MimarlıkMimaride “Metonim”

Mimaride “Metonim”

01.05.2023 - 05:15 | Son Güncellenme:

Nesnelerin doğrudan değil, bağlamsal temsili ve dolaylı olarak tanımlanmaları anlamına gelen “metonim”, mimaride de sıklıkla kullanılan bir olgu. Metonim sayesinde yapılar kullanıcılarına bazı mesajlar verebiliyor ve onlarla bağ kurabiliyor.

Mimaride “Metonim”

Şangay’daki Doğa Tarihi Müzesi hiç şüphesiz ki pek çok açıdan etkileyici bir yapı. Dış cepheleri deniz kabuğu formunda olan müzenin cam duvarları mikroskop altındaki bitki hücrelerini andırıyor. Doğaya adanmış bu yapının, tasarımındaki görsel referanslarını yeryüzündeki hem bitkisel (flora) hem de hayvansal (fauna) yaşamdan almasına şaşırmamak lazım. Ondan yaklaşık 9000 kilometre ötede, Paris’te yer alan bir diğer müze binasında ise, mimarlık bu defa yapının içinde ne olup bittiğine dair ipuçları veren bir araca dönüşüyor: 2012 yılında Louvre civarında açılan İslam Sanatları Müzesi, 18. yüzyıldan kalma avluda, tıpkı başın etrafında bazen kıvrılıp bazen dökülen altın rengi bir örtüyü çağrıştırıyor. Tüm bu yapıların kullanıcılarına metonimik bazı mesajlar verdiğini ve bu yöntemle onlarla bağ kurmaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Metonim, nesnelerin doğrudan değil, bağlamsal, temsili ve dolaylı olarak tanımlanması anlamına geliyor. Örneğin yolda giderken üzerinde ‘yatak’ işareti olan bir tabela gördüğümüzde metonimik olarak yakınlarda bir otel olduğunu düşünürüz. Metonimik yapılar da bu simgeler gibi bizlere bazı mesajlar verir. Tıpkı Zaha Hadid’in Londra Olimpiyatları için tasarladığı The Aquatics Center binasında olduğu gibi... Yapının çatı hattı sanki suyun hareket halinden alınmış anlık bir fotoğraf gibi büyük bir dalgayı temsil eder ya da okyanusun ortasından yavaşça sıyrılan bir deniz yaratığının stilize edilmiş hali gibidir. Kültür yapılarının cepheleri ve strüktürleriyle kullanıcılarıyla bağ kurma ihtiyaçları ve daha davetkar bir görünüme sahip olmaları sık rastlanan bir durum. Tam da bu nedenle dünyanın en popüler metonimik binalarının müze yapıları olması da hiç şaşırtıcı değil. Berlin’deki Mimari Çizim Müzesi’ne yolunuz düşecek olursa, yapının ana cephesinin betonarmeye kazınmış eskizler ve mimari çizimlerle kaplı olduğunu görürsünüz. Metonimle ilgili güncel eğilimleri ise en çok yeni yapı malzemelerine ve teknolojinin olanaklarına borçluyuz. Artık yapılara hayal edebilecek hemen her biçimin verilebilmesi mümkün. Tıpkı Frank Gehry’nin İspanya’nın Elciego kentinde tasarladığı Marqués de Riscal Şarapevi gibi... Yapının çatısını oluşturan mor titanyum malzemeyle biçimlendirilmiş girift şeritler, Rioja şarap şişelerinin folyo kapaklarını ve şarabın kendisini çağrıştırıyor. Mimarlık tarihi, metonimik yaklaşımın uzunca bir süre yapıların sadece plan şemasından okunabildiği veya gökyüzünden bakıldığında anlaşılabildiği pek çok örnekle dolu. 1930’da Moskova’da açılan Kızıl Ordu Tiyatrosu, Sovyet askerlerinin şapkalarına taktıkları kızıl yıldız formunda tasarlanmış, Londra’daki Royal Albert Hall’ın totaliter bir türevi olarak Bolşevik sembolizmiyle inşa edilmişti. 2. Dünya Savaşı sırasında, Alman Hava Kuvvetleri’ne ait avcı savaş uçaklarının Moskova’ya bombalar yağdırırken, tiyatronun yukardan görünüşündeki kusursuz beş köşeyi, bölgeyi bombalarken kendilerine yön veren bir pusula gibi kullandıkları söylenir. Zaman içerisinde metonimik yapılar sokak seviyesinden de okunur ve anlaşılır hale geldi. 1987 yılında Bangkok’ta inşa edilen Robot Building, kare kafası ve çanak antenden gözleriyle legodan yapılmış dev bir siberadam görünümüne sahip. Bank of Asia için inşa edilen Robot Building’in bu görüntüsünün ardında modern bankacılığın bilgisayarlaştığı mesajı gizliydi. Bilgisayarların oyuncak görünümlü bir robotla özdeşleştirilmiş olması günümüzden bakınca yapıya hayli naif bir izlenim verse de Bank of Asia binasının 20. yüzyılın teknolojik optimizmine adanmış bir anıt niteliğinde olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Çin’deki bir diğer banka binası ise ileriye değil, geriye doğru bakarak tamamen ters yönde bir mesaj verme kaygısı taşıyor. Çin’in Shenyang bölgesindeki genel merkezini barındıran The Fang Yuan binası, ortasında bir kare delik bulunan antik Çin parası görünümünde tasarlanmış. Bu yapıda kullanılan mimari metonim, sıradan insanlar için adeta bilinmezlerle dolu olan finans sektörünü biraz daha anlaşılabilir hale getirmeyi amaçlamış. Dinlerin ve ritüellerin her zaman sembolizmi ifade aracı kullanma yatkınlığından olsa gerek, kiliseler de tarih boyunca tıpkı müzeler gibi mimarideki metonimik yaklaşımlardan nasibini alan yapı tipolojilerinden biri oldu. Yüzyıllar boyunca katedraller örtülü bir metonimiyle haç biçiminde inşa edildi. Örneğin, Delhi’deki Bahai tapınağının lotus çiçeği biçimine sahip olması, Bahai öğretisinin tüm inanç sistemlerini kutsayan bir yaklaşım sergilemesi ve neredeyse bütün inanışlarda da lotus çiçeğinin kutsal bir anlama sahip olmasından kaynaklanıyor. Lotus çiçeğinin açılan taç yapraklarını andıran mermer duvarlar ruhsal aydınlanmayı sembolize ediyor. Yılda 4 milyon kişinin ziyaret ettiği bina, dünyanın en çok ziyaretçi alan yapılarından biri olma özelliğini taşıyor. Kopenhag’daki Grundtvigs Kilisesi ise kilise orgunun borularını andıran görünümüyle dini yapılardaki metonimik yaklaşımın iyi örneklerinden biri. Mimarideki metonimik mesajlar kimi zaman gizli oldukları kadar hüzünlü de olabiliyor. Ottawa’da açılan Kanada Ulusal Yahudi Soykırımı Müzesi Yahudiler’in kutsal saydığı altı köşeli yıldızın deforme edilmesi ve soyutlanmasıyla biçimlendirilen labirent şeklindeki betonarme duvarlarıyla ziyaretçilerini karamsar ve karışık bir ruh haline sokarak, bir yandan kayıp ya da unutulmuş olanı, öte yandan da mucize eseri var ve farkedilebilir olanı hissetmelerini sağlıyor.

Haberin Devamı
1/11

2/11

3/11

4/11

5/11

6/11

7/11

8/11

9/11

10/11

11/11

1- Zaha Hadid’in Londra Olimpiyatları için tasarladığı The Aquatics Center binası, büyük bir dalgayı ya da okyanusun ortasından yavaşça sıyrılan bir deniz yaratığını çağrıştırıyor.

2- Deniz kabuğunu andıran formuyla Sydney Opera House.

3- Museum of Islamic Art, Paris.

4- 1987 yılında Bangkok’ta inşa edilen Robot Building, legodan yapılmış dev bir siberadamı çağrıştırıyor.

5- Kopenhag’daki Grundtvigs Kilisesi kilise orgunun borularını andıran görünümüyle dini yapılardaki metonimik yaklaşımın iyi örneklerinden biri.

6- Museum of Architectural Drawing, Berlin .

7- Delhi’deki Baha’i tapınağının lotus biçimine sahip olması bu çiçeğin tüm dinlerde kutsal bir anlama sahip olmasından kaynaklanıyor.

8- Libeskind tasarımı Jewish Museum, Berlin.

Haberin Devamı

9- Frank Gehry’nin İspanya’nın Elciego kentinde tasarladığı Marqués de Riscal Şarapevi.

10- Natural History Museum, Shanghai.

11- The Fang Yuan binası, ortasında bir kare delik bulunan antik Çin parası görünümünde tasarlanmış.