28.12.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Kapı açılır açılmaz mis gibi taze çiçek kokuları geliyor burnuma. Tam karşımda büyük kahverengi bir çalışma masası. Masanın tam önündeki sehpada da çiçek dolu bir vazo. Güzel kokunun kaynağı bu vazo olmalı diye düşünerek, birkaç adım daha atıyorum. Masanın yanındayım. Üzerinde de bir şeyler karalanmış küçük bir not defteri. Çayına, kahvesine attığı bir kutu tatlandırıcı. En son karıştırdığı evraklara hiç dokunulmamış.
Burası 7 Ekim'de katıldığı bir toplantıda kalp krizi geçirerek vefat eden Hilal Ambalaj'ın sahibi sanayici Nurullah Gezgin'in çalışma odası. Odayı nasıl bıraktıysa öyle duruyor. Herşey yerli yerinde...Yaşarken olduğu gibi. Var gibi..
İstanbul Sanayi Odası eski başkanlarından Gezgin'in vefatından sonra kızları Meral Gezgin Eriş ve Banu Gezgin Özay ile şirketin Sefaköy'deki merkezinde buluşuyoruz. Gezgin'in en büyük kızı Fatoş İdil Gezgin ise şirkette çalışmadığı için o gün aramızda yok.
Eriş ve Özay ile sohbete başlıyoruz. Onlar da düşüncelerimi doğrular gibi.. "Babamızı hâlâ var gibi kabul ediyoruz. Aldığımız bir karar bu. Babamız zaten günlük işlerden uzaktı. Zaman zaman seyahatlere giderdi. Şimdi biz onu seyahatte kabul ediyoruz. Haftada bir yönetim kurulu toplantısı için gelirdi. Biz yine sanki o varmış gibi toplanıyoruz. Odasını aynen çalışıyormuş gibi muhafaza ediyoruz" diyorlar.
Aynı zamanda İKV eski başkanı da olan Eriş, babasıyla 20 yıl omuz omuza çalışmış. Özay'ın ise şirkette 12 yılı dolmuş. Babalarının vefatından sonra yönetimde küçük bir değişiklik olmuş. Eriş anlatıyor:
"Babam yönetim kurulu başkanıydı. Ben murahhas aza, Banu ise yönetim kurulu üyesiydi. Babamın vefatından sonra ben murahhas azalıkla birlikte yönetim kurulu başkanlığını da üstlendim. Yönetimde tek değişiklik bu oldu. Ablamızın iki oğlu eğitimlerini tamamladılar. Başka şirketlerde çalışarak tecrübe kazandılar. Ocakta bizimle çalışmaya başlayacaklar. Bundan çok memnunuz, çünkü yeni kan, yeni enerji çok önemli."
'Vicdanlı olun'
Eriş şöyle devam ediyor: "Babam bazı yönetim ilkeleri konusunda çok katıydı. İşe başladığımda bana bazı tavsiyelerde bulunmuştu. 'İnsanlara karşı vicdanlı ol' demişti. Vicdan çok kapsamlı bir söz ve bizim için vazgeçilmez bir ilke. 'Para kazanmayı değil, işinizi iyi yapmayı hedef alın. İşinizi iyi yaparsanız zaten iyi para kazanırsınız. Ama sadece parayı hedeflerseniz işinizde hatalar yapabilirsiniz' derdi. Bir başka tavsiyesi de mutlaka dürüst olmamız gerektiğiydi. 'Uzun vadede kazanan siz olursunuz' derdi. Takıntı derecesinde prensipleri vardı. Çalışanların ücretlerini yarım saat gecikmeyle aldıkları vaki değildir. Kamuya olan sorumluluğunu hiç geciktirmedi, aksatmadı. Biz de bu prensiplerle büyüdüğümüz için bundan başka türlü bir şey yapmak aklımıza gelmiyor."
'Bizim motivasyonumuzdu'
Her ikisine de "Babanızın sizi en çok etkileyen yönü neydi?" diye soruyorum.
Banu Gezgin Özay yanıtlıyor: "Beni en çok etkileyen tarafı hayata dönük oluşuydu. Dinamik bir beyne sahipti. Şirketin stratejik hedeflerinden, çiftliğe bir ördek almaya kadar her gün için gerçekleştirmeyi arzu ettiği hedefleri vardı. Bunlara son derece konsantre yaşadı. Bu tip bir insan insana hayattan zevk almayı öğrettiği gibi müthiş de bir motivasyon sağlıyor. Çok demokratik bir babaydı. Seçimlerimizde bizi hep serbest bırakırdı, ama çok da iyi bir kılavuz oldu. Çünkü geniş bir öngörüye sahipti. Oldukça da pratikti. Bir çocuk için gelişmeye çok sağlıklı bir ortam yarattı. Bizi serbest bıraktığı için kendimizi geliştirme imkânı bulduk."
Meral Gezgin Eriş'in yanıtı ise şöyle:
"O kadar kendi ayaklarımızın üzerinde durmamızı isterdi ki, okul tercihlerimize hiç müdahale etmezdi. 'Derslerin iyi gidip gitmemesi sizin probleminiz. Çünkü kendi hayatınızı biçimlendiriyorsunuz' derdi. Mesela ilkokulu bitirdiğimde gireceğim yabancı okulu da kendim seçtim. Daha 11 yaşında bir çocuktum ve bana 'kendi tercihini kendin yap" demişti. Ben de Avusturya Lisesi'ne karar vermiştim." Eriş Üniversiteyi Avusturya'da okumuş. O dönemden bir anısını anlatıyor:
"Üniversitede işletme ve ekonomi eğitim aldım. İhtisaslaşmada 13 ayrı dal vardı. Birini seçecektim. Babama önerisini sordum. Bana yine "kendi tercihini kendin yap" dedi. Ben de ona "Tamam tercihimi yapacağım ama sen bir işadamısın. Önerin önemli" dedim. O zaman bana şöyle bir soru sordu: "Sen hayatta vagon olmaya mı niyetlisin lokomotif olmaya mı?" "Tabi ki lokomotif olmaya" diye yanıt verince şöyle dedi:"Eğer lokomotif olmaya niyetliysen hangi bölümde okuyacağına kendin karar vermelisin. Eğer vagon olmaya niyetliysen o zaman sana yardım ederim" dedi.
Banu Gezgin Özay, "Hatırlıyorum da biz üç kardeş, yüzmeyi kendi kendimize öğrendik. Boğazın sularına atıldık ve cebelleşerek yüzmeyi öğrendik. Tarzı buydu. Ama gözü sürekli üzerimizdeydi. Bunu uzun süre bilmedik" diye tamamlıyor.
'100 defa dünyaya gelsem yine de Ayşe...'
Eriş, otoriter bir baba olarak tanımlıyor. "Biz babamızdan korkar, saygı duyardık. Ama tüm otoritesine rağmen her şey de konuşulurdu. Bir de bizim çok önemli gördüğümüz babamızla annemizin arasındaki diyologdu. Annemize çok saygı gösterirdi. Hayatını hep onunla paylaştı. Herşeyini anlatırdı. Annemiz (Ayşe Gezgin) ev kadınıydı. Akşam geldiği zaman işte ne yapmış, politikada ne yapmış, sanayi odasında ne yapmış herşeyi annemizle paylaşırdı. 'Ben yüz defa dünyaya gelsem Ayşe ile evlenirdim' derdi. Ayrıca erkek çocuğu da olsun isterdi, ama sonraları 'Bak gerek yokmuş, baksana bizim kızlara' diye de takılırdı" diyorlar.
Nurullah Gezgin'in torunlarıyla da arası çok iyi olduğunu belirten Eriş şöyle anlatıyor:
"Torunlarıyla arkadaştı. Bir örnek vereyim. Sakız çiğnemek bizim yetiştiğimiz zaman tabuydu. Babamın yanında sakız çiğnediğimi hatırlamıyorum. Çirkin bir şeydi ve yakışmazdı. Sokaktan abur cubur alınmasına izin vermezdi. Ama torunlarının ellerinden tutup bakkala gittiğini, onlara sakız ve meşrubat aldığını bilirim. Hepimiz nasıl olur böyle bir şey diye şok olmuştuk. Torunlar da ona çok düşkündü. İki büyük torun, kız arkadaşları grubunu alıp çiftliğe dedelerini ziyarete giderlerdi. Babam da kızlara not verirdi. Şu biraz fazla esmer, şu biraz kilolu diye."
Babalarıyla beraber yapmaktan en çok keyif aldıkları işin 'sanayicilik' olduğunu ve fabrikaya yeni bir makine alındığında beraber karşısına geçip seyrettiklerini anlatan Eriş kardeşler, Nurullah Gezgin'in adını yazacakları bir kitap ve kuracakları eğitim vakfıyla yaşatmayı amaçlıyor.
Eriş, "Babam için 'Bir sanayicinin Öyküsü' adında bir kitap hazırlığı içindeyiz. Babamın sanayiciliği aynı zamanda Türkiye'de sanayileşmenin de öyküsü gibi" diyor. Gezgin'in eğitime çok önem verdiğini hatırlatan Eriş, "Eğitime yaptığımız destekleri artık kurumsal bir yapıda gerçekleştirmek istiyoruz. 'Nurullah Gezgin Eriş Eğitim Vakfı'nı kurma hazırlığı içindeyiz. Bu sayede daha çok öğrenciye ulaşabileceğiz" diye ekliyor.
Türkiye'nin en eski sanayicilerinden, İstanbul Sanayi Odası (İSO) eski Başkanı Nurullah Gezgin, vefat ettiği gün TASİAD'ın (Teneke Ambalaj Sanayicileri ve İşadamları Derneği) toplantısına katılmıştı. Gezgin, aynı toplantıda fenalaştı. Toplantıda küçük kızı Banu Gezgin Özay'la yan yana oturuyorlardı.
Özay, unutulmamak üzere belleğine kazınan o anıyı şöyle anlatıyor:
"Unutamayacağım tek an babamla son bakışmamız oldu. Her şey beraber gittiğimiz o toplantıda oldu. Bir anda oldu bitti. Yanımda oturuyordu. Elimi tuttu ve bakıştık. "Baba iyi misin?" dedim. Cümlemi bitiremeden kötüleşti. Ölümü babamıza hiç konduramadık, çünkü çok sağlıklı biriydi.
Birdenbire oldu."
Meral Gezgin Eriş ise babasıyla ilgili hiç unutamayacağı bir anısını şöyle anlatıyor:
"Babamın vefatından bir hafta önce onunla Manisa'daki fabrikadaydık. Başbaşa konuşmak istedi. İki saat konuştuk. Bana ailenin fertlerinden, işinden ne kadar memnun olduğunu anlattı. Bana bir takım tavsiyelerde bulundu. Resmen hesaplaşma yaptı. Bu hiç unutmayacağım bir anı olarak kaldı."
Nurullah Gezgin'in tabiata çok düşkün olduğunu hatırlatan Eriş, "Çiftliğini çok önemserdi. Çiftlik o varmış gibi yaşatılıyor. Yaşatılacak da. Aile içinde karar aldık ve bizden sonraki jenerasyon, onlardan sonraki jenerasyon da çiftliği yaşatacak" diyor.
Çiftliğin tam bir hayvanat bahçesi gibi olduğunu söyleyen Eriş şöyle devam ediyor: "Her türlü meyve ağacından tutun da zeytinliğe, değişik hayvan türlerine kadar her şey var. Atlar, değişik cinste koyunlar, keçiler, inekler var. Kanatlı hayvanların namütenai çeşitleri var. Çin ördeklerinden, kazlara kadar... Hatta bazı hayvan cinslerini eşleştirmek için çiftçiler hep babamı arardı. Biz de ona gene bir işler çeviriyorsun diye takılırdık."
Eriş kardeşlerle söyleşiyi Hilal Ambalaj'ın 1969 'da kurulan ilk fabrikasında yaptık. Fabrikada şu anda üretim yapılmıyor. Bina şirket merkezi olarak kullanılıyor.
Şirketin şu anda Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde dört fabrikası var. Eriş, fabrikanın kurulduğu yıllara ilişkin bir anıyı da şöyle anlatıyor:
"O dönem popüler Abdullah Efendi Lokantası vardı. Babam fabrikada yemekhane yaptırırken, o lokantayı örnek alarak döşemelere kadar aynı konforu sağlamaya çalışmış. Bazı sanayici arkadaşları 'ne gerek var' diye karşı çıksa da onları dinlememiş. O dönem sık sık bir sigara yakıp çalışanlarını yemek yerken seyreder, insanların hayatında bazı şeyleri değiştirdiğini düşünerek büyük keyif alırmış. O hep, 'sanayi insanları değiştirir' derdi."
Gezgin, 14 yılı 'Başkan' olmak üzere, toplam 22 yılla İSO Yönetim Kurulu'nda en uzun süreli görev yapan üyeydi. 1980'lerdeki başkanlığı sırasında yönetim kurulu üyeleri arasında dönemin TÜSİAD Başkanı Ömer Dinçkök, TOBB Başkanı Ali Coşkun ve İKV Başkanı Jak Kamhi de olduğu için Gezgin'e 'başkanların başkanı' deniyordu. Gezgin, geçen yıl İSO Yönetim Kurulu Üyeliği'nden ayrılmış ve 'Onur Üyesi' seçilmişti. İstanbul'da 1927'de doğan Gezgin, lisedeyken İstinye Tersanesi'nde çalıştı. Hukuk Fakültesi'nde okurken muhasebe tuttu. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra 1966'da Hilal Ambalaj'ı kurdu ve Türk ambalaj sanayiinin en büyük gruplarından birinin sahibi oldu. Yukardaki fotoğrafta, en büyük yardımcısı kızı Meral Gezgin Eriş ile birlikte...
BUSINESS
'İstanbul, New York'tan daha güvenli'
Genetik kodumu patronuma vermek istemiyorum
Mad - Max ülkesindeki Türkler
New York'ta eğitimi değiştirdi Nobelliler derneğine seçildi
'Baba, sanki varmışsın gibi'
Hey gidi 'Es es es ki ki ki' hey!
Popstar'a Zerrin Özer'le anaerkil denge ayarı
Bademler Kaliforniya'dan cin mısırı Arjantin'den
TBMM etik konusuna özen göstermelidir
Pazarı önce havan topuyla dövüyor, sonra giriyor...
Yılbaşı eşantiyon harcamaları 'gider' yazılabilir
Sermaye ihracına geçen Çinliler, şirket topluyor
Yılın adamı
Komedi dizisi Seinfeld'de 'ciddi' anlaşmazlık
Başbakan'a eski arkadaşından mesaj var
'600 milyon dolarlık paketiniz geldi!'
2004'ün armağanları Net Baba'dan
Gurur duymak isteyen bir ıslık çalsın...