87 yaşındaki İngiliz sanatçı David Hockney’nin Paris’teki Fondation Louis Vuitton’da açılan ve sanatçının şimdiye dek düzenlenen en kapsamlı sergisi olan ‘David Hockney 25’, yalnızca bir retrospektif değil.
Yaşam boyu süren yaratıcı bir enerjinin ve sanatla kurulan içten bir ilişkinin kutlaması aynı zamanda.
Sergi, bir sloganla başlıyor: “Do remember they can’t cancel spring” – (Unutma, baharı iptal edemezler).
Günümüzde belki de en çok hatırlamamız gereken mesaj bu.
Fondation Louis Vuitton’un 10. yılı için Suzanne Pagé, Sir Norman Rosenthal ve François Michaud küratörlüğünde açılan sergi, 400’ün üzerinde yapıtla sanatçının 1955’ten 2025’e uzanan kariyerini kapsıyor.
Ancak ilginç olan şu: Hockney, serginin ilk odalarında erken dönem işlerine değil, son 25 yıldaki üretimlerine yer verilmesini istemiş.
2000’lerden itibaren iPad ile yaptığı çizimler, video enstalasyonları ve pandemide Normandiya’da geçirdiği dönemde doğayla baş başa yaptığı resimler...
Hepsi yaşam enerjisinin altını çiziyor.
Hatırlayacaksınız, ‘Baharın Gelişi, Normandiya, 2020’ başlıklı serisi İstanbul’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde de sergilenmişti.
David Hockney, pandemi sürecinde tam 116 eser üretmişti.
Teknolojiye uzak kalmak yerine, onu ustalıkla sanatına entegre eden sanatçı, iPad ile resim yapmanın aslında yağlı boya ya da karakalemden farksız olduğunu söylüyor.
“Bu araçları kullanabilmek için önce geleneksel teknikleri bilmeniz gerek” diyor.
1980’lerde polaroid kolajlarla başladığı deneysel yolculuğunda, 1990’larda faks makineleriyle, 2000’lerde ise iPhone ve iPad’le ilerlemeye devam etti.
David Hockney, hâlâ sabah erken kalkıp altı saat boyunca çalışan bir sanatçı.
Fiziksel olarak zaman zaman yardıma ihtiyaç duysa da, zihinsel enerjisi yerinde ve bu enerji eserlerine yansıyor.
Özellikle sergideki “Play Within a Play Within a Play and Me With a Cigarette” adlı otoportre, onun zamanla kurduğu derin ilişkisini, ironisini ve neşesini bir arada sunuyor.
Sergide, Van Gogh’tan William Blake’e, Matisse’ten Fragonard’a uzanan etkiler hissediliyor.
Renkler daha doygun, doğa daha canlı, insan figürü daha içten…
Son dönem işlerinde Edvard Munch’un melankolisiyle Hockney’nin neşesi iç içe geçiyor.
‘After Blake: Less is Known than People Think’ gibi işler ise sanat tarihine hem saygı hem de oyunla yaklaşan zihinlerin ürünü.
Serginin bulunduğu müzenin mimarisi de en az içerik kadar etkileyici.
Frank Gehry imzalı Fondation Louis Vuitton binası, camdan yapılmış dev yelkenleriyle dikkat çekiyor.
LVMH’nin patronu Bernard Arnault’nun sanat dünyasında daha önemli bir yer kazanmasına neden olan Paris’teki Fondation Louis Vuitton 2014 sonunda açıldı ve Paris’te neredeyse Eyfel Kulesi kadar ilgi çeken bir yer haline geldi.
Frank Gehry, bu yapıyı tasarlarken ilhamını öncelikle 19. yüzyıl Fransız cam bahçe pavyonlarından ve Jardin d’Acclimatation’un tarihinden aldı.
Gehry, hem mimariyi doğayla buluşturmak hem de hafiflik, şeffaflık ve hareket hissi vermek istedi.
Hockney ve Gehry’nin dostluğu da bu sergiyle bir kez daha vurgulanıyor.
David Hockney, daha önce Frank Gehry’nin de portresini yaptı.
Peki ama bu sergide diğer dikkat çeken ünlü portresi kime ait?
Harry Styles.
Hockney, Styles’la stüdyosunda ilk tanıştığında kim olduğunu bilmese de, müzisyenle güçlü bir bağ kurmayı başardı.
Çünkü Hockney’nin gözünde herkes potansiyel bir figür, bir renk, bir ışık demek.
Ünlü ya da değil, önemli olan insana duyduğu merak.
Bugün Paris’teki sergide, bu merakın izini sürebiliyorsunuz.
Temmuz’da 88. yaşını kutlayacak olan Hockney, renkli giysiler içinde, elektrikli tekerlekli sandalyesinde galeri salonlarında gezerken, hâlâ bir çocuk gibi heyecanlı.
Yanında hemşireleri, elinde kolası ve sigarası…
David Hockney’nin sanatı bize şunu hatırlatıyor: Dünya ne kadar karmaşık, insanlar ne kadar endişeli olursa olsun, renkler var, ışık var, ilkbahar var. Çünkü baharı kimse iptal edemez.
‘David Hockney 25’ sergisi, Paris’te Fondation Louis Vuitton’da 31 Ağustos’a kadar devam edecek.