Son Güncellenme:
Gayrimenkul sektöründeki tecrübelerini ve akademik çalışmalarını sizlerle paylaşmaktan keyif alan Aylin İlgen sizler için yazıyor.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun geleneksel ertelenme süreci ile ilgili olarak son durum hakkında kafası karışanlar ve tam olarak yasal sorumluluklarını öğrenmek isteyenler için, durumu en başından bugüne ve ilgili hükümlerin güncel sorumlularına hitaben bu yazıyı hazırlama gereği duydum. Çünkü kamuoyunda yanlış bir algı mevcuttur. Kanunun bazı hükümleri ertelenmiş olabilir ancak 1 çalışanı dahi olsa az tehlikeli işyerlerini de kapsayan bazı yükümlülükler bulunmaktadır. Kanunun ertelenmesi ile işverenlerin tüm yükümlülükleri ortadan kalmış değildir. En önemlisi çalışan kişilerin, güvenliklerinin sağlanmasını istemeleri anayasal bir haktır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30.06.2012 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak 01.01.2013 tarihinden itibaren geçerli olmuştur. Kanun yürürlüğe girerken; 1 çalışanı dahi olsa tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri için belirtildiği tarihten itibaren, 50’den az çalışanı olan az tehlikeli işyerleri ve kamu işletmelerinde ise 01.07.2014 tarihinde geçerli olacağı belirtilmiştir. Bu dönemde daha önceki 4857 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler ile iş güvenliği uzmanlarının eğitimleri ve belgelerinin geçerliliği ile ilgili pek çok sıkıntı yaşandığından yasanın yürürlüğe girdiği tarihte A ve B sınıfı iş güvenliği uzmanı açığı bulunmaktaydı. Bu açığın kapatılması ve ilgili kanun maddelerinin aksamadan yerine getirilmesi amacıyla bir defaya mahsus olarak, C belgesine sahip olan uzmanların farklı meslek gruplarında sigortası yatmış olsa dahi 1500 prim gününü doldurmuş iseler direk B, 3000 prim gününü doldurmuş olanlara ise direk A sınıfı iş güvenliği uzmanlık sınavına girme hakkı tanınmıştır. B sınıfı uzmanlar ise başvurdukları tarihte 1800 prim gününü doldurmuş iseler direk A sınıfı uzmanlık sınavına girme hakkı kazanmıştır.Uygulamanın yanlışlığı geniş çevrelerden tepki çekmiştir. Örneğin, Fizik bölümü mezunu olan biri C sınıfı iş güvenliği belgesi aldıktan sonra kendi alanında iş bulamayıp bir işletmenin İK veya muhasebe bölümünde yıllarca çalışmış ve 3000 prim gününü doldurmuş ise iş güvenliği ile ilgili hiçbir tecrübeye sahip olmadan A sınıfı uzman olmaya hak kazanmış ve çok tehlikeli işyeri sınıfındaki işletmelerde uzman olarak çalışma imkanı bulmuştur. Oysa aynı yönetmelikte, A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olabilmek için B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesiyle en az dört yıl; B sınıfı iş güvenliği uzmanı olabilmek için ise C sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesiyle en az üç yıl fiilen çalışmış olmak şartı aranmaktadır.
Doğru ya da yanlış, bir defaya mahsus olan bu uygulama ile sektördeki A ve B sınıfı iş güvenliği uzmanı açığı kapatılmak istenmiştir. 6331 sayılı Kanun’un çıkması ile İş Güvenliği Uzmanlığı mesleği ülkemizde en popüler meslek olmuş ve yeni mezun olan ve kanunda belirtilen niteliklere sahip adayların yoğun talebi ile neredeyse her mahallede İSG Uzmanlık kursları açılmıştır.İşin 2 ilginç tarafı bulunmaktadır. Birincisi; kanunun çıktığı tarihte zor olan A ve B sınıfı uzman bulmaktı ama bir kerelik bir uygulama ile bu açık hızlıca kapatıldı. Ayrıca tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde alınacak önlemlerin ve uygulamaların daha kapsamlı ve maliyetli olmasına karşın bu işyerlerinde yasanın ilgili hükümleri uygulamaya konmuştur. Ancak talep edilenden daha fazla C sınıfı iş güvenliği uzmanı bulunmasına ve az tehlikeli işyerlerinde alınacak önlemlerin çok fazla maliyeti bulunmamasına rağmen sürekli erteleniyor olması dikkat çekicidir.Bu ertelemelerin diğer ilginç tarafı ise aynı tehlike sınıfında yer alan bir işletmede eğer 49 personel var ise tehlike yok ama 51 personel var ise tehlike vardır mı demek oluyor? Aynı kategoride hizmet vermekte olan işletmelerde, çalışan sayısı 50’nin altında olunca mevcut tehlike ve risklerin derecesi de azalmış mı oluyor? İşte bu sorular mevcut kanunun 2020’ye ertelenmesi ile ilgili makul ve mantıklı bir cevap bulabilirse anca kabul edilebilir. Ancak cevabını bilmekte olduğumuz bu haliyle işçilerin sağlığı ve güvenliği ne yazık ki güvence altında değildir.İş güvenliği kavramı bir zorunluluk değil bir felsefe, bir yaşam tarzı olarak toplumun tüm kesimlerince benimsenmesi gerekmektedir. Sadece işyerleri değil evimizde de dikkat etmemiz gereken durumları içermektedir. Örneğin sehpanın üzerine bir de sandalye koyarak perde asan veya gövdesinin yarısını dışarı sarkıtarak cam silen ev hanımları veya ev hizmetlileri için de geçerli bir kavram olması gerekmez mi? Az tehlikeli işyeri olarak kabul edilen 20 katlı 50 haneli bir apartmanda 1 tane apartman görevlisi çalışıyor olabilir. Ancak binadaki risklerin tespiti ve önlemlerin alınması o binada yaşayan 100’ün üzerindeki hane halkı için bir güvenlik tedbiri değil midir?
Tabi ki 1 çalışanı dahi olsa tüm işyerleri için iş güvenliği uygulamaları oldukça önemli bir konudur. Esas değinmek istediğim nokta da işte tam bu konudur. 1 çalışanı olan az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinin sorumlulukları ertelenen yasa ile uçup gitmedi; aksine 01.01.2013 tarihinden beri geçerlidir. Sadece yasanın ertelenmesi ile işveren ve işveren vekilleri, az tehlikeli işyerlerine denetim yapılmadığını bildikleri için sorumluluklarını yerine getirmekte ihmalkâr davranmaktadırlar. Bu nedenle İSG bir zorunluluk değil bir yaşam felsefesi olmalıdır diye vurgulamaktayım.Peki, az tehlikeli işyeri sınıfındaki işletmelerdeki işverenlerin yükümlülükleri nedir? ( Özellikle yüzlerce kişinin yaşadığı apartman ve site yöneticileri için de geçerli olmak üzere… )
Yukarıda belirtilen 8 madde, 6331 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçerlidir. Denetim yapılması durumunda ilgili yükümlülükleri yerine getirmeyen işyerleri için geriye dönük ceza uygulaması yapılması kanunda yer almaktadır. Ancak işverenlerin bu konuda rahat davranmalarına sebep olan şuana kadar az tehlikeli işyerlerinde her hangi bir iş sağlığı ve güvenliği denetiminin yapılmamasıdır. Oysa birçok yüksek katlı apartmanda halen daha yangın merdiveninin olmadığı, yeşil sertifikası olmayan hatta kırmızı işaretlenmiş (kullanılması yasak ibaresi) asansörlerin aktif olduğu bilinmektedir. Ancak denetim ve ceza olmayınca uygulama da gerçekleşmemektedir. Oysa yukarıda sayılan ve 2020’ye ertelenen bu maddelerin işverenler açısından maliyeti 1 personelin 1 haftalık kullandığı iznin maliyetinden daha düşüktür. Her hangi bir iş kazası durumunda (ölümlü veya yaralanmalı) işverenin uğrayacağı maddi ve manevi zarar ise önceden hesaplanamayacak kadar yüksektir.
Günümüzdeki duruma bakacak olursak, kanunun çeşitli maddelerinin sürekli ertelenmesi ve değişmesi sadece çalışanlar üzerinde değil iş güvenliği uzmanı adaylarının üzerinde de bir güvensizlik yaratmış olacak ki şu an neredeyse sadece belli üniversiteler bu alanda eğitim vermekte ve onlar bile öğrenci bulmakta zorlanmaktadırlar. İş güvenliği uzmanlığı neredeyse yok denecek kadar az talep alan bir meslek olmaya başlamıştır.Çünkü Soma faciasından sonra iş güvenliği uzmanlarının işverenin sorumluluğu altında çalışması nedeniyle yeterince etkin denetim olmadığı, uzmanların işini kaybetme riskinden dolayı işverenin yaptırımlarına boyun eğmek zorunda kaldığı, bu nedenle de iş güvenliği uzmanlarının T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesine bağlanması gerektiği tartışılmaktaydı. Aynı şekilde pek çok işyeri ve yurtlarda çıkan yangınlarda ve kazalarda hayatını kaybedenlerin yasını tutarken iş güvenliği tedbirlerinin her kurum ve sayısı fark etmeksizin her çalışan için geçerli olması gerektiği savunulurken bir de ilgili kanunun ilgili maddelerinin 2020’ye ertelenmesi, iş sağlığı ve güvenliği konusunda devletten yaptırım beklemeden birer vatandaş olarak tüm işverenlerin “önce iş güvenliği” felsefesini benimsemelerinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Aylin İLGENaylin@aylinilgen.com