20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ VE BUGUNKİ BEN
-Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine…
CAN YÜCEL
ÖLÜM VE OĞLUM
Ölüm ve oğlum
Ne yaman çiğköfteymiş ki bu ölüm
Şalgam suları iniyor şakaklarımdan
ben hala susuyorum
Gözlerimle taşlarcasına bir kör kuyuyu...
Nerde kaldı bire saka kuşu
Su gibi bildiğin o su kasidesi?
Ve dudaklarımı sevsinler
bir barut bulutuyla sanki
ortadan biçilmiş bir güneş
Aynı çığlığı mı ezberleyecek dersin
akşamcılar akşama tövbe edinceye dek
Düzayaktı Attar A'met Efendiden Kartal Baba Tekkesine
Bu seferki yolum ise
ardımdan gelen kolun
ölüsıra yürüyen
kilden, kirloz bir bayrak
epiy de yokuş üstelik
ve giderayak
Sırtına vurmuş yada
buruşuk bir şipka biberini
Meyvahoşa koşturuyor
mork çizmeleriyle bir kırkayak
Nasıl koşturduysa tulumbacılar eskiden
yeşil karga tulumbalarını yangına
Yandım diye böğürmüşüm
Böğrüm yiyince böğrümden
o çiğköfteyi
YANDIM
Öylebi kuşaktık ki biz oğlum
yine de sen ölüyorsun
boynuna sarılınca ben
Ve o domuz var ya İncildeki
cümle günahı yüklenip
uçuruma atlayan domuz
Biz öyle bilem olamıyoruz...
Meşksiz aşklarla senlerin
başına tacettiğimiz
o güzelim elmayı
Utanmadan o ulusal
akbabamıza sunuyoruz
kellerinizle birlikte
Bu gidişle korkarım
bi tek ses kalacak bizden
tıkırtısı farenin
Kendi tahta kuyruğunu kemiren
Cama vurulmuş güneş kırıldı
Nar daneleri döküldü suya
Yandım diye böğürüyorum
Ama bu kırkayak oynunda
Öyle yakın ki ölümle oğlum
Uyak oluvermişler adeta
Ben ne demeye hala
Sözümona bir inci gibi
Acının yanardağ bardağında
Kendi kendime eriyim?
Oysa bu dünya denen ağacın
Türkiye denen çatağında
Öyle bir oğul var ki oğul
Ölüme değil, ölüme
Yaşanmaya bi ölüm bal
Cama vurulmuş güneş kırıldı
Nar daneleri döküldü suya
Gayrı adam oldu diye babam
Oğlum beni sevse ya
CAN YÜCEL
BİR EŞİ OLMALI İNSANIN
Bir eşi olmalı insanın:
Bakarken yüreğinin kabardığı, gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı…
Âşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp, şükürler etmeli Yaradan’a.
Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne,
Bir eşi olmalı insanın:
Varlığını hissedebilmek için parmakları titremeli, incitirim korkusuyla.
Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü.
Kramplar girmeli midesine, onsuzluk aklına geldikçe!
Bir eşi olmalı insanın:
Rüzgâr onun kokusunu getirmeli, yağmur onun sesini.
Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için.
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi.
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi.
Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli.
Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Bir eşi olmalı insanın:
Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini, tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu…
Güven duymalı, her şeyiyle.
Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli, tüm düşüncelerinden arınmış olarak.
Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı…
Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da…
Bir eşi olmalı insanın:
Sabah yolcularken işine, içi acımalı, daha yollarken özlemeye başlamalı.
‘Seni şimdiden özledim.’
Bir eşi olmalı insanın:
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla.
Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı.
Aşkla karşılamalı, hasretle sarılmalı boynuna, özlemle koklayıp öpmeli, yıllarca uzak kalmışçasına!
Bir eşi olmalı insanın:
Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın;
bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında.
Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı,
daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli.
Bir eşi olmalı insanın:
Cennetten köşe almışçasına: Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı.
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı.
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın.
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim…
CAN YÜCEL
BİRAZ DEĞİŞTİM
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Değiştim
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim
Sorun değil
Elbet Alışırım
Biraz alıştım.
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Alıştım!
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarım
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim
iki arada bir derede duyguya alışıyorum
Bir yanım bırak diyor bir yanıma,
Diğer yanım kesin değil! Henüz tanıştık
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor,
bir yanım tanıyamadım daha
Samimi değil
Bir hayli kırıldım
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime
Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım
Aslında ne sana, ne olanlara
Kendime kırgınım!..
Maziye hiç değil, âna kırgınım
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına
Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara
Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna
Bir hayli kırgınım
Beni ben kırdım oysa
İyi değilim.
Galiba yoruldum
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum.
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!..
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum.
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık
Ki seni sorgulamamasını nasıl beklerim?!..
Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı
Sana bakan yanımsa toprakla aynı
Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin!
Gözlerim yorgun
Dudaklarım, dudaklarım hissiz
Dokunulmadan geçen yıllar bana çok ağır
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz
Söyleyemediklerini söylesen de şimdi
Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır!
İsteyerek değil
Çok çalıştım
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine
Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen,
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için çok çalıştım.
Daha önce de gitmiştim
Kendi isteğimle
Anladım ki daha önce sevmemiştim!
Çok çalıştım inan
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye
Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya
Ve alışmaya kendime
Bu göz gözü görmez dumanlı halime
Çok alışmaya çalıştım hem de çok.
Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da
Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala
Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum.
Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor
An be an çöküyor, insanın içindeki güç
Işığı sönüyor
Beyaza dönüyor rengi git gide
Hissizleşiyor.
Ne yormak istedim Seni,
Ne de yormak kendimi
Çok çalıştım
Gitmeye de kalmaya da
İkisi de aynı acı, ikisi de rezil
Daha önce de gitmiştim
Ama böyle kalarak değil
Böyle kalarak değil.
CAN YÜCEL
UNUTMA
Yüreğinde bir ismin imzası var
Ve sen onu silemezsin
Söküp atamazsın ne kadar uğraşsan da
Seninle beraber büyür ıcındekı sızı
İlk önce onu hissedersin başkasına dokunduğunda
Unutma!
Bir kere sevdin mi uzun uzun yanarsın
Sitemler.. öfkeler birikirken içinde
Sen azalırsın.
Dilinde küfür elinde kadeh eksik olmaz
Günler böyle geçer. alışırsın…
Unutma!
Sabahlar artık gecikir.
İster sağa dön ister sola
Gözüne uyku değil gidenin hayali gelir…
Kendini şiirlere verirsin
Elin sigaraya gider her on dakika da bir
Fena zehirlenirsin.
Unutma!
Bir süre güvenmeyeceksin kimseye
Kendine sığınacaksın
Aşk konuşulduğunda sen susacaksın
Of’larla ah’larla başlayacaksın her cümleye
Çevrende senden başka herkes haksız olacak
Senin haklılığınsa çaresiz gidecek çöpe..
Unutma!
Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın
Biri seni bulacak…
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan
Biraz ürkeceksin.
Ne kadar dirensen de nafile
İnsansın sonuçta seveceksin….
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara
Gavura kızıp da oruç bozulmaz
Sök at kafandan acaba’ları!
Bir kemik aynı yerden
İki defa kırılmaz..
Artık kararmaz gecelerin.
Bir daha yaşlar akmaz gözünden.
Sabahların gecikmez.
Kim bilir ağladığın günlere gülersin
Bir defa öldün ya zamanında?
Bir daha ölmezsin…
CAN YÜCEL
SENİNLE YAŞLANMAK İSTİYORUM
Seneler Geçsin,
Sen Beni bil ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğun kadar dostlarının,
Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki, Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Sen çok dertlenip, içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki ,paramız olunca sevinelim.
Güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek.
Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuklarımız olmalı,
Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın.
Ve ben söylenerek sıranı almalıyım.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
Söylenerek yumurta kırmalısın.
Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken,
Her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
Mutluda olsa, Kötüde olsa,
Yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı.
Saçlara düşünce yada gidince aklar,
Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, Her sabah cinayetle uyanılmayan,
Sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip,
Sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize,
Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Öyle sevmelisin ki beni,
Bu yazdıklarım korkutmamalı seni,
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Bir gün bu hayatı bırakıp giderken,
Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
Birbirimiz sevmenin gururu olmalı
Her şeyde.
CAN YÜCEL