Son Güncellenme:
Dünya’nın birçok bölgesinde görmeye değer, birbirinden farklı konseptte birçok müze bulunuyor. Her biri modern yöntemlerle, birbirinden farklı şekilde inşa edilen veya tarihten kalan bu yapılar, kuşkusuz bambaşka ülkelerin kültürüyle tanışmanın en iyi yollarından biri. İskoçya’nın Glasgow kentinde açılan Riverside Müzesi ise dış mimarisi ve konsepti ile son zamanlarda adından sıkça söz ettiren yapılar arasında.
2013 yılında Avrupa Müze Forumu tarafından ‘’Avrupa’da Yılın Müzesi’’ ödülünü alan Riverside Müzesi, müzelerin sıkıcı olduğuyla ilgili teorileri yerle bir eden birçok özelliğe sahip. Sıkıcı ve sıradan düşüncesinin oluşmasında ise kuşkusuz yalnızca sanatsal tabloların, yazıtların veya heykellerin olduğu müzelerin oldukça etkisi var.Özellikle görenleri yalnızca dış mimarisi ile etkisi altına alan, fakat içeri girince esnemektan kendimizi alıkoyamadığımız müzelerden de dünyada onlarca var. Fakat Riverside Müzesi; gerek mimarisi, gerek konseptiyle müzeciliğin son yıllarda ne kadar gelişmiş olduğunu kanıtlar nitelikte.
20 Haziran 2011 yılında ziyaretçi kabul etmeye başlayan ve özellikle nostalji tutkunlarına hitap eden müze, dışarıdan bakıldığında zikzak olarak şekillenmiş bir mimariyle ön plana çıkıyor. Clyde Nehri’ne bakan ve 36 metre yüksekliğinde olan yapının her bir köşesinde, orijinal bir görüntüyle karşılaşmak mümkün. Bunun yanı sıra bina, iki ucundaki çıkış bağlantıları sayesinde nehri ve kenti birbirine bağlayan devasa bir form şeklinde ön plana çıkıyor.Ziyaretçileri Riverside Müzesi’nin kapısından içeriye girdiğinde bir yürüyüş yolu aracılığıyla kent ve nehir arasında geçiş yapabiliyor. Bu bağlamda bir ara bulucu görevi gören müze, aynı zamanda Clyde ile Kelvin nehirlerinin tam buluşma noktasında yer aldığı için, bir bakıma köprü görevi görüyor.
Zaha Hadid’in projesi olan bu orijinal yapının içerisinde bulunan her şey, alışılagelmişin aksine anıtlardan değil, ikon haline gelmiş tasarımlardan oluşuyor. Bu da artık daha güncel ve dikkat çekici tasarımlara ilgi duyan modern çağ çocukları için müzeyi yeterince ilgi çekici kılıyor.Binanın tepe noktası üstten bakıldığında ‘’S ‘’ formu çiziyor ve binadaki tüm pencerelerin yere kadar aynalı cam şeklinde olması, yapının en dikkat çekici özellikleri arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra, çatıdaki çinko paneller sayesinde bina 2 boyutlu bir görünüm kazanıyor. Geometrik bir karmaşıklığa ve orijinal materyallere sahip olan yapı, mimarisi ve içerisinde barındırdığı her bir tasarımla ziyaretçilerinin ilgisini çekmeyi ve onlara ilham vermeyi başarıyor.
Mükemmel bir mühendislik ürünü olarak nitelendirilebilecek Riverside Müzesi, içerisinde nostaljik birçok ilgi çekici tasarım barındırıyor. Bunlar içerisinde bisikletler, gemi modelleri, motosikletler, arabalar, otobüsler ve daha pek çok araç bulunuyor. Bu modellerin her biri ise şehrin kültürünü, mimarisini ve tarih boyunca yaşadığı gelişmeleri ziyaretçilere ilgi çekici bir şekilde yansıtmak amaçlı sergileniyor.Sayısı yaklaşık 3.000'i bulan koleksiyonlar, ziyaretçilerin o kadar ilgisini çekiyor ki; her birini incelemek ve hakkında bilgi edinmek için belli bir zaman ayırmak gerekiyor. Dolayısıyla, müzeyi tamamen sindirebilmeniz için birkaç gününüzü oraya vermeniz gerekebilir!