22.03.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
MERT İNAN
Atatürk’ün ölümünden sonra CHP içinde başlayan tartışmalar ve İkinci Dünya Savaşı sonrası şekillenen yeni dünyada, Demokrat Parti’nin doğumu gerçekleşiyordu. Celal Bayar, 1946-1950 arasında ana muhalefet lideri olarak eski partisine karşı zaman zaman sertleşen bir muhalefet yürütmeye başlamıştı. Bayar, DP’nin Ocak 1947’deki ilk kongresinde seçim kanununun değiştirilmesini, aynı kişinin hem cumhurbaşkanı hem parti başkanı olamamasını, antidemokratik yasaların kaldırılmasını istiyordu. 1950 seçimlerinde oyların yüzde 53’ünü alan DP büyük bir seçim başarısı elde ederek tek başına iktidara gelmişti.
Cumhuriyet döneminde iktidarın ilk kez el değiştirdiği seçimlerden sonra Celal Bayar, 22 Mayıs 1950’de cumhurbaşkanı seçildi ve DP genel başkanlığından çekildi. 27 Mayıs 1960’a kadar bu görevde kalan Celal Bayar için kara günler, askeri müdahalenin ardından başlayacaktı.
27 Mayıs sabahı Çankaya Köşkü’nde kendisini teslim almaya gelen subaylara karşı direnmeye çalışan 77 yaşındaki Celal Bayar, ceketinin cebinden tabancasını şakağına dayarken, ölümün kıyısından askerler tarafından kurtarılmıştı. DP yöneticileriyle birlikte tutuklandığında ‘Vatana ihanet’ ve ‘Anayasayı ihlal” suçlamasıyla Yassıada’da, Yüksek Adalet Divanı’nda yargılanan Bayar, Yassıada’da tutuklu olduğu sırada, ‘Düşükler Yassıada’da filmine tepki gösterip kemeriyle intihara teşebbüs etse de ikinci kez kurtarıldı.
Yöneltilen suçlamalar
4 Ekim 1960 tarihinde başlayan yargılamalarda Refik Koraltan ve Şemi Ergin’in hatıra defterlerinde Bayar’ı suçlayıcı ifadeler kullandıkları ortaya çıkınca yazılanlardan dolayı herhangi bir üzüntü ve şikâyeti olmadığını söylüyordu.
Bayar’ın suçlandığı diğer bir konu ise ‘Köpek Davasıydı’. İddiaya göre, Celal Bayar’a, Afgan Kralı Muhammet Zahir Şah tarafından hediye edilen ‘Bastı’ adındaki tazı, dönemin Tarım Bakanı Nedim Ökmen’in emri ve fazla fiyatla Atatürk Orman Çiftliği’ne satılmış, 20 bin lira tutan meblağ Çeşme’nin Mursallı köyündeki Bayar’a ait inşaata bağış olarak gönderilmişti. Bu dava Anayasayı İhlal Davası ile birleştirilmiş ve Celal Bayar 4 yıl 2 ay, Tarım Bakanı ise 5 yıl ağır hapis ve memuriyetten mahrumiyet cezasına çarptırılmıştı. Bayar’ın sanık sandalyesine oturduğu bir diğer dava, 6-7 Eylül Davası olmuştu. İzmir ve İstanbul’da gayrimüslimlere yönelik saldırının Hükümetin bir tertibi olduğu ileri sürülüyordu. ‘Topkapı ve Kayseri Olayları’ olarak bilinen hadiselerde suçlamalara maruz kalıyordu.
Türkiye’nin 3. Cumhurbaşkanı 15 Eylül 1961’de idama mahkum edildiğinde 78 yaşındaydı. Bu karar toplumda tepki ve tartışmalara neden olurken Bayar’ın cezası Millî Birlik Komitesi tarafından yaşam boyu hapse çevrilmiş ve Yassıada’dan Kayseri Cezaevi’ne nakledilmesine karar verilmişti. Hastalığının ilerlemesi üzerine, 14 Şubat 1962’de tedavi için Ankara’ya getirilen Bayar 5 gün sonra yeniden Kayseri’ye götürüldü. 1963 yılının ilk aylarında Celal Bayar’ın sağlık nedenleriyle Cumhurbaşkanı tarafından affı gündeme gelirken cezası, 6 aylık bir süre için ertelendi. Bayar, nihai olarak 22 Mart 1963’te tahliye edildi.
Karşılamaya gelenler tutuklandı
23 Mart günü Kayseri’den Ankara’ya gelen Celal Bayar’ı, büyük bir konvoy ve kalabalık karşıladı. Bu coşkulu karşılama tepkilere neden oldu, aleyhte gösteriler Adalet Partisi (AP) binası ile Bayar’ın yerleştiği evin ve Yeni İstanbul gazetesinin taşlanmasına kadar varmıştı. 80 yaşındaki Bayar, Ankara’ya girişinde 50 Adalet Partili milletvekili tarafından karşılanıyor, Ankara caddelerinden geçtiğinde yol boyunca kalabalık hiç azalmıyordu. O kadar çok ‘kurban’ kesilmişti ki, kana bulanan beyaz arabasından inen Bayar’ı, başka bir araçla yola devam etmek zorunda kalmıştı. Ancak Bayar’ın tahliyesi ve bu karşılama ertesi gün Ankara’yı karıştırdı. Yüksek Askerî Şura bir bildiri yayınlayarak ‘27 Mayıs ruhunu ve milli birliği zedelemeye matuf bu olaylara karşı tedbir’ açıklaması yaptı. Bayar’ı karşılayan 22 kişi ise tutuklanırken, fotoğraf çektiren Meclis Muhafız Alayı’ndan 12 er hakkında 5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Bayar, ziyaret edebilir korkusuyla Anıtkabir kapatıldı. İstanbul’da üniversiteli gençler toplanıp Bayar’ı okullarının önünden geçirmeyeceklerini, sabırları taşarsa 27 Mayıs’taki gibi ikinci kez isyan haklarını kullanacaklarını bildirdiler.
Ankara’da ise ‘Milli vicdanın, mahkum ettiği bedbahtlara karşı 27 Mayısı koru, bugün saat 17’de Zafer Meydanı’na gel’ çağrısı yapan 5 bin üniversite öğrencisi, “Sehpaya”, ‘’Mehmetçik geliyor” “Vatan haini” “Kayseri’ye” diye tempo tutarak Kızılay’da önce Adalet Partisi genel merkezi ve Celal Bayar’ın evini taşladı. Olaylar gece de sürerken, bina içindeki AP’liler linçten zorlukla kurtarılmıştı.
‘Vatikan’ın rolü’ iddiası
Araştırmacı yazar Aytunç Altındal, o yıllara ait bir iddiayı gündeme getiriyordu: “Celal Bayar ile Roncalli’nin dostluğu Türkiye tarihindeki bir ilke de imzasını atmıştır. Celal Bayar eski dostu Roncalli Papa seçilince Vatikan’a giderek onu bizzat makamında kutlayan ilk Türk ve Müslüman devlet başkanı oldu. O güne kadar hiç bir Müslüman devlet başkanı, Papa’nın ayağına gitmemişti. Bu sürpriz ziyaret Vatikan ile Türkiye arasındaki ilişkilerde Ortodoks alemine karşı bir gözdağı olarak kabul edildi. Papa da bu olağanüstü dostluğu karşılıksız bırakmadı. 1960’da yapılan askeri darbede Yassıada’ya gönderilen ve daha sonra da idama mahkum edilen Celal Bayar’a çok anlamlı bir jest yaptı. Türk Silahlı Kuvvetleri adına Celal Bayar’ı idama mahkum eden Sıkı Yönetim Mahkemesi idamdan bir kaç saat önce idamdan vazgeçti. Bir gece önce Ankara’ya gelen ve bizzat Papa 23. John’un mesajını ileten bir Kardinal, darbeci subaylara Celal Bayar idam edilirse Papa’yı ve tüm Katolik alemini karşılarında bulacaklarını en sert dille bildirdi. Sonuçta zavallı Adnan Menderes ve arkadaşları asıldılar, komitacı Celal Bayar daha uzun yıllar yaşadı...”
Yassıada duruşmalarında avukatlık yapan Hüsamettin Cindoruk ise Milliyet için yaptığımız bir söyleşide Altındal’ın iddialarını yalanlayarak, “6-7 Eylül olayları 27 Mayıs’tan sonra Menderes ve diğer bakanların aleyhine kullanıldı. Ancak dönemin Rum Patriği Athenagoras mahkemede siyasilerin yağma kalkışmasında parmağı olmadığını söyledi. Maalesef Yassıada mahkemelerinden siyasiler aleyhine mahkumiyet kararı çıktı. İdam sürecine giden yolda birtakım dış etkenler devreye girmiş olabilir. Celal Bayar’ı idamdan kurtaran kişi Cevdet Sunay’dı. ‘Bayar’ı Vatikan kurtardı’ iddiaları doğru değil. Hem yaşlı olması hem de Cumhurbaşkanlığı makamı göz önünde tutuldu. Fatin Rüştü Zorlu, Cumhuriyet tarihinin en önemli Dışişleri Bakanları’ndan biridir. Kıbrıs için çok önemli diplomatik girişim ve hizmetleri olmuştur. 1959’daki Zürih ve Londra antlaşmaları ise Lozan ve Montrö’den sonra en büyük başarımızdı” ifadelerini kullanmıştı.
DÜNYAYI SARSAN ÖĞRENCİ HAREKETİ
Kırk yıl önce, 22 Mart 1968’de, Paris’in batı banliyölerinden biri olan Nanterre’de, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası tarihin önemli olaylarından bir yaşandı. Fransız basını ve politikacıların ‘68 olayları’ diye tabir ettiği olaylar başlamıştı. Paris’te bulunan Amerikan Ekspres şubelerine karşı bir saldırıya karıştığı söylenen aşırı sol bir öğrencinin tutuklanmasına karşı bir protesto düzenlendi. Bu öğrencinin 300 arkadaşı bir amfide toplantı düzenleyip akşam Üniversite Konsey odasını işgal etmeye karar verdiler. Bu girişim Nanterre öğrencilerinin huzursuzluklarını ilk gösterişleri değildi. Tam bir sene önce öğrenciler ile polis arasında üniversitede yurtlarında kızların yapabildiği ama erkeklere yasak olan serbest dolaşım meselesi üzerinde çatışmalar çıkmıştı. 16 Mart 1967’de, yurtlarda kalan 500 kişinin oluşturduğu bir grup, kısıtlayıcı üniversite kurallarının yürürlükten kaldırılması çağrısı yapıyor, 21 Mart’ta, hükümetin talebi üzerine polis öğrenci yurdunu ablukaya alıyordu. Ancak 22 Mart sabahı polisler kendilerini birkaç bin öğrenci tarafından çembere alınmış buldular. Başlayan olaylar birkaç hafta sonra savaştan bu yana en büyük öğrenci hareketine, ve daha önemlisi neredeyse bir ay boyunca 9 milyon işçinin katılımıyla uluslararası işçi hareketinin tarihindeki en büyük greve yol açacaktı. Fransa’da başlayan ‘68 olaylarının can alıcı noktası işçilerin greviydi. 68 olayları kısa zamanda dalga dalga tüm Avrupa ve Türkiye’de de yayıldı.