26.04.2023 - 13:20 | Son Güncellenme:
APLUS Enerji Yönetici Ortağı Volkan Yiğit
Küresel enerji piyasalarının son yıllarda içinden geçtiği dönüşüm sürecinin etkisi ve ülkemizin ortaya koyduğu yeni hedefler doğrultusunda, enerji sektörümüz için yeni bir plana uzun süredir ihtiyaç duymaktaydık. 2021 yılında Glasgow’da düzenlenen COP 26 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın hemen öncesinde Paris Anlaşması’nın TBMM’de onaylanması ve akabinde duyurulan 2053 net sıfır emisyon hedefi, ülkemizin enerji dönüşümü için önemli kilometre taşlarından oldular. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan Ulusal Enerji Planı ise bu hedeflerin gerçekleştirileceği yolu ve hızı belirleyecek bir çalışma olarak uzun süredir hem yatırımcılar hem de finans kuruluşları tarafından beklenmekteydi.
RES daha yüksek seviyeye çıkar
Açıklanan planı yenilenebilir enerji perspektifinden incelediğimizde, 2022 yılı sonunda kurulu gücü 9.4 GW olan Güneş Enerjisi Santrallerinin (GES) 2035 yılında 52,9 GW’a ulaşacağı öngörüsü sektör beklentilerine paralel ve önemli bir hedef olarak görülüyor. 2022 sonrasında yeni santral yatırımlarının büyük çoğunluğunu oluşturmasını beklediğimiz diğer bir kaynak olan Rüzgar Enerjisi Santralleri (RES) tarafında ise kurulu gücün 2022 sonundaki 11,4 GW seviyesinden, 29,6 GW’a yükseltilmesi planlanmış. Plana temel oluşturan modelleme çalışmasının Mayıs 2022 yılında yapılmış olması ve o dönemde depolamalı elektrik üretimi konusundaki yönetmelik ve başvuru sürecinin henüz başlamamış olması nedeniyle, RES için planlanan kapasitenin güncel beklentilerin altında kaldığını söyleyebiliriz. Son dönemin en sıcak konusu olan depolamalı RES- GES yatırımı için başvuruların 200 GW seviyesinde olduğunu resmi kaynakların açıklamalarından görüyor ve bu alanda en az 30 GW’lık bir kapasitenin yatırımcılara sunulacağını öngörüyoruz. Bu nedenle, son dönemde rüzgar enerjisi alanında, özellikle ekipmanların yerli üretimi konusunda yapılan yatırımları da göz önünde bulundurarak, 2035 yılındaki RES kurulu gücünün daha yüksek seviyede gerçekleşeceğini öngörüyoruz.
Benzer bir yaklaşımı batarya yatırımları için de sunabiliriz. Depolamalı elektrik üretim yatırımlarının beklendiği boyutta gerçekleşmesi durumunda 2035 yılındaki batarya kapasitesinin planda belirtilen 7,5 GW seviyesinin çok üstünde gerçekleşeceğini bekliyoruz. Model çalışması bugün mevcut yönetmelikler doğrultusunda güncellenirse, daha yüksek bir yenilenebilir enerji kurulu gücü planlanabilir ve bu sayede 2053 net sıfır hedefine giden yolda daha hızlı sonuçlar alınabileceğini düşünüyoruz.
2053 resmi net değil
Planda detaylı verilerin yalnızca 2035’e kadar sunulmuş olması nedeniyle, 2053 yılında beklenen resim net olarak görünmüyor olsa da detaylar incelendiğinde, hedef yıl için de bazı öngörüler hesaplanabiliyor. Bizim yaptığımız hesaplarda, 2035- 2053 yılına bırakılan yenilenebilir enerji yatırımlarının bir kısmının daha erkene çekilmesinin, özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamındaki bazı kısıtlamaları aşmamızda daha büyük katkısı olacağını düşünüyoruz.
RES ve GES dışındaki diğer yenilenebilir alanlarında ise, hidroelektrik santraller (HES) tarafında potansiyelimizin büyük kısmını 2022’ye kadar gerçekleştirdiğimizi ve yıl sonu itibariyle 31,5 GW seviyesinde ulaştığımızı not edebiliriz. Enerji planı bu alanda yaklaşık 4 GW daha kurulu güç eklenmesini öngörüyor. Jeotermal ve biyokütle enerji santralleri için ise 2022 yılı sonundaki 3,6 GW’lık kurulu gücün 2035’te 5,1 GW’a yükselmesi hedeflenmiş. HES alanındaki beklentilere katılmakla birlikte, özellikle jeotermal enerjide teknik olarak yapılabilir yatırımların daha yüksek seviyede olduğunu ve artan maliyetlere karşın düşük kalan YEKDEM’in güncellenmesiyle birlikte, daha yüksek bir kurulu güç katkısının sağlanabileceğini düşünüyoruz.
2035 sonrası hızlı elektrifikasyon
Son olarak, Enerji Planı’nın ülkemizin sanayi, ulaşım ve diğer sektörlerde elektrifikasyon nedeniyle gelecek ilave elektrik talebi konusunda 2035’e kadar yaptığı varsayımların, elektrifikasyonun beklenenden daha yavaş gerçekleşeceğini öngördüğünü düşünüyoruz. Özellikle sanayi alanında gördüğümüz Yeşil Mutakabat uyum süreci çalışmaları nedeniyle, fosil yakıtlardan elektrik enerjisine geçişin daha hızlı gerçekleşeceğini düşünürsek, 2035 yılı için öngörülen toplam elektrik talebinin üstüne çıkmamızı bekleyebiliriz. Mevcut durumda plan, bu geçişi 2035 sonrasına bırakarak, 2035-2053 yılları arasında çok hızlı bir elektrifikasyon öngörüyor ve yenilenebilir enerji alanındaki asıl sıçramanın bu dönemde gerçekleşmesini planlıyor, fakat dönüşümün doğal döngüsü içinde bu öngörülerin daha erken gerçekleşmesi olasılığını da hesaba katmakta fayda var.
Yenilenebilir hızını yakalıyor
Plan, enerji piyasalarında yaşanan dalgalanmanın tam da ortasında ortaya çıkmasına rağmen, oluşturulan stratejinin genel anlamda konjonktüre uygun olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin ülkemizin 2053 yılında ulaşmayı hedeflediği sıfır emisyon seviyesi için AB’nin ve ABD’nin hedeflediği yıl 2050. Ülke bazında incelersek, gelişmiş ekonomiler içinde en erken net sıfır hedefi koyan ülkeler 2045 yılıyla Almanya ve İsveç. Yenilenebilir enerjinin payının artış hızı konusunda ise neredeyse tüm ülkeler aynı fikirde ve yatırımların büyük çoğunluğunun rüzgar ve güneş enerjisi alanlarında olması bekleniyor. Öte yandan, mevcut yatırım/finansman kriterleri düşünüldüğünde gerçekleşmesi zor olarak görebileceğimiz kısım elbette ilave kömür yatırımları ve kömür santrallerinin kademeli olarak devreden çıkışı için net bir tarih verilmemiş olması. Yine benzer ülkelerden örnek olarak, 2038’de kömürden tamamen çıkışı hedefleyen Almanya gösterilebilir. Diğer taraftan, 2021 yılında ürettiği elektriğin yüzde 70’inden fazlasını kömürden elde eden Polonya, daha önce 2030’lu yıllarda kömürden çıkmayı taahhüt ederken, bu taahhüdünü 2049’a ertelemiş ve bu gelişme nedeniyle eleştirilmişti.
Hidrojen stratejisi, kilometre taşı niteliğinde
Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası bu alanda küresel ölçekte gelişmelere uygun ve ülkemizin yeşil enerji dönüşümü için önemli kilometre taşlarından biri olacak. Yenilenebilir enerjideki yüksek potansiyelimizi harekete geçirecek ve fosil yakıt kullanımını azaltarak net sıfır emisyon hedefine ulaşmamızı sağlayacak bu teknolojilerin gelişimini yakından takip ediyoruz. Elbette burada en önemli konulardan biri hidrojen üretim maliyetleri. Yol haritasında da önemle üstünde durulduğu üzere, yeşil hidrojen için 2022 yılı itibariyle 4 ila 9 ABD doları/ kgH arasında hesaplanan üretim maliyetinin, 2035 yılında 2,4 ABD doları/kgH ve 2053’e kadar 1,2 ABD doları/kgH altına düşürülmesi hedefleniyor. Bununla birlikte, yerli kömürden hidrojen üretimi için ise karbon yakalama teknolojilerinin geliştirilmesi ve gazlaştırma depo sistemlerinin kurulması hedeflenmiş olsa da, bu alanda beklenen maliyet azaltıcı gelişmelerin orta vadede bu yatırımların fizibilitesi için yeterli olmayacağı tahmin ediliyor. Yenilenebilir enerjiden yeşil hidrojenin maliyetinin hedeflenen seviyelere düşmesi durumunda, diğer alternatif hidrojen çeşitlerine göre tercih edileceği değerlendiriliyor.