20.09.2022 - 15:36 | Son Güncellenme:
milliyet.com.tr
Bir Roma kasabasının bir kısmını ortaya çıkaran arkeolojik kazıda kafası kesilmiş düzinelerce iskelet bulundu. Birleşik Krallık'ın Aylesbury kentinin yakınlarındaki Fleet Marston'da yapılan kazı, HS2 yüksek hızlı demiryolu üzerinde çalışmalar sürerken gerçekleştirildi.
Arkeologların bölgedeki büyük mezarlıkta ortaya çıkardığı 425 cesedin yaklaşık 10'da birinin başları kesilmişti. Birçok örnekte kesilen başlar ölülerin bacaklarının arasına ya da ayaklarının yanına yerleştirilmişti.
Arkeologlar, bunun geç Roma dönemi için "seyrek rastlanan ama normal bir cenaze töreni" olabileceğini ya da bu cesetlerin suçlulara veya toplumdan dışlanmışlara ait olduğuna dair bir işaret olabileceğini belirtti.
Independent Türkçe'nin aktardığına göre, 50 kişilik ekip ayrıca zarlar, çanlar, kavanozlar, sikkeler, broşlar ve gıda mayalamaya dair kanıtlar da ortaya çıkardı. Projenin üst düzey yöneticisi Richard Brown şunları söyledi: "Kazı hem bu Roma kentinin özelliklerinin net bir şekilde belirlenmesini sağlamak hem de sakinlerinin çoğuyla ilgili çalışma yapmak açısından önemli."
Brown, kazının "Buckinghamshire'ın Roma dönemindeki nüfus haritasını ortaya çıkarmaya" katkı sağladığını söyledi. Buluntular, arkeologları Fleet Marston'ın dinin, kumarın ve içkinin günlük hayatın parçası olduğu bir ticaret bölgesi olduğuna inanmaya yöneltti.
1200'den fazla sikkenin yanı sıra kaşık, iğne ve broş gibi ev eşyalarının kalıntıları da keşfedildi. Mezarlık, türünün Buckinghamshire'daki en büyük örneği oldu. Londra'daki St James's Gardens gibi Hristiyan topraklarından çıkarılan cenazelerin aksine HS2'nun kazı alanında bulunan cesetleri yeniden gömmesi gerekmiyor. Cesetler ileri incelemeler için depoda tutuluyor.
Bir HS2 yüklenicisi adına çalışan Cotswold Archeology ve Oxford Archeology (Copa) tarafından yapılan kazı bir yıldan uzun sürdü. Fleet Marston, 2018'den beri Londra ve Birmingham arasındaki demiryolunun ilk ayağının güzergahında, HS2 tarafından incelenen 100'den fazla arkeolojik alan arasında yer alıyor.
HS2 Ltd'nin kültürel miras bölümünün başkanı Helen Wass şunları söyledi: "HS2 arkeoloji programı, Britanya'nın zengin tarihiyle ilgili daha fazla bilgi edinmemizi sağladı. Fleet Marston'daki büyük Roma mezarlığı, Fleet Marston sakinleri ve daha genel anlamda Roma Britanyası hakkında ayrıntılı fikirler edinmemizi sağlayacak. Ortaya çıkarılan tüm insan kalıntılarına kıymet, özen ve saygı çerçevesinde muamele edilecek ve keşiflerimizi toplumla da paylaşacağız."
Bununla birlikte, 10 milyar sterlinlik tartışmalı yüksek hızlı demiryolunu eleştirenler, HS2'yu halkla ilişkiler adına yanıltıcı propaganda yapmakla suçladı. Bu eleştirmenlere göre yeni keşifler, tarihi yerlerin üzerinden "buldozerle geçildiği" sırada duyuruldu.
Stop HS2 (HS2'yu Durdurun) kampanya ekibinden Joe Rukin geçen yılki bir dizi kazının ardından The Independent'a şunları söylemişti: "Arkeolojik buluntuların ortaya çıkması kaçınılmazdı ama burada suç, var olduğu bilinen çok sayıda alanın gerektiği gibi araştırılmaması ve uygun keşifler yapılmaksızın üstlerinden buldozerler geçilmesi. Bu, kayıp köylerin ya da Roma yerleşim yerlerinin olduğu bilinen bölgelerde bile yapılıyor."
Runkin sözlerine şöyle devam etmişti: "En iyi yaptıkları şeyi yapıyorlar, yani PR. Bu da son derece olumsuz olaylarla, yani yok ettikleri tüm bu alanlarla ilgili lafı çevirmeleri ve bunu olumlu gibi göstermeleri anlamına geliyor."
HS2, gömülü arkeolojik bilgileri belirlemek için kapsamlı araştırmalar yürüttüğünü, Historic England ve yereldeki yetkili uzmanlarla birlikte çalıştığını bildirmişti. "Dikkat çeken arkeolojik alanlara itinayla" yaklaşıldığı ifade edilmişti.
Öte yandan İsrailli araştırmacılar geçtiğimiz Aralık ayında, antik Caesarea limanı açıklarında bir gemi enkazında bulunan ve Roma döneminden kalma 1700 yıllık yeşil taşlı bir altın yüzük sergilediler.
İsrail Antik Eserler Kurumu (IAA) yaptığı açıklamada, yüzüğün üçüncü yüzyıl Roma sikkelerinin yanı sıra bronz bir kartal heykelciği, kötü ruhları kovmak için kullanılan çanlar, çanak çömlek ve komik maskeli bir Roma pantomimus heykelciği arasında bulunduğunu söyledi.
Yetkili makam, nispeten sığ sularda bulunan lir oymalı kırmızı bir değerli taşın da, ahşap bir geminin gövdesinin kalıntılarından çıkartıldığını belirtti.
Uzmanlar, yeşil taşlı kalın sekizgen altın yüzüğün, omuzlarında bir koç veya koyun olan bir tunik içinde genç bir çoban şeklindeki "İyi Çoban" figürünü taşıdığı görüşünde.
İyi Çoban, Hz. İsa'nın koyunları için canını veren İyi Çoban olarak tasvir edildiği bir figürdür. İyi Çoban birden fazla İncil'de çokça görülen ve tartışılan bir simge.
IAA'nın madeni para departmanında İyi Çoban yüzüğünü araştıran küratör Helena Sokolov'a göre, yüzüğün ait olduğu Caesarea kenti, üçüncü yüzyılda Roma imparatorluğunun yerel başkentiydi ve buradaki liman Roma'nın faaliyetleri için kilit bir merkezdi.
Sokolov, İsa'yı sevecen bir çoban olarak tasvir eden, sürüsüne bakan ve ihtiyacı olanlara rehberlik eden erken dönem Hıristiyan sembolizmine ait olduğunu ve bunu bir yüzük üzerinde bulmanın çok nadir olduğunu söyledi.
Üçüncü yüzyılda, Hristiyanlığın en eski merkezlerinden biri olduğu zamanlarda, limanın etnik ve dini açıdan zengin doğası da göz önüne alındığında, yüzüğün muhtemelen Caesarea'da veya çevresinde faaliyet gösteren bir Romalıya ait olduğu düşünülüyor.
AFP'ye verdiği demeçte Sokolov, "Bu, Hıristiyanlığın henüz başlangıç aşamalarında olduğu ancak özellikle Caesarea gibi karışık kültürlü şehirlerde büyüdüğü ve geliştiği bir dönemdi" dedi.
O zamanlar Hıristiyanlık "yeraltı" forumlarında yayılıyor olsa da, Roma imparatorluğunun İsa'nın etrafındakiler de dahil olmak üzere yeni ibadet biçimlerine nispeten hoşgörülü olduğunu ve bu nedenle imparatorluğun zengin bir vatandaşının böyle bir yüzüğü takmasını makul bulduğunu söyledi.
IAA dalgıçları, Roma dönemine ait buluntuların yanı sıra, 14. yüzyıldan kalma Memlük dönemine ait yaklaşık 560 sikkelik bir hazineyi de ikinci bir batıkta keşfettiler.
NASA'nın Glenn Araştırma Merkezi'nde mühendis olan Kevin Magee, yaptığı açıklamada, "Fırtınalar ve dalgalar, muhtemelen Erie Gölü'nde gemilerin batmasının bir numaralı nedeni. Aslında, Erie Gölü'nün dünyanın hemen hemen her yerinden, hatta Bermuda üçgeninden bile daha fazla gemi enkazı yoğunluğuna sahip olduğunu düşünüyoruz" dedi.
Erie Gölü'nün altında gizlenen en eski batık, 1829'da kaybolan 47 metrelik bir yelkenli olan Lake Serpent. Daha sonra gölün bilinen en derin enkazı Sir CT Van Straubenzie geliyor. Erie Gölü'ndeki tam batık sayısı bilinmiyor. 500 ila 2 bin 500 arasında batık olduğu tahmin edilirken, kaşifler ve araştırmacılar şu ana kadar 277 batık gemiyi doğrulayabildi.
Dev göl, birçok geminin derinliklerinin altında kaybolduğu 1700 ile 1800'lerde kürk ticareti sırasında önemli bir rota haline geldi. En eski batık olan Lake Serpent, Eylül 1829'da Erie Gölü Adaları'na 100 kilometrelik bir yolculuk için Cleveland'dan ayrıldı hedefine asla geri dönemedi.
Mürettebatın cesetleri Kaptan Ezera Wright ve kardeşi Robert karaya vurdu ancak gemi 2018'e kadar kayıptı. Bölgeyi tarayan arkeologlar bir geminin kalıntılarını buldu ancak bunun efsanevi Lake Serpent olup olmadığından emin değillerdi.
Geminin tarihi kayıtlarını inceleyen ekip, kaybolmadan önce yığınlarca kaya parçası taşıdığını öğrendi ve dalgıçlar söz konusu gemideki yükü tespit etti. Geminin tarihi kayıtlarını inceleyen ekip, kaybolmadan önce yığınlarca kaya parçası taşıdığını öğrendi ve dalgıçlar söz konusu gemideki yükü tespit etti.
Yaklaşık 900 yıl önce bir Haçlı şövalyesine ait olduğuna inanılan bir kılıcın, İsrail'in kuzey kıyılarında amatör bir dalgıç tarafından bulunduğu açıklandı.
Bir metrelik kılıç, Shlomi Katzin tarafından keşfedildi ve yetkililere teslim edildi. Deniz organizmalarıyla kaplı kılıcın, kumların yer değiştirmesinden sonra yeniden ortaya çıktığı düşünülüyor.
İsrail Eski Eserler Kurumu (IAA), kılıcın temizlendikten ve analiz edildikten sonra halka arz edileceğini söyledi. IAA'nın Hırsızlık Önleme Birimi Müfettişi Nir Distelfeld, "Mükemmel durumda korunan kılıç, güzel ve nadir bir eser. Bir Haçlı şövalyesine ait olduğu açık" dedi.
Müfettiş Distelfield, "Sizi 900 yıl geriye, şövalyeler, zırhlar ve kılıçlarla dolu farklı bir çağa götüren böyle kişisel bir nesneyle karşılaşmak heyecan verici." ifadelerini kullandı.
IAA'nın Deniz Arkeolojisi Birimi'ne başkanlık eden Kobi Sharvit, kılıcın bulunduğu Carmel sahilinin, kıyı boyunca yüzyıllar boyunca süren denizcilik faaliyeti süresince fırtınalar sırasında gemilere barınak sağladığını söyledi. Sharvit, "Bu koşullar, çağlar boyunca ticaret gemilerini cezbetti ve geride zengin arkeolojik buluntular bıraktı" dedi.
Kılıcın hikayesine dair ise Sharvit şunları söyledi: "Belki de bir Haçlı gemisi fırtınadan kaçarken bir şövalye tarafından yanlışlıkla denize atılmıştır. Ya da belki de teknenin tamamı neredeyse bin yıl önce battı ve geri kalanını henüz bulamadık."
İsrail Eski Eserler Kurumu, şnorkelle yüzen antika hırsızlarının toplu halde denize ineceği endişesiyle eserin tam olarak nerede bulunduğunu söylemiyor. Söz konusu alanın, 4 bin yıl önce Tunç Çağı'na kadar uzanan bir demirleme alanı olduğu belirtildi.
Haçlılar, ortaçağda Roma Katolik Kilisesi tarafından onaylanan ve Haçlı Seferleri olarak bilinen bir dizi dini savaş başlattı. Haçlı seferlerinin en bilineni, Doğu Akdeniz'de Kutsal Toprakları Müslüman yönetiminden almayı amaçlayan seferlerdi.
İspanya kıyılarında yüzen iki amatör dalgıç, Batı Roma İmparatorluğu'ndan kaldığı anlaşılan, büyük bir hazine keşfetti. 1500 yıllık hazine büyük bir altın sikke yığınından oluşuyor. Luis Lens Pardo ve César Gimeno Alcalá isimli dalgıçlar Akdeniz’in sahil kasabalarından Xàbia'da aileleriyle tatil yaparken önemli bir keşfe imza attı.
Çöp toplama amacıyla serbest dalış yapmaya karar veren ikili, Portitxol Körfezi'nin dibinde hazinenin parıltısını gördüğünde şoke oldu. Yerel basına konuşan Lens Pardo, buldukları hazineden 8 altın parayı kıyıya çıkardıklarını aktardı. İkili, paraları önce biraz temizlediklerini ve biraz deniz suyuyla birlikte bir cam kavanoza koyduklarını söyledi.
Dalgıçların buluntuyu yetkililere bildirmesinin ardından Soler Blasco Arkeoloji ve Etnoloji Müzesi’nden bir arkeolog ekibi, hazinenin tamamını çıkarmak için harekete geçti.
Kazı çalışmalarında 53 altın sikkeden oluşan büyük bir hazine gün yüzüne çıkarıldı. Her bir sikkenin ağırlığı, 4,5 gram ölçüldü. Sikkeler, Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşte olduğu M.S. 364 ve 408 yılları arasına tarihlendi.
Sikkeler çok iyi korunduğu için arkeologlar üzerlerindeki yazıları kolayca çözümleyebildi ve tasvir edilen Roma imparatorlarını belirleyebildi.
I. Valentinian adına üç sikke, II. Valentinian adına 7 sikke, I. Theodosius adına 15 sikke, Arcadius adına 17 sikke, Honorius adına da 10 sikke tespit edildi. Sikkelerden birinde hangi imparatorun tasvir edildiği ise anlaşılamadı.
Buluntular arasında ayrıca, bakırdan yapılmış üç çivi ve kurşun kalıntıları yer alıyordu. Arkeologlar bunların, altınları koruyan sandığın parçaları olduğunu düşünüyor. Hazine, Avrupa’da bulunan ve Roma İmparatorluğu’ndan kaldığı belirlenen, en büyük altın sikke koleksiyonlarından biri oldu.
Arkeolog ekibinin lideri Jaime Molina Vidal, buluntuların aynı zamanda bir bilgi hazinesi olduğunu ve Batı Roma İmparatorluğu'nun son aşamasına ışık tutabileceğini söyledi. Zira uzmanlar bu altınların, Batı Roma İmparatorluğu'nun son döneminde yaşanan şiddetli güç mücadeleleri sırasında bilerek saklanmış olabileceğini düşünüyor.