25.11.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
Necla Ç. Unutmaz 7 KOBİ Business
ISPARTA
Aslında bu bir şarap hikâyesinden çok, sanırız ki bir öze dönüş hikâyesi. Çünkü, 49 yıl aradan sonra Hasan Hüseyin Elbiz, bu defa yanında eşi Nurhan Elbiz ve oğlu Cem Elbiz ile şarap üretimine hiç ara vermemiş hissiyle üretim yapıyor. Ama araya Paris ile İstanbul arasında geçen büyük bir tekstil öyküsünü de alarak... Şarap üretiminde ilk sağlam temeli, 1’inci kuşaktan Hüseyin Elbiz, Uluğbey’de atmıştır. Ancak, 1960 yılında üretime uzun bir ara verilmek zorunda kalınır. Bu kararla birlikte 2009’a kadar süren farklı bir öykü yazılmaya başlanır Paris’te...
Babasının başlattığı bu üretim serüvenine katılan, ancak alınan bu karar sonrasında yaşamı farklı bir kulvarda kazanmaya karar veren Hasan Hüseyin Elbiz, 1960’lı yılların sonlarına doğru Paris’e gider. Ünlü otomotiv markası Citroen’in fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlar.
1974’te eşi Nurhan Elbiz de Paris’e gelir. Terzidir. Aldığı bir makineyle evin geçimine katkıda bulunur. Ama, çıktıkları bu yol, belki de onların tahmin edemeyeceği bir rotaya ilerlemektedir. Nurhan Elbiz’in makinelerinde sayı üçü bulunca bir atölye kurma kararı alınır. Çünkü, hem tasarımını yaptığı hem de ürettiği iç çamaşırları Parisli kadınlar tarafından oldukça büyük bir ilgi görmektedir. Nurhan Elbiz, ürettiği iç çamaşırlarını başta pazar tezgâhlarında kendisi satar.
Simon Perele için üretim
Ancak, Eliz Lingerie markasıyla ürettikleri çamaşırlar öylesine beğenilir ki, 1980’lerde dünyanın en iyi mağaza zincirlerine girmeye başlarlar. Artık, işin boyutu çoktan bir atölyenin üzerine çıkmıştır. Çözümü, İstanbul’da fason üretim yaptırmakta bulurlar. Fransa’nın yanı sıra Belçikalı, İspanyol ve Alman kadınlar da onların müşterileri arasına girmiştir. Call, Carrefour, Intermarche, Kiabi ve Lahalle gibi zincirlerde ürünleri vardır. Kısa süre sonra yine İstanbul’da 150 bin adetlik üretim kapasitesine sahip kendi fabrikalarını kurarlar. Artık ünlü katalog firmaları da onların ürünlerine yer veriyordur. Hatta iç giyimin devlerinden Simon Perele’ye ürün verecek kadar ilerlemişlerdir. Bu yükseliş hikâyesine darbe vuran ise, bir başka yükseliş hikâyesi olan Çin’in adeta tüm piyasaları ele geçirmesi olur.
Bu, onlar için üretim hacimlerinin giderek düşmesi anlamına gelmektedir. Artık, yeni bir yol çizmek gerekiyordur.
Fransa’ya şarap ihracatı
İşte bu yeni yol, onların yıllar önce Paris’e doğru yol almalarına neden olan bitiş öyküsünün yeniden yazılmasını sağlar. Dede Hüseyin Elbiz’in şarap hikâyesine yeniden başlanacaktır. İki yıllık çalışmanın ardından tesis, 2009’da üretimin ilk başladığı yer olan Uluğbey’in hemen altında yer alan ve Dimrit üzümleriyle de ünlü Senirkent’te kurulur. 60 dönüm üzerinde 2 bin 500 metrekare kapalı alanda kurulan tesisi 1 milyon litrelik kapasiteyle harekete geçirirler. Tesislerde sadece Dimrit üzümünü değil, Öküzgözü, Kalecik Karası, Boğazkere, Merlot ve Cabernet Sauvignon gibi şarabın ünlü üzümlerini de kullanıyorlar. Hasan Hüseyin Elbiz, kullandıkları üzümlerin Diyarbakır’dan Aydın’a, Elazığ’dan Ankara’ya geniş bir coğrafyayı kapsadığını söylüyor.
Kapasiteyi neredeyse yüzde 100 değerlendiren Elbiz ailesi, markalaşmaya kararlı görünüyor. Çünkü, 3’üncü kuşağı temsil eden Cem Elbiz, bunun için sadece reklam bütçesine bile 1 milyon lira ayırdıklarını söylüyor ve ekliyor: “Bu arada yurtdışına da oldukça iddialı bir giriş yaptık. Şu anda Fransa’ya ve İngiltere’ye ihracat yapıyoruz. Avrupa’nın diğer ülkelerine de İllegüp içirmeye kararlıyız.”
* Şarapta da iç giyimde yaptığı gibi Fransa’ya ilerledi.
* Senirkent tesisinde 1 milyon litrelik kapasitenin tümünü değerlendiriyor.
YİĞİDİN ATINA SAMAN, KENDİSİNE ŞARAP
Hasan Hüseyin Elbiz, şarap üretiminin gelenek olduğu bir kasabada yani Uluğbey’de doğup büyümüş. İnsanların başta kendi ihtiyaçlarını gidermek için yaptıkları şarabın tadı ünlenince diğer şehirlerden de talep görmeye başlamış. Elbiz, bu şarabın tadına varanların İstanbul’dan, Ankara’dan geldiklerini söylüyor.
Bu arada Elbiz, ürettikleri şarabın isminin de yine Uluğbey’den geldiğini belirtiyor ve ekliyor: “Kasabamız şarap yapımıyla ünlü olduğundan yolcular burada mola verirmiş. Bir gün at üstünde bir yiğit gelmiş. Atına saman, kendisine şarap ikram edilmiş. Sabaha kadar erenlerle içilmiş, söylenmiş. O dönemlerde şarap, koca tasla içiliyor. Sabaha doğru yiğide tastan içtiği şarap da az gelir ve der ki, ‘İlle de güp’ten getirin. Yani, ‘İlla ki şarabın olduğu küpten içeyim’ der. Biz de bu olaya ithafen ismimizi ‘İllegüp’ olarak belirledik.
ORDU
FINDIK KRALLIĞI TOPRAĞINDA KİVİ EN?SON?GÖZDE?OLDU
Ordu, Türkiye’de kiviyi üreten 21 şehirden biri. Şehirde kivi üretimi yaklaşık 5 bin ton civarlarında. Ki, bu, Türkiye’de toplam üretimin yaklaşık 25 bin ton olduğu düşünüldüğünde üretimde beşte bir oranında söz sahibi olmak anlamına geliyor. Ancak, sadece henüz meyveye durmayan ağaçlar da düşünüldüğünde Ordu’nun beş yıl içinde 10 bin tonluk kivi üretimine erişeceği düşünülüyor. Bu öngörüye bir de sürekli artan yeni yatırımcılar eklendiğinde aslında beş yıl içinde çok daha iddialı bir tablonun ortaya çıkacağını söylemek abartı olmayacak.
Ordu Kivi Üreticileri Birliği Başkanı Yusuf Uzunlar’ın anlattıkları, deyim yerindeyse artık kivinin fındık kralları tarafından da ilgi gördüğünü ortaya koyuyor. Mesela, Ordu’ya kiviyi tanıtan isim olarak bilinen Turnagaz Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Engin bunlardan biri. Küçükhasanoğlu Fındık Fabrikası’nın sahibi Mustafa Küçük, kivinin çekim alanına giren bir başka işadamı.
Bu yoğun ilgide kivinin fındıkla karşılaştırıldığında çok daha büyük bir gelir vaat etmesi en önemli etkenlerden biri. Uzunlar, aritmetiği şu sözlerle ortaya koyuyor: “1 dönüm araziden en fazla 150 - 200 kilo fındık alabilirsiniz. Oysa, aynı araziden 1.5 - 2 ton kivi elde edersiniz. Fiyatlar da düşünüldüğünde gelir farkı kendiliğinden ortaya çıkıyor.”
GİRESUN
Önce otel, sonra kulüple Karadeniz'i eğlendirdi
Yeşim Kitapçı, Giresun’daki nadir girişimci kadınlardan. Kentte pek çok ilki gerçekleştirmiş. Bunlardan biri, Hotel New Jasmin. Otel, kentin ilk ve hâlen dört yıldızlı yatırımı. Otelden iki yıl kadar sonra açtığı gece kulübü ise sadece Giresun için değil, tüm Karadeniz için bir ilk.
Kitapçı, 2001’de açtığı otelle büyük ilgi görür ve bu yüzden 30 odalı oteli büyütme kararı alır. Ama, ondan önce daha büyük bir adım atar. Çünkü, tarihin savaşçı kadınları Amazonların yaşadığı varsayılan Giresun’un tek adasını da gören bu otelin adaya nazır havuzu ve çevresine kurulmuş restoranına yönelik talebe cevap vermekte zaman zaman zorlanmaktadırlar. Bu, otelin alt katındaki alanı Clup Sea Port adıyla 300 kişilik gece kulübü olarak düzenleme fikrinin gelişmesini ve hayata geçmesini sağlar.
Bir yandan da otel büyütülmektedir. Bugün 85 odayla hizmet veren Kitapçı’nın burada ağırladığı isimler de Türkiye çapında üne sahip. Mesela siyasilerden Kemal Kılıçdaroğlu ve Bülent Arınç, listede yer alıyor. Kulüp için şimdilik bir mola vermeyi tercih eden Kitapçı’nın son girişimi ise me&gi ismiyle kurduğu organizasyon şirketi.