Prof. Dr. Mahmut Özer

Prof. Dr. Mahmut Özer

mahmutozer2002@yahoo.com

Tüm Yazıları

Henry Kissinger ‘Liderlik: Dünya Stratejisiyle İlgili Altı Ders’ kitabında Konrad Adenauer, Charles De Gaulle, Richard Nixon, Enver Sedat, Lee Kuan Yew ve Margaret Thatcher örneklerinden yola çıkarak liderliğin farklı boyutlarını kapsamlı bir şekilde ele alıyor (Runik Kitap, 2022). Altı dersi bu liderler üzerinden örneklendiriyor ve Adenauer’de alçakgönüllük stratejisini, De Gaulle’de irade stratejisini, Nixon’da denge stratejisini, Sedat’da aşkınlık stratejisini, Yew’de mükemmellik stratejisini ve Thatcher’de ise ikna stratejisini derinlemesine tartışıyor. Kissinger bu liderleri neden seçtiğine ise kitabın başında değiniyor: ‘…İstikameti savaşla kaybolmuş bir dünyayı miras alan bu liderler ulusal amaçları yeniden belirlediler, yeni pencereler açtılar ve geçiş sürecindeki bir dünyanın yeni bir yapı kazanmasına katkıda bulundular’ (sh.18). Kissinger’in değerlendirdiği liderlerin yaşadıkları dönemler dünyada savaşların, kırılmaların, dolayısıyla büyük dönüşümlerin yaşandığı dönemlerdi.

Haberin Devamı

Bir toplum liderlere neden ihtiyaç duyar sorusunun cevabı Kissinger’a göre yukarda ifade edilen çerçevede gayet açıktır: ‘…Beşeri kurumlarda-devletler, dinler, ordular, şirketler, okullar-insanların bulundukları yerlerden daha önce hiç bulunmadıkları ve bazen belki de hiç ulaşamayacaklarını düşündükleri yerlere varmalarına yardımcı olmak için liderliğe ihtiyaç vardır…’(sh.13). Liderlerin ortaya çıktıkları dönemler hep geçiş dönemleri olmuştur. Bir başka deyişle, ‘Liderlik özellikle değerlerin ve kurumların önemini yitirdiği, iyi bir geleceğin ana hatlarının tartışmalı olduğu geçiş dönemlerinde en gerekli şeydir’ (sh.14). Liderler  ‘mümkün görünenin dış sınırlarında’ dolandıkları için bu geçiş dönemini önceden anlarlar (sh.490). Ve geçiş döneminin cesaret ve kararlılık gerektiren yükünü yüklenirler. Bu nedenle onlar rutinin adamları değildir.

Dolayısıyla liderler kritik dönemlerde toplumlarının umutsuz görünen sorunlarına çözümler üretir, bunun direncine ve maliyetine karşı durabilme cesareti gösterir ve sonunda da toplumlarını dingin limanlara taşırlar. Kissinger dönemler değişse de liderlerin değerlendirilmesindeki temel ölçütün sabit kaldığının altını çiziyor: ‘vizyon ve adanmışlıkla koşulları aşmak’ (sh.534)

Haberin Devamı

Kissinger bir taraftan altı lideri kapsamlı bir şekilde değerlendirirken diğer taraftan ortak özelliklerini de belirlemeye, vizyonlarının, cesaret, kararlılık ve adanmışlıklarının arka planına ışık tutmaya çalışıyor. Kissinger bu bağlamda değerlendirdiği liderlerin (Lee hariç) öncelikle dindar bir tarzda yetiştirilmiş olmalarına dikkat çekiyor: ‘…Kendi kendini kontrol hususunda idmanlı olmak, hatalar üzerinde düşünmek ve geleceğe yönelmek. Bu dini alışkanlıklar, kişinin kendi kendisine hâkim olması ve uzun vadeli bir bakışı tercih etmesi özelliklerinin aşılanmasına katkıda bulunmuştur. Bunlar devlet adamlığının iki temel özelliğidir. Bahsettiğimiz liderlerin de bu nitelikleri sergilediğini görürüz.’ (sh.517)

Liderlerin bir diğer ortak özellikleri ise geçiş döneminin karmaşıklığı nedeniyle toplumlarına karşı açık olmaları ve doğrudan bir ifade tarzı kullanarak geçiş dönemlerinin acı gerçeklerini dile getirerek toplumlarını ikna edebilmeleridir (Sh. 517). Dolayısıyla kısa vadeli, taktik avantajlarla ilgilenmezler, tam tersine odaklandıkları, büyük dönüşümün kendisidir (sh.514). Toplumlarına hitap eden doğrudan ifade tarzını seçtikleri için ‘Ülkelerinin kaderini anketlerle sınanmış, odak gruplara yönelen retoriğin eline teslim etmemişlerdir’ (sh.518). Günlük siyasetin basit titreşimleriyle oyalanmak yerine büyük resmin adımlarıyla ilgilenirler. Toplumlarına karşı açık oldukları kadar cesur ve kararlıdırlar: ‘Altı lider de cesur davranabiliyordu. Yurtiçi ya da uluslararası koşullar kesinlikle elverişsiz göründüğünde bile ulusal önemi ağır basan meselelerde kararlılıkla harekete geçiyorlardı…’(sh.518).

Haberin Devamı

Kararlılıkları aynı zamanda yaptıkları dönüşümlerin maliyetlerine dayanabilmelerinde de ortaya çıkar, çünkü bu konuda da tam mutabakat arama yerine doğru bildikleri yolda ilerlerler. Dolayısıyla, ‘…tartışma, uyuşmazlık, gerçekleştirmeye çalıştıkları dönüşümlerin kaçınılmaz bir yan etkisiydi’ (sh.519). Diğer taraftan, Kissinger’e göre bu tarih yapmanın da bir bedeliydi: ‘…Hem hükümette görev yaptıkları dönemlerde hem sonrasında, bu altı lideri herkes seviyor ya da politikalarını benimsiyor değildi. Her seferinde direnişle karşılaştılar, kimi zaman onurlu amaçlar uğruna sergilenen bir direnişti bu, kimi zamansa seçkin muhalif isimlerin itirazları söz konusuydu. Tarih yapmanın işte böyle bir bedeli vardır’ (sh.520).

Kissinger, liderlerin en büyük destekçisi ve tamamlayıcısı olan yakın çevrelerindeki çoğu zaman görünmeyen dinamik bir ekibin varlığına özel vurguda bulunur: ‘…Liderin yakın çevresinde bulunan böyle dinamik bir ekip liderin dayanma gücünün belirgin tamamlayıcısıdır, onun yolculuğunu destekler ve karar oluşturma sürecindeki ikilemleri yumuşatır. Liderler çevrelerindeki insanların nitelikleriyle göklere de çıkabilir, yerin dibine de geçebilir.’ (sh.14)

Geçiş döneminin zorlukları ve belirsizlikleri liderlerin derin düşünmesini talep eder. Bunun için de yalnızlığa ihtiyaç vardır. F. Scott Fitzgerald’a atfedilen veciz bir söz vardır: ‘hiçbir büyük fikir bir toplantıda doğmamıştır’. Kissinger de liderleri besleyen, ancak görünmez bir ortak özelliklerine, yaşamlarındaki yalnızlığa, yani yalnızlığı tercihlerine dikkat çeker: ‘Bu liderlerin hepsi de yalnızlığın önemini anlamıştı. Sedat hapishanede tefekkür alışkanlıklarını güçlendirmişti, Adenauer da ülke içindeki sürgünü sırasında bir manastırda kaldığı dönemde yapmıştı aynı şeyi. Thatcher önemli sonuçlar doğuran en büyük kararlarının bazılarını sabahın erken saatlerinde tek başına belgelerini incelerken almıştı. De Gaulle’nin ücra Colombey-les-Deux-Eglises köyündeki evi, hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmişti. Nixon sıklıkla Beyaz Saray’dan ayrılır, Eisenhower Yönetim Binası’na, Camp David’e ya da San Clemente’e çekilirdi. Bahsettiğimiz liderler özellikle büyük kararlar öncesinde ışıklar, kameralar ve komuta etmenin gündelik dayatmalarından uzakta, sükûnet ve tefekkürden yararlanırdı’ (sh.519).