GündemÇerkes Soykırımı nedir? 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü tarihçesi

Çerkes Soykırımı nedir? 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü tarihçesi

21.05.2019 - 19:43 | Son Güncellenme:

Çerkes Soykırımı ya da diğer adıyla Çerkes Sürgünü gün itibariyle hakkında en çok arama yapılan konulardan biri olduç Peki 21 Mayıs 1864 tarihinde gerçekleştirilen Çerkes Soykırımı ile ilgili bilinmesi gerekenler...

Çerkes Soykırımı nedir 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü tarihçesi

Dünya genelindeki milyonlarca Çerkes'in her 21 Mayıs'ta andığı Çerkes Soykırımı ile ilgili merak edilenleri bir araya getirdik. İşte Çerkes Soykırımı'nın tarihçesi...

ÇERKES SOYKIRIMI TARİHÇESİ

Çerkes Sürgünü, Çerkes Soykırımı ya da Çerkes Muhacirliği. 19. yüzyılda, özellikle 1864 yılında yoğunlaşmak ve başta Adığeler ve Abhazlar olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına yönelik zorunlu göçleri. Bu olay sonunda bir milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir. Abhazya'da 31 Mayıs günü, bu sürgünü anma amacıyla ulusal yas günü ilan edilmiştir.

GÖÇLERİN TARİHÇESİ VE SİYASAL NEDENLERİ

Osmanlı'ya yönelik Çerkes göçleri, küçük gruplar halinde 19. yüzyılın ilk yarısında da yapılmıştı. Örneğin 12 Haziran 1828'de Anapa'nın Rusların eline geçmesi üzerine, kentteki Adıgelerin bir bölümü de Osmanlı'ya göç etmişti. Osmanlı'nın Karadeniz kıyılarına yerleşen, tarım ve ticaretle geçinen 370 Adıge ailesi vardı. Ayrıca K'emguy derebeylerinden Kaplan-Girey, Şubat 1847'de 1.619 kişisi ile birlikte İstanbul'a yerleşmiş, kölelerinin bir bölümünü de satmıştı.

Göçlerin temel nedeni ise, Rusya İmparatorluğu'nun emperyalist politikasıdır. Bütün sorumluluk Rus hükümetine aittir. Kırım Savaşı, Rus İmparatorluğu açısından Çerkesya'nın stratejik önemini somut bir biçimde ortaya koymuştu. Büyük Rus birlikleri, Adıgelen'ler ile İmam Şamil kuvvetlerine duyulan kaygılar nedeniyle, İngiliz ve Fransızlarla savaşmak üzere, Kırım'daki cepheye sürülememiştir. Bu da Karadeniz yoluyla Türk ve Batı dünyasına açık bir kıyı ülkesi olan Çerkesya'nın stratejik önemini ortaya çıkarmıştı. Burada yıllardan beri Rusları uğraştıran, inatçı, Rus egemenlik alanı içinde bağımsız bir ada oluşturan, kültürlü ve Müslüman olan bir nüfus bulunuyordu. Fırsat bulduklarında Adıgeler, deniz yoluyla batıdan yardım alabilecek ve hızla kalkınabilecek bir konuma ve toplumsal yapıya sahiptiler.[5] Adıge tarımı ve hayvancılığı da, çağına göre çok ileri durumdaydı.[6] Ortodoksların koruyuculuğunu üstlenen yayılmacı Rus İmparatorluğu kendi politik çıkarları açısından, bütün bir Rusya'daki Müslüman nüfus yanında, özellikle Batılı ülkelere açık olan, yani Karadeniz kıyısında ya da yakınında yaşayan Müslüman toplulukları (Adigeler, Abhazlar, Nogaylar ve Kırım Tatarları vb.) gerekirse yok etmek ya da iyice etkisizleştirmek istiyordu. Bunlar Rus makamlarınca görüşülen ve üzerinde durulan konular idiler.

Bu amaçla, yani Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı'ya göç ettirilmesi programına geçerlik ve ivedilik kazandırmak için, General Mihail Tarieloviç Loris-Melikov 1860'ta İstanbul'a gönderildi. Amaç, Kuzey Kafkasya Müslüman nüfusunun Osmanlı Devleti'ne transferinin Rusya açısından yaşamsal bir önem taşıdığını İstanbul'daki Rus büyükelçisine kavratmak idi.[8] Bu doğrultudaki Rus diplomatik girişimleri sonucu Osmanlı Devleti, Rusya'dan, özellikle Kuzey Kafkasya'dan gelecek bir Müslüman nüfusu kabul etmeyi ilke olarak benimsedi ve karşılıklı göç komisyonları devreye sokuldu; ilk aşamada, yani 1860-1861 yıllarında on bin Kabartay [9] ve buna ek bir Müslüman Oset nüfusunun Osmanlı topraklarına göç ettirilmesiyle işe başlandı. Kabartay ve Osetleri göçe zorlamak için derebeylerinin ve köylülerin topraklarına el konuluyor, küçük köyler kaldırılıp daha büyük köylerde birleşmeye zorlanıyordu. Ruslar, göçü teşvik için bazı ajan ve derebeylerine gizlice para da veriyordu. Kabartayların öncülüğünde başlatılmış olan bu göç olayına, daha sonraları İstambulak'o (İstanbul'a Göç; İstanbul Yolculuğu) adı verilmiştir. Kabartay ve Müslüman Oset göçlerinin başlatılmasının bir başka nedeni de, daha batıdaki Adıge nüfusuna yönenlik "etnik temizlik" ve "dış sürgün" ya da "deportasyon" olayını gizleme ve olası tepkileri geçiştirme kaygısıydı. Irkçı ve yayılmacı Rus yönetimi, insanlığa karşı bir suç işlemekte olduğunun elbette bilinci içindeydi.

Daha sonra 22 bin Çeçen ve onlarla birlikte, yine bazı Müslüman Osetler de Türkiye'ye gönderildiler[10]. Bu tür yöresel, kısmi ve etnik coğrafyayı kökten yok etmeyen göçler, aralıklarla 20. yüzyıl başlarına değin sürdü. Bu tür göçlere, Dağıstan halkları, Abhazlar, Karaçaylar vb. de katıldılar.

ADIGELERİN SÜRGÜN EDİLMESİ

1860 yılı başlarında, Rus egemenlik alanı içinde, ele geçirilememiş bir ada biçiminde ve çözümlenmemiş bir sorun olarak, sadece Adıge ya da Çerkes sorunu bulunuyordu. Dış kışkırtmalarla da alevlendirilen ve yüreklendirilen bir Çerkes direnişi vardı. Ruslar bir türlü Çerkesya'ya söz geçiremiyor ve boyun eğdiremiyordu. Özellikle Karadeniz kıyısı boyunca ve doğuda Byelaya (Şhaguaşe) Irmağına değin yayılmış olan demokratik Çerkes (Abzehler, Natuhaylar, Şapsığlar, Hakuçlar, Ubıhlar, Aibga, Ahçipsov, Ciget ve Pshu) toplulukları başkalarına boyun eğmeye alışık değildiler ve özgür yaşamlarını sürdürmek istiyorlardı. Yarı feodal Adıge toplulukları (Bjeduğ, K'emguy, Mahoş, Yegerukay, Kuban Kabartay, Besleney, vd) ise, 1859'da Ruslara boyun eğmişlerdi. Ruslar batıya doğru ilerleyerek Şhaguaşe (Byelaya ya da Belaya) Irmağına ulaşmış, Adıgeleri dar bir dağlık alana sıkıştırmış, verimli tarım topraklarının hemen hemen tamamını ele geçirmiş ve yaşamsal önemdeki ekonomik kaynaklarını da yok etmiş bulunuyorlardı.

Rus tarafında sorunun çözümü konusunda öteden beri iki farklı görüş vardı: Çerkesleri topraklarından sürerek yok etmek; Çerkeslerin dostluğunu kazanarak sorunu zaman içinde barışçı yollarla çözmek. Sürgün tezini, ilk kez, 1857'de, Rus Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin öne sürdü, Adıgelere boyun eğdirmek için, Adıgelerin en az bir bölümünün kuzeydeki Don Havzası yöresine sürülmesini önerdi, ama Rusya'daki diğer Müslümanların da tepkisini çekebileceği ve yeni sorunlara yol açabileceği kaygısıyla öneri sakıncalı bulundu [11]. Karşıt görüş olarak, General Filipson, Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin Osmanlı ile ticaretlerinin serbest bırakılması halinde sorunun barışçıl yollarla da çözümlenebileceğini savundu [12]. Ama 1861'de Rusya'da demokratik reformlar çerçevesinde toprak köleliğinin (serflik) kaldırılmasıyla, büyük bir toprak isteği belirmişti. Karadeniz kıyısında yaşayan Ubıh ve Cigetler (Abazin) ile içerideki Abadzeh topluluklarının Osmanlı ile erkek, özellikle haremler için kadın ihracına dayanan önemli bir köle ticareti vardı. Ubıhların bir bölümü köleleri ve köle ticareti nedeniyle zengindi, bu nedenle zengin kişiler olan Ubıhlar, yoksul kişiler olan Abadzeh, Ciget (Abazin) ve Abhazlar gibi kendi kölelerini değil, özellikle Abadzeh bölgesi köle tüccarlarından temin ettikleri köleleri, özellikle güzel köle kızlarını Osmanlı haremleri için Türk köle tüccarlarına satıyor, bu işten büyük paralar kazanıyorlardı. Ubıh zenginlerin etkisindeki Adıgelerin kıyıdaki konumlarını yitirmelerini kabul etmeyeceklerini, ayrıca 1861'de özgürlüğüne kavuşan eski Rus toprak kölelerinin (mujik) toprak gereksinimlerini de dikkate alan Kafkasya Ordusu Komutanı General Prens Baryatinski, Milyutin'in raporunu daha köktenci bir anlayışla ele alıp geliştirdi ve Çerkeslerin toplu olarak Osmanlı topraklarına gönderilmesini, Adıgelerden boşalacak yerlere de Rus mujiklerin ve Kazakların yerleştirilmesini Çar'a önerdi. İyi bir planlama yapılması halinde, sürgünün fazla bir sorun yaratmayacağı da öneride belirtiliyordu. Öneri, 1861'de bir devlet politikası olarak Rus hükumetince benimsendi. Tam bu sıralarda belirleyici bir nitelikte, 1855'te Çerkes köle ticaretini yasaklamış olan Osmanlı Devleti de, "Çerkes kölelerin kötü durumda olmadıkları" gerekçesiyle Çerkes köle ticaretini yeniden serbest bıraktı (Doç.Dr.İsmail Parlatır,Tanzimat Edebiyatında Köleleik,Ankara,1987,s.18-19). Bu da kuşkusuz Çerkes köle sahiplerinin bekleyebileceği sevindirici bir karardı. Adıge sürgününde köle sahipliğinin de önemli bir payı vardır.

Adıgeler Rus hükumetinin niyetini az çok kavramakta gecikmediler. Büyük bir felaketi önlemek için uzlaşma yolları aramaya başladılar. Bir yandan da, gerekirse sonuna değin direnmek amacıyla, Haziran 1861'de Abadzeh, Şapsığ ve Ubıh bölgeleri birleşti. Soçi (Saçe/?????) yakınlarında bir Çerkes Ulusal Meclisi ile bu meclise dayalı ve 15 üyeli bir Meclis Yönetimi oluşturuldu. Yeni yönetim, sığınmacılarla birlikte bir milyonun üzerinde bir nüfusu temsil ediyordu.

Eylül 1861'de Çerkes temsilciler, Maykop yakınlarındaki Hamketi (?????1??1??) istihkamını ziyaret eden Çar II.Aleksandr ile görüştüler ve yerlerinden sürülmemeleri koşulu kabul edildiğinde uzlaşmak istediklerini belirttiler.Özellikle Ubıhlar bu isteği vurguladılar ve Çar'a yazılı olarak koşullarını sundular.Ama Adıgeleri sürmekte kararlı olan ve hiçbir ödüne yanaşmayan Çar,Çerkes temsilcilere: "Ya Türkiye'ye göç edin ya da Kuban Irmağı boylarında gösterilecek olan yerlere yerleşin, kararınızı da bir ay içinde General Kont Yevdokimov'a bildirin" dedi. 1 milyonu aşkın bir nüfusun binlerce yıldan beri yaşadıkları kıyı bölgesinden kaldırılıp Rus askerleri ile Kazak milisleri denetimindeki sıtma yatağı bir bataklık, bir ölüm tarlası olan Kuban Irmağı boylarına yerleştirilmesi önerisi, makul bir öneri olamazdı, sadece "yasak savma" kabilinden bir alternatif olabilirdi. Bölgeye daha yakın bir alanda yaşayan bazı Abadzehler, Çar'ın toprak takası önerisini kabul etme eğilimi gösterdiler, ama kıyıda yaşayan Şapsığlar, özellikle direnişi hararetle savunan Ubıhlar öneriyi ve Çar'ın diğer koşullarını (Tutsak askerlerin, sığınmacılar ile asker kaçaklarının koşulsuz teslimi,vb) kabul etmediler. Ubıh zenginler çalışmaz, nüfusun dörtte birini oluşturan kölelerinin sırtından geçinirlerdi. Rusya'nın 1861'de köleliği kaldırmış olması,Osmanlının da 1855'te yasaklamış olduğu Çerkes köle ticaretini, bir taktik olarak 1860'larda yeniden serbest bırakmış olması, bir Ubıh-Rus uzlaşmasını da olanaksız kılıyordu. Ubıhlar komşuları Abazalar (Abazin) üzerinde etkili oldukları gibi,Şapsığ ve Abadzehleri de birlikte savaşa yönlendiriyorlardı (bk. L.İ.Lavrov,Vubıkhlar Hakkında Etnografik Bir Araştırma,Kafkasya Gerçeği Dergisi,Samsun,1992,sayı 8,s.46-59;Doç. Dr. İsmail Parlatır,Tanzimat Edebiyatında Kölelik,Ankara,1987,s.18-19;V.T.Polovinkina,Çerkesya,Gönül Yaram,Ankara,2007,s.252-253).

Rus tarafının, yani Çar II. Aleksandr'ın katı tutumu sonucu bir uzlaşma sağlanamadı. Rus hükümeti 10 Mayıs 1862 tarihli, "Çerkeslerin Rusya dışına göç etmelerine izin veren" bir karar çıkardı. Ruslar 1856 Paris Antlaşması nedeniyle donanma bulunduramadıkları Karadeniz kıyısından çıkartma yapamıyorlardı. Bu nedenle Adıgeleri karadan müstahkem hatlarla çember içine aldılar ve çemberi kıyıya doğru daraltmaya başladılar. Rusların bu iş için 300 bini bulan büyük bir askeri gücü görevlendirdikleri bilinmektedir. 1862'de, karların erimesiyle birlikte, Rus birlikleri harekete geçtiler, direnenleri öldürmeye, köyleri ateşe vermeye,boşaltılan yerlere Kazak stanitsaları (müstahkem köy) yerleştirmeye başladılar. Bir yıldan fazla süren sert ve kahramanca bir direnişten sonra, Ruslar, Temmuz 1863'te Abadzehleri, Ekim ayında da Şapsığları ateşkes istemek zorunda bıraktılar. Abadzehlerin bir bölümü Kuban boylarına yerleşmeye, bir bölümü de Osmanlı'ya göç etmeye başladı. Rus askeri hatlarından uzakta bulunan Ubıhlar ise, Kırım Savaşı gibi bir Rus-Avrupa savaşı olacağını düşünerek,zaman kazanmayı ve beklemeyi yeğlediler. Ateşkes antlaşmasına göre, Şapsığlara kış koşulları ve her hâlde Osmanlıların da istemeleri nedeniyle, 6 Mart 1864 günü akşamına değin yerlerinde kalma süresi verildi. Bu arada Adıgelere yönelik genel Rus askeri harekatı da, 6 Mart 1864 günü akşamına değin olmak üzere, geçici olarak durduruldu.

Rus askeri birlikleri 1864 yılı Şubat ayı sonlarında,yani karların erimesiyle birlikte harekete geçtiler.Ateşkes imzaladığı için artık direnmeyen Şapsığ toprakları üzerinden yürüyerek, Mart 1864'te henüz boyun eğmemiş olan Ubıh bölgesine ulaştılar. Ruslar, Ubıhlardan gelen anlaşma ya da uzlaşma isteklerini, zaman kazanma taktiği de sayarak reddettiler.19 Mart 1864'te Ubıhlar bir direniş denemesinde bulunduktan sonra dağıldılar ve 24 Mart 1864'te ateşkesi kabul ettiler. Ertesi gün, yani 25 Mart 1864'te Ubıh bölgesinin merkezi durumundaki eski Navaginsk Kalesi de (Soçi), savaşsız Rusların eline geçti [13]. Ruslar, daha güneydeki dağlık kesimlerde yaşayan küçük Abaza (Abazin) topluluklarının barındıkları Aibga, Ahçipsov, Ciget ve Pshu yörelerini,yani şimdiki Gagra yöresini, Nisan ve Mayıs aylarında kontrol altına almayı,direnen Aibga topluluğuna 12 Mayıs 1864'te boyun eğdirmeyi başardılar; bu küçük toplulukları da,istavroz çıkarıp Hristiyan olmayı kabul edenler dışında,bütün Çerkesleri göç ettirdiler ve işgal edilen bütün bu Çerkes topraklarını "Kuban Ordusu Yönetimine" verdiler [14].Halk anlatımına göre,istavroz çıkaranlar "Sen kalabilirsin" denilerek sürgün dışı tutuldular,diğerleri askerler taraından süngü de kullanılarak gemilere bindirildiler.Ama Şapsığ ve Ubıhların komşusu olup 1864'te Ruslara boyun eğmeyen ve dağlarda yaşayan Adıge Hak'uç topluluğu direnişini,yer yer 1870'li yıllara,tükeninceye değin sürdürdü (T.V.Polovinkina,Çerkesya,Gönül Yaram,Ankara 2007,s.281-285).Sonuç olarak bazı Çerkes toplulukları Kuzey-Batı Kafkasya coğrafyasından tamamen silindiler: Ubıhlar (Yaklaşık 100 binden 1880'de 80'e düştüler), Cigetler, Aibga, Ahçipsov ve Pshular (hepsi 17 bin kadardılar,silindiler)[15]. Bazıları da tükenme noktasına geldiler ya da iyice azaldılar: Abadzehler (??????;1864'te 260 binden 1880'de 14.660'a ), Natuhaylar (240 binden 175'e), Şapsığlar (300 binden 4.983'e), Hak'uçlar 83'e,doğuda Kuban ve Laba ırmakları boylarında yaşayan yarı feodal topluluklar olan K'emguylar 80 binden 3.140'a, Bjeduğlar 60 binden 15.263'e düştüler, vb.

ÇERKESYA'DA SÜRÜLENLERİN SAYISI

Rus kaynaklarına göre, 1863-64 yılları süresince 418 bin kişi Türkiye'ye "göç" etmiştir. 1858-65 yılları arasında göç edenlerin toplam sayısı da 493 bindir. Bu bağlamda 45.023 Natuhay, 27.337 Abadzeh, 165.626 Şapsığ, 74.567 Ubıh, 11.873 Ciget, 10.500 Bjeduğ, 30 bin Abaza (Abazin), 4 bin Besleney, 15 bin K'emguy, Mahoş, Yegerukay, 30.650 Nogay, 17 bin Kabartay ve 23.193 Çeçen Türkiye'ye yerleşmiştir[17]. 1864 öncesinde tamamı 25 bin ile 100 bin arasında tahmin edilen [18] Ubıhların,göçe katılım sayısının 74.567 olarak verilmesi, Ubıh limanlarından Türkiye'ye gönderilenlerin sayısının 100 bin dolayında olduğu kanısını güçlendirmektedir.Ancak belirtilen bütün bu sayılar,Ruslarca kayıt altına alınmış ve büyük bir olasılıkla düşük tutulmuş olan tek bir tarafın görüşünü yansıtan sayılardır.

İngiliz savaş tarihçisi W.E.D.Allen'e göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkeslerin (Adıge) sayısı 600 binden fazladır [19]. Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının 1.200.000 dolayında olabileceğini, bunun ancak 800 bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtiyor. Sağ kalan nüfusun 600 bini 1856-64 arasında, 200 bini de 1864 sonrasında göç etmiştir [20]. Şu durumda Allen ve McCarthy'nin 1864'te Türkiye'ye yerleşebilen nüfusa ilişkin tahminleri uyuşmaktadır. General İsmail Berkok'a göre ise, sayı 1 milyon kadardır[21]. Bütün bunlar, kuşkusuz tahmini sayılardır. Sayıyı daha az ya da daha çok olarak gösteren kaynaklar da vardır. Ancak, Adıge-Çerkes kaynakları, genellikle 1.500.000 sayısı üzerinde birleşmektedirler.

Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. Rusların doğrudan öldürdüğü Adıge sayısı ise 500 binden fazla olarak tahmin edilmektedir.

W.E.D.Allen'e göre, 1864 Çerkes sürgünü sırasında birkaç bin Abhaz da, Abhazya'dan bir "kaçış" biçiminde ayrılıp Türkiye'ye sığınmıştır.

Sürgün olayının bindirme limanları kuzeyden güneye Taman, Anapa, Novorossiysk, Gelencik, Tuapse, Soçi, Kosta, Adler, Gagra, Sohum, gibi Karadeniz limanlarıdır. Çerkesya'yı boşaltma işi 1864 yılı Haziran ayı ortalarında tamamlanmış, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb (Psıbe) Irmağı ağzına (şimdi Abhazya'da) değin uzanan Karadeniz kıyıları ile hinterlandında tek bir Çerkes bile bırakılmamış, ülke ıssız ve korkulası bir cangıla dönüştürülmüş, bütün Çerkes yerleşim birimleri istisnasız ateşe verilip yakılmış,tarlalar atlara çiğnetilmiş ve meyve ağaçları bile askerlerce bir bir kesilmiştir.Amaç,olası bir Adıge dönüşüne fırsat ya da dağlarda direnenlere,yani Hak'uçlara (????1???),vb yararlanacakları hiçbir şey bırakmamak idi.

Orta Kuban ve Orta Laba ırmakları solundaki bataklık ovalara yerleştirilenlerle birlikte,bu yerlerde toplanmış olarak,geride sadece 80 bin kadar bir Adıge nüfusu kalmıştır[24].Bu 80 bin sayısı Adıge tarihçisi Samir Hatko'ya (??????? ?????) göre ertesi yıl,1865'de 51 bine düşmüştü.

İNDİRME YERLERİ

Adıge sürgünü sırasındaki Rus politikası, Çerkes nüfusu bir an önce Rusya sınırları dışına göndermek ve onlardan ebedi kurtulmak biçiminde uygulanmıştır. Karadeniz kıyısına yığılan sivil nüfus, nine ve dedelerce de doğrulandığı gibi, Rus askerlerinin süngü ve dipçik darbeleriyle de zorlanarak, bazı durumlarda oturmaya bile yer kalmayacak biçimde ve yığınlar halinde gemilere doldurulmuştur. Bu yüzden zayiat da büyük olmuştur. Osmanlı yönetimi ile koordineli olarak, Batum, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, kefken şimdiki Akçakoca, Burgaz, Varna ve Köstence'de göçmen kampları kurulmuştur. Bu yerler açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle, kısa sürede ölüm kamplarına dönüşmüştür.1864'te Türk yönetiminde olan Batum'a 70 bin, Trabzon'a ilk posta 24.700 (19 bini öldü), ardından 63.900 Çerkes (günde 180-250 kişi ölüyordu), Samsun'a da 110 bin Çerkes (günde ortalama 200 kişi ölüyordu) çıkarılmıştır[25]. Kısa bir süre içinde kampların çevreleri yer yer toplu Çerkes mezarlıklarına dönüşmüştür.

1863'te daha çok Natuhay ve Abadzehler ile yarı feodal topluluklar,1864'te ise Şapsığ, Hak'uç, Ubıh ve Cigetler göç etmişlerdir. Bu arada salgın hastalıklar nedeniyle İstanbul'a göçmen sokulması yasaklanmış, sevkiyat Balkanlar'a yönlendirilmiştir.

Kuzey Anadolu limanlarına çıkarılan göçmenler şimdiki Ordu, Samsun, Tokat, Amasya, Sinop, Yozgat, Düzce, Adapazarı, Kocaeli, gibi, o zamanlar boş durumda olan yerlere yerleştirilmiştir. Çerkeslere küçük ölçekli ve dağınık yerler tahsis edilmiş, belli yerlerde öbeklenmelerine, özellikle toplulaşmalarına fırsat tanınmamıştır. Çünkü "Çerkeslerin kötü ve saldırgan kişiler oldukları" biçiminde etkili bir Rus dezenformasyonu vardı. Osmanlı yönetimi de Çerkeslerin toplu bir etnik güç olmasını istemiyordu. Toplu yerleşim, sadece İç Doğu'daki Uzunyayla yöresinde (Kabartay, Hatukay, vb) küçük ölçekte gerçekleşebilmiştir. Sonuç olarak Kuzey Anadolu'ya yüzbinlerce Çerkes yerleştirilmiştir. Bunlara toprak ve hayvan verilmiş, parasal yardım da yapılmıştır.

Balkanlar'da özellikle Tuna Irmağının güney boylarında şerit gibi uzayan ve yer yer toplulaşan Adıge yerleşmeleri oluşmuştur. Köstence, Varna, Silistre, Rusçuk, Plevne, Vidin, Niş, Burgaz, Kazanlık, Eski Zağra, Filibe, vb yörelerde, şimdiki Kosova, Makedonya, Arnavutluk ve Trakya gibi yerlerde irili ufaklı Çerkes yerleşim birimleri oluşmuştur. Adıgeler çoğunca köy köy ya da öbek öbek, dağınık halde yeni yerlerine yerleştirilmişlerdir. Şapsığ ve Abadzehler, daha çok etnik Adıge köyleri oluştururken, Ubıhlar başka etnik kökenli köylere de yerleşmişlerdir.Şapsığ ve Abadzehler Gümüşhane,Bingöl ve Bitlis gibi ücra yerler de dahil şimdiki Türkiye'nin 50 kadar iline, Irak, Ürdün, Suriye, Lübnan, İsrail, Kıbrıs, Mısır, Libya (Mısrata kenti ve çevresinde ),Tunus vb yerlere, Ubıhlar da daha az sayıda olmak üzere onların içlerine ya da yakınlarına yerleşmişlerdir.

Kabartay, Bjeduğ, K'emguy, Besleney, Abaza ve Nogay gibi, daha önceleri Rus yönetimine girmiş olan yarı feodal toplulukların göçleri daha derli toplu olmuştur. Bunların soyluları mallarını elden çıkarıp köle ve taraftarlarını da yanlarına alıp, öncesinden belirledikleri yerlere göç etmişlerdir. Kabartaylar , daha çok Kayseri (Pınarbaşı), Tokat, Sivas Yıldızeli, Kahramanmaraş, Adana, İçel,Eskişehir,Balıkesir Bandırma,vd illere,Besleneyler Amasya,Çorum,Ankara,Düzce,Sakarya Hendek,vd illere,Barakaylar Bilecik,Sakarya,vd illere,Abazalar Kayseri (Pınarbaşı),Adana,Sivas Yıldızeli,Sivas Şarkışla,Yozgat, Eskişehir,Bilecik,Bursa İnegöl,Kütahya, vd illere,Hatukaylar Kayseri Pınarbaşı,Bolu,vd illere, Bjeduğlar Çanakkale Biga'ya, sonraları Balkanlar'dan Suriye'ye, K'emguylar Bilecik Bozüyük'e,Kocaeli ve Düzce'ye,Mahoşlar Samsun'a,Nogaylar Adana ve Osmaniye taraflarına yerleşmişlerdir.

Balkanlar'daki Çerkes yerleştirmeleri sırasında, Osmanlı yönetimi Sırp ve Bulgar nüfusu rahatsız edici (toprağı Hristiyan köylülerden alıp Çerkeslere verme,Hristiyan nüfusa Çerkesler için ev yapımına yardım etme yükümlülüğü yükleme, angarya işleri, vb) davranışlarda bulunmuştur. Bu da, yönetimi aşıp Çerkeslerin aleyhine dönüşen tepkilere yol açmıştır[26]. Ayrıca Sırp ve Bulgar ayaklanmalarını bastırma işinde Çerkes milislerin de görev almış olması, tepkileri giderek düşmanlığa dönüştürmüştür.

1878 Berlin Antlaşması gereğince, Türkler ve diğer Müslüman topluluklar ayrı tutularak, sadece Balkanlar'daki Çerkes nüfusa, bütünüyle Osmanlı Devleti'nin Asya ve Afrika'daki topraklarına sürülme cezası verilmiştir. Bugün Anadolu'nun Marmara, Ege, Akdeniz, İç,Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki ana Çerkes nüfusu, daha çok bu Balkan muhacirlerinin torunlarından oluşmaktadır. Balkanlar'dan sürülenler, ayrıca şimdiki Suriye, Lübnan, Filistin (şimdi İsrail), Ürdün, Irak, Mısır, Kıbrıs, Tunus, vb yerlere de götürülerek yerleştirilmiştir. Balkanlar'dan sürülenlerin sayısı üzerine 200 binden başlayıp 600 bine ulaşan tahminler yürütülmektedir.

Şimdi Balkanlar'da Bulgaristan'da 4 köy (Varna, 1.300) olduğu bilinmekte, ayrıca Romanya, Kosova ve Makedonya'da da küçük Adıge kalıntıları bulunmaktadır. Türkiye Trakyası'nda Kırklareli'nin Vize ilçesinde, Tekirdağ'da ve İstanbul'un Silivri ilçesinde, vb yerlerde varlığını korumuş bazı köy ve köy kalıntıları ile perakende gruplar da vardır.

1864 SONRASINDAKİ GÖÇLER VE NEDENLERİ

Osmanlı'ya gönderilmeyen ya da dağlarda saklandığı için gönderilemeyen çok küçük bir Çerkes nüfusu da (Şapsığ,Hak'uç, Ubıh, Ciget, Abadzeh vb) Orta Laba ve Orta Kuban ırmakları soluna götürülüp yerleştirilmiştir. Bu arada dağlara sığınmış olup saklanmaktan vazgeçenler de fırsat buldukça Kuban boyundaki Çerkeslere katılmıştır. Buralarda stanitsalarda (Kazak köyü) yaşayan ve çoğunlukta olan Rus Kazakları tarafından denetlenen yarı feodal Adıge topluluklarının bazı kalıntıları (Bjeduğ,K'emguy,Kuban Kabartayları,vb) barınıyorlardı. Bu nüfusa iç sürgün yoluyla, özellikle Abadzeh ve Şapsığ nüfusu da eklendi. Bu yeni nüfusa Byelaya (Şhaguaşe) Irmağı ile Laba Irmağı arasındaki yerlere yerleşme, ama Laba'nın doğusuna (Base Ovasına) geçmeme talimatları verilmişti. Bu yerler o zamanlar için yer yer bataklık, sivrisinek ve sıtma yatağı ölüm tarlaları halindeydi. Dönemine göre ileri bir tarım ve çalışma tekniğine sahip olan Adıgeler, en uygun gördükleri yerlerde, gözetim altında köylerini kurdular. Ama her taraftan silahlı Rus Kazaklarının sıkı denetimi altındaydılar; ayrıca Rus topları da yıllarca Adıge köylerine çevrili tutulmuşlardı. Bu yerlerdeki Adıgelerin toplam sayısı 1864'te 80 bin kadardı.

Adıgelerce, imece usulüyle su tahliye arkları kazılarak bataklıklar kurutuldu, bentler ve sulama kanalları oluşturularak tarlalara su götürüldü. Rusya'daki sanayileşme hareketine koşut olarak, buğday ve mısır dışında, sanayi ürünleri olarak, özellikle tütün ve şeker pancarı ekimi önem kazandı. Hayvancılık, arıcılık, avcılık ve balıkçılıkta da becerikli olan Adıgeler hızla toparlanmaya ve zenginleşmeye başladılar. Altın ve gümüş işlemesinde de, geleneksel olarak ileri ve çok usta kişiler olan Adıgelerin içinden kuyumcu, sarraf ve deri tüccarları zümresi oluştu (Adıge ataları Sind ve Meotlar'ın da altın işleme ve sanat alanlarında çok usta ve yetenekli oldukları arkeolojik kazılarla da kanıtlanmaktadır,bk.Vikipedi-Adigey,Ekonomi bölümü). Zenginleşme sonucu birçok Adıge Türkiye'ye gidip gelmeye ve akrabalarını aramaya başladı. Ayrıca "Geguak'o-Vısak'o kup" denilen şarkıcı ve oyuncu grupları da Türkiye'ye giderek,Türkiye'deki yakınlarını ve sanatçıları da Kafkasya'ya davet ederek ilişkileri ve kültürel bağları canlı tutuyorlardı.Adıge nüfusu da, yaralarını sarıp hızla çoğalmaya başlamıştı.

Ama Rus makamları durumu kavramakta gecikmediler.1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Kuzey Kafkasya halklarına ilişkin Rus kaygılarını daha da arttırdı.Müslüman Abhaz, Adıge, Çeçen ve Dağıstanlılar arasında Türk yanlısı ayaklanma ve hareketlenmeler görüldü. Osmanlıların nostaljik yayılmacı özlemleri tükenmemişti. Bu doğrultuda Adıgeler ve diğer Kuzey Kafkasya toplulukları da Türklerin doğal müttefikleri sayılıyor ve bunlar Osmanlı ajanları tarafından sürekli kışkırtılıyorlardı. Bu arada önlem alınmadığı takdirde, Karadeniz kıyısında ya da yakınında yaşadıkları için, en tehlikeli topluluklar konumunda olan Adıge ve Müslüman Abhaz nüfusu 100 yıl gibi bir süre içinde milyona ulaşabilecek ve Rusya açısından 1864 öncesi duruma yeniden dönülmüş olacaktı. Kuzey Kafkasya'daki hızlı Müslüman nüfus artışı da Rus yöneticileri kaygılandırıyor ve azaltma çareleri aranıyordu. Ama, sonunda, Türkiye'ye yönelik göç ettirme programının,konjonktür gereği (Rus sanayici ve tüccarların muhalefeti sonucu) Kuzey Kafkasya ölçeğinde geniş tutulmayarak, sadece Orta Kuban ve Orta Laba solundaki, yani şimdiki Adigey Adıgeleri ile sınırlı tutulmasına karar verildi. Yeni sürgünlere gerekçe olması için de, sözgelişi şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yerindeki Adıgeler (Kabartay ve Besleneyler) çalışkan,üretici,sadık ve yerini benimsemiş kişiler sayılırken, şimdiki Adigey Adıgeleri "tembel, Türkiye'de akrabaları olan,yerini benimsemeyen ve Türkiye'ye gitmek için can atan" kişiler olarak tanımlandılar.

Nitekim Kasım 1889'da Orta Kuban ve Orta Laba solunda yaşayan "Adıgelere ait 230 bin desyatin (250 bin hektar) tutarındaki verimli arazilerin alınıp 24 bin Adıge'nin Türkiye'ye göç ettirilmesine,onlardan alınacak toprakların da Kazak ve emekli askerlerden oluşacak 20 bin Rus erkeğine tahsis edilmesine" ilişkin bir hükümet kararı yürürlüğe sokuldu[30].Bu tür sürülmeler sonucu olarak, Adıge nüfusu da son derece azaltılmış oldu. Örneğin 1865'te Adıge nüfusu, şimdiki Adıgey ve Karaçay-Çerkes yörelerini de kapsamak üzere,Kuban oblastı toplam nüfusunun üçte biri kadardı (107 bin). Oran 1890'larda onda birin altına düştü:1897'de,şimdilerde Adıge ve Çerkes (Kabartay ve Besleney) denilenlerin toplam nüfusu 43 bin olarak belirlendi.Bu nüfusun 30 bin kadarı şimdiki Adigey ve Şapsığ bölgelerinde,kalanı da şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yöresinde bulunuyordu (1864 sonrası dönemde Adıgelere uygulanan baskılar için ayrıca bk.Tamara V.Polovinkina,Çerkesya, Gönül Yaram,Ankara,2007).

Sürgüne tabi tutulan Adıgeler bugün Türkiye,Irak,Suriye,Lübnan,Ürdün,İsrail,Mısır, Kıbrıs,Libya,Tunus,Kosova,vd ülkelerde;buralardan göç etmiş olarak da AB ülkeleri (Almanya,Fransa,Hollanda,Belçika,Avusturya,Bulgaristan,vb),İsviçre,ABD (New Jersey,NewYork City,California,vb),Kanada,Avustralya ve toplam 40 kadar ülkede yaşamaktadırlar.

Günümüzde,2002'de Adigey Cumhuriyeti ile Şapsığ yöresindeki ya da Rusya Federasyonu'ndaki (RF) Adige sayısı 131.769,Çerkes sayısı 60.517,Kabartay sayısı 519.958,Abaza (Abazin) sayısı 37.942,Gürcistan'dan tek yanlı ayrılan Abhazya'daki Abhaz sayısı da 100 bin dolayındadır.Diğer Kuzey Kafkas halklarının nüfusları da,RF'de ve 2002'de şöyleydi:Çeçen 1.360.253;Avar 814.473;Oset 514.875;Kumuk 422.409;İnguş 413.016;Lezgi 511.535;Dargi 510.156;Karaçay 192.182;Lak 156.545;Tabasaran 131.785;Balkar 108.426;Nogay 90.666;Rutul 29.929;Agul 28.297;Abhaz 11.367;Tsahur 10.366.RF içindeki toplam Kuzey Kafkasya yerli nüfusu 6 milyona,Gürcistan ve Azerbaycan'dakilerle 7 milyona yaklaşmakta,Diaspora (Türkiye,vb) ile birlikte,sayı,muhtemelen 10 milyonu aşmaktadır.

Rus makamları Adıgeler ile diğer Kuzey Kafkas halklarına uyguladıkları sürgünü ya da etnik temizliği,aradan 140 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın,itiraf etmiş ve Adıgelerden özür dilemiş değildirler.Olayı gizledikleri gibi,sürülen bu insanların Diaspora'daki torunlarının,Ata topraklarına dönüş isteklerini de kabul etmemekte, engellemelerde bulunmaktadırlar.1864 sürgünü,Rus yönetimlerince,Rus ve dünya kamuoyundan halen gizlenmekte,konuya bir tür sansür uygulanmaktadır.Rus makamları tarihi bir ülke olan Çerkesya'yı yok ettikleri gerçeği konusunda da derin bir sessizlik içindedirler.

21 Mayıs 1864'te Rusların Kbaada yaylasında düzenlemiş oldukları askeri tören ve dini ayin olayını,Rus milliyetçileri "Kafkas Savaşı"nın sona erdiği bir fetih günü olarak halen her yıl 21 Mayıs'ta Kbaada (şimdi Krasnaya Polyana)'ya da gidip anmaya ve kutlamaya devam etmektedirler.Bunu kınayan Çerkesler de,alternatif olarak "21 Mayıs"ı Kuzey Kafkasya halklarının sürüldüğü ve Çerkeslerin soykırıma uğratıldığı bir "Yas Günü" olarak her yıl anmaktadırlar.

ABHAZ VE DİĞER SIĞINMACILAR

Abhazya, İmereti Krallığı ile birlikte Osmanlı korumasında iken, 1810'da kendi isteğiyle feodal prenslik halinde Rusya korumasını benimsemiş ve Rusya'ya bağlanmış,bu bağlanma durumu 1812 Bükreş Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti tarafından da tanınmıştı. Abhaz yazarı Hayri Ersoy'un naklettiğine göre, Abhaz Prensliği'nin nüfusu 1858'de 94.023 idi[31].Rus korumasındaki bu Abhazya Prensliği, Çerkesya'nın Ruslarca işgal edilmesinin ardından, 1864'te,Rusya'daki genel demokratik reform programı gereğince lağvedildi ve Abhazya Prensliği arazisi "Sohum okrugu"na dönüştürüldü; 1861 reform programı çerçevesinde,üç yıllık bir gecikmeyle de olsa,1864'te,Abhazya'daki derebeyliği (feodal ayrıcalıklar) ve kölelik de kaldırıldı. Bu gelişmeler üzerine Abhazya'da bir ayaklanma oldu[32] ve binlerce Abhaz Türkiye'ye sığındı[23]. 1866'daki toprak reformu sırasında da Türkiye'ye sığınmalar oldu[33]. Mayıs 1877'de Abhazya kıyılarına, şaşırtma amaçlı Osmanlı çıkartmaları yapıldı. Türkler ve destekleyicileri olan Abhazlar, Abhazya'nın kıyı bölümünü 4 aya yakın bir süre ellerinde tuttular. Toprak sahibi bir bölüm Abhaz ise, iç kesimde, eski prens ailesi (Şervaşidze) önderliğinde Rusları destekledi. Savaşı Rusların kazanması üzerine, Osmanlılarla işbirliği içindeki Abhazların önayak olmasıyla 30 bin[34] ile 50 bin arasında değişen sayılarda bildirilen ve 1864-78 yılları arasında da,toplamı 100 bin ile 125 bin arasında tahmin edilen bir Müslüman Abhaz nüfusunun Osmanlı Devleti'ne sığındığı yazılmaktadır[35]. Bunlar şimdiki Düzce, Sakarya, Kocaeli, İstanbul, vd illere yerleştirildiler.

Feodal hiyerarşi,halen ve en çok Abhazlar arasında varlığını korumaktadır: Geleneksel Abhaz toplantılarında,toplum içi kan davaları ve yargısal konular,vb sorunlar görüşülmekte ve sorunların çözümlenmesine çalışılmaktadır.Bu toplantılar soyluların ve önde gelen asil kişilerin yönetiminde yapılmakta,alınan kararlar uygulanmaktadır.Bu arada 2005 yılında RF'nin Soçi (Saçe) kentinde Abhaz Prens ailesinden (Şervaşidze ya da Çaçba ailesi) Denis Çaçkhalia'nın (????? ????????) katılımı ile "II.Abhaz-Abazin Soyluları (ya da "Asiller") Kongresi" de (Abaza Duney.ru/nobles Congress) yapılmıştır (Ayrıca bk."Nart" dergisi,sayı 41-42,s.47;sayı 44,s.36-37).

1877 ayaklanması sonucu,Abhazya büyük ölçüde Müslüman Abhazlardan boşaldı ve Ortodoks Hıristiyan Abhazlar Abhaz nüfusunun çoğunluğu haline geldiler. 1886'da Sohum okrugu'nda (Abhazya), Fahrettin Çiloğlu'na göre 68.773 olan genel nüfus içinde 28.320[36], Hayri Ersoy (Siuktar)'a göre de 58.960 Abhaz kalmıştı[37].Bu 30 bin dolayındaki fark,30 bin kadar Samurzakan'ın,Ersoy tarafından Abhaz olarak,Çiloğlu tarafından da farklı değerlendirilmiş olmasından kaynaklanıyor olabilir. Her iki yazara göre 1926'da Abhazya'da 55.918 Abhaz bulunuyordu.

Oset sığınmacılar; Kars, Erzurum, Sivas, Yozgat, vd illere; Karaçaylılar Eskişehir, Afyon, Konya, Tokat (Reşadiye), Kayseri (Pınarbaşı),Sivas Yıldızeli,vd illere; Çeçenler; Sivas Yıldızeli, Konya (Beyşehir), Kahramanmaraş (Göksun), Mardin (Kızıltepe), vd illere; Dağıstanlılar; İstanbul, Yalova, Balıkesir, Sivas, Kahramanmaraş, Muş, Kars, Erzurum, Tokat, İzmir, Denizli, Çanakkale, Samsun, Trabzon, Kayseri , Sinop, Hatay vd. yerlere yerleştiler.

1877'deki Abhaz sığınmacılara ait bir mezarlık Kocaeli'nin Kandıra ilçesi Kefken mevkiinde, deniz kıyısında bulunmaktadır. Her yıl 21 Mayıs günü, bir Anıt Mezarlık haline getirilen bu yerde,Türkiye'deki Abhaz ve Kafkas (Adıge, vd) sivil toplum kuruluşları öncülüğünde toplanılmakta, dua edilmekte, gece ateş yakılarak ve denize çelenkler bırakılarak geçmişin üzücü anıları yaşatılmakta, ayrıca aynı gün İstanbul'da Üsküdar Kız Kulesi önünde toplanılıp sürgünde ölenler anısına Boğaz'a çelenkler bırakılmakta, daha başka yerlerde de benzeri etkinlikler düzenlenmekte, Çerkeslerin bulunduğu birçok ülkede de 21 Mayıs bir "Yas Günü" olarak anılmaktadır.

Adıge/Çerkesler,2010 ve 2011 yılları 21 Mayıs günlerinde,21 Mayıs 1864'ü,yaniYas Günü'nü,İstanbul Taksim Meydanı'ndan başlayan,İstiklâl Caddesi boyunca sloganlar eşliğinde süren ve Galatasaray'daki Rusya Federasyonu (RF) Başkonsolosluğu önünde sona eren yürüyüşlerle anmış ve soykırımı inkâr eden Rusya Federasyonu yönetimini kınamışlardır.Çerkesya yurtseverleri adlı bir Çerkes grubu da RF Başkonsolosluğu önüne soykırımı ve RF politikalarını kınayan bir siyah çelenk bırakmıştır. Rusya Federasyonu ise,Çerkeslere soykırım uygulandığı iddialarını kabul etmemektedir.

Bu anmalar her yıl düzenlenen bölgesel etkinlikler olan Kafkas İlkbahar Şenlikleri'nde de sürdürülmektedir. Buralarda da günün anlamına ilişkin konuşmalar yapılmakta,müzik,dans ve tiyatral gösteriler sunulmaktadır.Ayrıca her yıl,sürgünde ölenler ve Anayurt şehitleri adına Çanakkale'nin Biga ilçesinin Hacıköy ve Kocaeli Merkez ilçesinin Uzuntarla köylerinde anma toplantıları yapılmakta, İstanbul'un tanınmış eski mevlithanlarından, Adıge folkloru derlemecisi ve Adıgece mevlidi Adıge makamı dışında, Türkçe makama uyarlayıp kayda geçiren ve çoğaltan Adıge-Şapsığ asıllı Hafız Fahrettin Abatay (Guser)'in (doğ.1934) sesi ve daha başka hafızların, ayrıca her yıl Adigey'den gelen hafız ve konukların katılımı ile törenler yapılmakta ve Adıgece Mevlid okunmaktadır (Abhazlar, Adigey, Krasnodar Kray,Şapsığ Ulusal Rayonu,Şapsığlar).

GENEL ÖZET
?
21 Mayıs 1864; 300 yıl süren Kafkas - Rus savaşlarının sona ermesi ve Kuzey Kafkas halklarının sürgüne zorlanmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra Çerkes toplulukları dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır. Sürgün süreci içerisinde birçok insan hayatını kaybetmiş, sürüldükleri topraklarda ise hastalık, açlık ve yoksulluk gibi problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.

Sürgün yolunda çekilen çileler, yolda telef olanların feci durumları Trabzon'daki Rus konsolosunun, tehcir işlerini idare etmekte olan General Katraçef'e yazdığı raporda şöyle anlatılır: Türkiye'ye gitmek üzere Batum'a 70,000 Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kişi ölüyor. Trabzon'a çıkarılan 24,700 kişiden şimdiye kadar 19,000 kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63,900 kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110'000 kişi arasında her gün vasati 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul'a götürülen 4650 kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım." İşte bu suretle peş peşe sürüp gelen felaketlerin ve musibetlerin darbeleri altında inleyen ve eriyen bu kahraman ve faziletkar milletin bedbaht bakiyesi de Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Suriye, Irak gibi daima tehlikeye maruz bulunan ve daima emniyetsizliğin hükümran olduğu yerlere iskan edilmiştir.

Modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan Çerkes sürgünü (Henze, 1986: 247) esnasında deniz gibi kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç bîilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp taşıma kapasitesinin çok üzerinde biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. 1864 Mayısında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı.

Çerkes Soykırımı 20 Mayıs 2011 tarihinde Gürcistan parlamentosunun oybirliğiyle aldığı bir kararla Gürcistan tarafından resmen tanındı. Böylece Çerkes soykırımı,bağımsız bir devlet tarafından resmen uluslararası gündeme taşınmış oldu.

13 Mayıs'tan 25 Mayıs'a kadar (Kaffed Çerkes Soykırımının anmasını 25 mayısta samsun'da yapmıştı) Çerkes Aktivistler tarafından Soykırım eylemi düzenlenmiş. Antalya-Burdur-Afyon-Eskişehir-Ankara-Bolu-Düzce-Sakarya-İzmit-İstanbul-İzmit-Sakarya-Düzce-Bolu-Çankırı-Çorum ve Samsun istikametinde otostop çekerek 2 ekip halinde soykırımı bindikleri tüm araçlara ve indikleri yerde gördükleri herkese anlatmışlardı.[38] 13 Mayıs'ta Canberk, Kadir, Gizem ve Gökhan'ın eylemiyle başlayan süreç devamlılık oluşturarak 3 ekim de başlayan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yönelen Soykırımı Tanıyın hareketini doğurmuştu.[39] Bu hareket kendini büyüterek çalışma gruplarına bölünmüş ve ilk olarak Antalya'da açılan stanttan sonra Sakarya'da 3 günlük ve 5 günlük toplam 8 gün süren Çerkes Soykırımı Tanınsın Stantları açıldı[40] daha sonra İstanbul Avrupa yakasında Galatasaray Lisesi önünde [41] ve İstanbul Anadolu Yakasında Kadıköy - Bahariye caddesinde stantlar açılarak imza toplanmıştı [42] Gelişen süreçte Sochi Olimpiyatlarının da etkisiyle canlanan Çerkes aktivizmi kendine yeni dinamikler kazanıyor.