27.11.2023 - 03:01 | Son Güncellenme:
Suha Özkan Hon. F AIA/ suhaozkan@yahoo.com - Onları anmak, çabalarını anımsatıp yeni kuşaklara sunmak da arta kalan bizlere düşüyor. Konu edinme süreçleri bağlamında, John F. C. Turner “İnşa Etme Özgürlüğü” (Freedom to Build) kitabı ile 1972 yılı sonrası ODTÜ Mimarlık Fakültesi tartışma ortamına değerli meslektaşımız Mete Turan getirmişti. Onu minnetle selamlamalıyız. O yıllarda hem devlet hem de meslek örgütleri, konut olsun, gecekondu olsun, baskı yaratan acil olguları “sorun” olarak görürlerdi. 1960 ve 1970 yıllarımızda bu iki önemli konuyu önyargılı tanımları ile konut konusunda, bize sunulanlar hep “konut sorunu” ve “gecekondu sorunu”ydu. Ne meslek örgütleri ne de kamu kesimi gecekondunun bir sorun değil, çözüm olduğunu bilmek istemediler. Oysa gecekonduda var olmak için birliktelik, sosyal dayanışma; barınak oluşturmak için düşük teknoloji, enkazlardan edinilip yeniden kullanılan yapı ögeleri ve birlikteliğin getirdiği “bir gecede” inşa kolaylığı vardı. Böylesine hızlı kentli olma sürecinde para toplayan aracı da yoktu ve bir konut akıl almaz düşük maliyetle oluşuyordu. Oluşumunun doğası gereği geçiciydi. Kamunun veremediğini, kentlerde gereksinilen iş gücüne katılmak ve yeni bir yaşam kurmak için gelenlerin kendi kaderlerini oluşturma çabasıydı. Çok kısa bir süre içinde kentsel konutların yer yer yarısı bu yapım süreçlerinde edinilmişti. Doğrudan kırdan gelen insanların doğa tutkusu ile yeşil ve yine doğal güçler gereği akıllı ve kolay yerleştirme ile gereksiz hafriyat yoktu. Üstelik yeni bir kentsel yaşam içindeki sağlık, eğitim ve iş gibi kamu olanaklarından yararlanma amacı ile gelen bu insanların en son isteyecekleri suç işlemekti. Doğrusu tüm kentlerimizde suç oranının en düşük olduğu alanlar olan bu yeni ve kayıt dışı yerleşme süreçlerini hem yöneticiler hem de meslek kuruluşları tümüyle ıskaladılar. Yalnız bizde gecekondu, Yunanistan’da “prospibika”, Doğu Asya’da “kampung”, Güney Doğu Asya’daki “basti”, Kuzey Afrika’da “bidon villes”, Mısır’da “formel olmayan yerleşmeler”, Güney Amerika’da “favela” ya da “barrio” türü yerleşmeler hep “emrivaki” (de facto) oluşumlar olarak hem hayret, hem de hayranlıkla izlenegeldi. Turner 1927 yılında Londra’nın ayrıcalıklı semtlerinden Kensington’da doğdu. Kent ilinde büyüdü. Mimarlık eğitimini de en seçkin mimarlık okulu olan Londra Mimarlık Birliği Okulu’nda (Architectural Association School of Architecture) yaptı ve 1954’te bitirdi. 1957’de Peru Depremi’nden etkilendi ve 30 yaşında vicdanın sesini dinleyip, gönüllü olarak, 8 yıl çalışacağı Peru’ya gitti. Deprem sonrası yaptığı çalışmalar onun tepeden aşağı otoriter ve zoraki uygulamalar yerine, konut uygulamalarının kökten yukarı insanların özgürce barınaklarını üretmesi fikrini yaptığı, o zamanın en etkili iletişim aracı olan kısa filmlerle duyurdu. Dünyada büyük destek buldu. ABD’nin yetkin bilgi odağı olan Boston’daki MIT ve Harvard okullarının Şehircilik Ortak Merkezi'nde çalıştı. Başat ABD ekonomi rejiminin karşıtı toplumcu söylemi ile etkin bir fikir önderi olarak iz bıraktı. John Turner ve izleyicileri bu oluşumun “inşa etme özgürlüğü” olduğunu savununca söylem değişmişti. “Toplum Tarafından Konut” (Housing by People) kitabı üç yıl sonra önceki kitabının savlarını pekiştiren bir katkı olarak gündeme girdi. Uzun süre toplumcu yaklaşımından dolayı, düşüncelerini ve ödün vermeyen tutumunu ilgiyle izlediğim Turner’la Aga Khan Mimarlık Ödülü yöneticisi olduğum ortamın ilk yılında, 1982’de tanıştım. Bana öncelikle ödülün mimarlığın geleneksel sınırlarını açan yepyeni bir yaklaşım getirdiğini kabul edip içten desteklediğini, mimarlık söyleminde yepyeni bir açılımın müjdesi olduğunu söyledi. Ama eleştirisi de vardı. 1980 ödül döneminde ödüllendirilen Jakarta Kampung İyileştirme Uygulaması’nın, bizdeki gecekondu benzeri kampungların yasal ve geçerli çözüm olduğunun kabulü önemliydi. Yine de uygulama yönetimi kamu denetiminde tepede başat olduğunu, insanların oluşumunda etkin yer almadıkları süreçleri candan benimsemeyecekleri konusunda uyarmıştı. Doğal olarak ondan ödüle aday göstermesini istedim. Yine Java Adası’nın doğusundaki Surabaya Kenti’ndeki Kampung İyileştirme Uygulaması’nı 1983 dönemi için önerdi. Surabaya Üniversitesi’nden Johan Silas’ın danışmanlığında ama tümüyle topluluğun özgür katımı ile ve kendi kaynaklarıyla katılımı ile Turner’ın özlediği tür, toplum içinde köklenmiş bir kentsel iyileştirme oluşumunu izledik ve 1983’te Aga Khan Mimarlık Ödülü’ne layık görüldü. Yıllar sonra 2011’de Mimarlar Odası’nın Ankara’da düzenlediği Toplum ve Mimarlık toplantısına katılan Silas deneyimlerini mimarlarımızla paylaştı. Kısa yoldan nitelikli düşünürlerin yaftalanması kolaylığından Turner da 93 yıllık uzun ve çetin yaşamı boyunca payını aldı. Her özel günü anımsayan candan bir dosttu. Yıllar boyu söyleştik yer yer dertleştik. O bir siyasal aktivist değil, içten bir demokrattı. Nitekim 1970’lerin en etkin yayın organı olan AD (Architectural Design) 1967’de zamanın gelişen toplumsal duyarlılıkla uyumlu “Demokrasinin Mimarlığı” (Architecture of Democracy) özel sayısı ile Turner 1963’ün yeni ufuklar açan Bernard Rudolfsky’in MoMA’daki “Mimarsız Mimarlık” (Architecture without Architects) sergi ve kitap çıkışının sürdürücüsü olarak nitelendirilmişti. Turner 1974 yılında AHAS (Mimarlık ve Konut Danışmanlık Hizmetleri) ortamını Bertha Turner ve Philip Stead ile birlikte kurdu ve neredeyse yarım yüzyılı aşkın bir süre özellikle toplumcu konut mimarlığı konusunda saygın ve alçak gönüllü ama çok etkin bir kuruluş olarak yer aldı. Çünkü arkasında neredeyse yüzyılı bulan ömrünün onurlu duruşu ile John F. C. Turner vardı. Onu bu yıl yitirdik. Görüşleri ve değiştirdiği “aktivist” tutumu ile öğretisi sürecek.
Rio de Janerio’da favellalar.