-19’un sadece çok büyük bir sağlık sorunu değil aynı zamanda sosyal, siyasal, ekonomik boyutlarıyla yaşamımızı derinden etkileyen bir süreç olduğunu belirtti. Türkiye’de depresyondan daha çok belirsizliğin neden olduğu kaygı düzeyi yüksekliği yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Sungur, “Belirsizlik çaresizliğe, çaresizlik olumsuzluğa dönüşürse ardından depresyon gelir. Kaygının sununda umut gelişmediği takdirde kaygı hali yerini çaresizlik ve umutsuzluğa bırakır. Tüm boyutları bir arada ele aldığımızda yerküreyi tümüyle etkileyen süreç, ülkemizdeki koşuları da olumsuz etkiledi. Alım gücünün düşmesi, hayat pahalılığı insanların ruhsal durumlarını olumsuz etkiliyor” dedi. “Kayıpların olduğu, normal yaşamın tepetaklak hale geldiği bir krizde küresel çökkünlük safhası mutlaka yaşanacaktır” diyen Prof. Dr. Sungur, tespitlerini şöyle sıraladı:
“Huzurla, güvenle değil endişeyle hareket ediyoruz ve aklımızdaki düşünceler kendimizi bırakmamıza, rahatlamamıza engel oluyor. Dışarı çıktığımız andan itibaren birçok evhamlı sorular aklımızı çeliyor. Zihnimiz sürekli meşgul olduğundan yaşadığımız zaman diliminin tadını çıkartamıyoruz. Bazı insanlar yaşanılan sürece karamsar bakar ve pandeminin bitmeyeceğini, hiçbir şeyin eskisi olmayacağını düşünür. Ardından çökkünlük hali gelir. Biz bu duruma yaşam felci deriz. Yaşam felci belirsizliğe en iyi çözümü ararken, bu belirsizliğin belirginleştiğini görmekle ortaya çıkar.
Şartların olumsuz olması durumunda bile yeniden umut ve çare oluşturmak gerekir Depresyona girmek için birçok nedenin olduğundan yakınmak yerine harekete geçmek ve sorumluluk almak gerekiyor. Düşüşler, ayağa kalkmak hatta daha sağlam yere basmak için iyi bir neden olarak da görülebilir. Umudu yitirmemek gerekiyor. Bugünkü koşullar her zaman yarınki koşulları belirlemez. Koşullar değişkendir ve koşular değiştikçe insan değişir. İnsan değiştikçe de tüm dünya değişir. Yapacağımız en doğru hareket hep birlikte sağlıklı karar vermek ve aksiyona geçmektir.”
Müzik, film, yürüyüş
Psikolojinin duayen isimlerinden Prof. Dr. Üstün Dökmen ise insanların mevcut şartlarda mutsuz, kaygılı, depresif olmaları doğal bir süreç olduğuna dikkat çekti ve önerilerde bulundu:
“Pandeminin ilk 6 aylık döneminde İtalya’da çok kötü durumdaydı ve ülke adeta perişan olmuştu. İçinden geçtiğimiz süreçte tüm dünyayı etkileyen bir pandemide köklü iyi hissetmek mümkün gözükmüyor. İyi hissetmek için bir nebze motivasyon sağlayacak bazı aksiyonlar alabiliriz. Günlük bazı basit rutin davranışlar bile rahatlama, gevşeme sağlayabilir. İnsanlara önerim; her gün mutlaka güzel müzikler dinlemeleri ve vakit buldukça kaliteli filmler izlemeleridir. Yerli diziler kaygı ve depresyonu körüklüyor. Yerli diziler de sürekli silah, şiddet veya duygusal istismar sahneleri mevcut. Halkımıza, Zeki Müren, Neşet Ertaş gibi isimleri dinlemesini öneriyorum. Güzel tınılar ve müzik, kaliteli filmler, doğada temiz havada yürüyüş yapmak, ruh sağlığımıza iyi gelecektir. İçinden geçtiğimiz sürecin sihirli değneği yok.”
‘Sosyal ilişkilere yatırım’
Psikolog Burcu Pasvanoğlu ise Kovid-19 salgını nedeniyle insanların sosyal kaynaklarının oldukça sınırlandığını da değinirken, “Birlik, beraberlik süreçte azaldı. Kolektif bir toplum olarak birlik, beraberlik ve sosyal iletişimin düşmesi olumsuz ruh haline neden oldu. Özellikle geçen yıl kademeli kapanmalar, herkesi sosyal ve ekonomik olarak çok yıprattı. İnsanlar halen yıpranmaların hasarlarını onarmaya çalışıyorlar. Birçoğumuz eski yaşam standartlarımıza ulaşamıyoruz. Kaygı beraberinde olumsuz duyguları tetikliyor. Sosyal ilişkilere yapılan yatırım ve iletişim bir nebze olsun rahatlamamızı sağlayacaktır” dedi.
YARIN: Prof. Dr. Hakan Türkçapar, Doç. Dr. Armağan Samancı, Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk’tan depresyona karşı öneriler