29.09.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Evin beş üyesi yer yatağında dizilmiş. Ablam, annem, ben, babam, abim. Sağıma dönüyorum tütün kokulu anam, soluma dönüyorum anason kokulu babam. Sırt üstü uyuyamıyorum. Ham tütünü işleyen mekanlar vardı İzmir’de. Bir tanesi Konak’ta öteki Kordonboyu’nda. Anamın işyerleri katıksız tütün kokusu. Hiç de fena değildi. Kordon’da hammallık yapan babamı da arkadaşları akşam olunca salıvermezler. Gel Alanyalı bir iki tek atalım. O günlerde tuhaf gelen anason kokusu bugünlerde ne güzel! Tütün kokulu anamla çok az fotoğrafımız var. Üniversitedeyim, İzmirspor’da profesyonel olmuşum. Yaz tatilinde okuldan can dostlarım Mehmet Portakal, Saffet Taşkın, Eşref Çertuğ, Ali Güner, Umur Sonat. Topladık çadırları gittik Dikili’de kamp kurduk. Yıl 1962, yokluğuma dayanamamış anam, atladı geldi yanımıza. Artık limon kolonyası kokuyordu. Ara ara o tütün kokusu geliyor burnumun ucuna. Özlüyorum...
Damlacık Külhanbeyleri
İlginç bir mahalleydi. Gündüz herkes beyefendi. Arıza yok. Çekindikleri büyükler var. Akşamın karanlığı çöktüğünde üç beş tekten sonra harekete geçerlerdi. Dönüşümlü bir akşam Citoz Yaşar, ertesi akşam Bahriyeli Ahmet. Bahriyeli giderdi Citoz’un evinin önüne yüksek volümde seslenir. ‘Çık ulan Citoz’ ertesi gecede tersi. Bu ikisi mahallenin bir miktar cıvık tipleriydi. O seslenişlere yanıt niyetine evden dışarı çıktıkları görülmemiştir. Oysa Damlacık’ın ağır abileri vardı. Tini Kemal, Efe Yaşar bir de isim takısı olmayan teyzemin büyük oğlu Sami Kırdı. Mahallede liseye gitmiş tek delikanlıydı. Sözü dinlenir, saygı görürdü. Aşure gibi bir mahelleydik. Ne ararsan bulursun içinde. Her meslekten insan. Bir keresinde havacı subaylar taşındı Damlacık’a Mehmet Ali Amcamın kahvehanesinde başladılar briç oynamaya. Briç, kart oyunlarının asosudur. Pişpirik, bom, prafayı bıraktı bizim abiler, öğrendiler bric oynamaya başladılar. Öylece sınıf atladı Damlacık. Citoz Yaşar’la, Bahriyeli Ahmet hep öyle kaldılar. Değişimden yana değillerdi. Gelenekçi bir yapıları vardı.
İki istenmeyen olay
Övünmek gibi olmasın, ayırımsız herkesin sevdiği bir çocuktum mahallede. Bir kişi hariç. Citoz Yaşar’ın kardeşi Öznur. Kızlı erkekli oyunlar oynardık. Öznur, kıskançlıktan olmalı rahat bırakmaz her defasında bulaşırdı. Bir, iki, üç, beş derken bir keresinde bayağı abarttı. Kavgada iyi becerdiğim özel bir yöntemim vardı. Karşımdakinin bacaklarına dalar kıç üstü oturtur, altıma alırdım. Gerisi insafıma kalmış.
O gün çok sinirlenmiştim. Öznur altımdayken çaktım kafayı. Burnundan kan gelmeye başlayınca endişelendim, korktum elbette...
Cemil, Kahraman’ın kardeşiydi. Yaş alıp Damlacık’ta oynamaya başladığımızda abisi Kahraman kalecimizdi. Birgün dört taş iki kale beşe beş çift kale zamanlarımızda Cemil’le de iyi arkadaşız. Neler olduysa oyunda kapıştık. Aynı anda aynı şeyleri düşünmüşüz. İkimizin de kafasından çatırtı sesleri geldi. Dağa keçileri gibi tokuşturduk boynuzları. İkimizin kafası da balon. Anam tütünde. Ablam okulda. Cankurtaranım teyzem Giritli Zeynep Kırdı.
Koştum hemen çiğnedi ağzında ekmeği bastı kafama. Bir güzel sarıp sarmaladı. Ertesi gün Cemil’le karşılaştık. Gülmeye başladık birbirimize bakarak.
İyi arkadaştık.
Hüzünlü gülen düşünceler
Boy 1.85 biçimli bir beden. Abanoz renginde bir ten. Apo, henüz altmışlarında. Güzel dostları var. Muhabbet adamı. Bostanlı sahilinde düzenli yürüyüşlerini yapıyor. Her defasında söyleşiyoruz. Birgün bana, ‘Abi sen okumayı seviyorsun. Okuduğundan alıntılarda yapıyorsun. Sana Şakir Eczacıbaşı’nın yazdığı Bernard Shaw’un ‘Gülen Düşünceler’ isimli kitabını vereyim. Epey yararlanırsın’ dedi. Ertesi gün getirdi kitabı. Kitap tuğla kalınlığındaydı. Okudukça el yazması defterime tam elli dört sayfa alıntı yapmışım. Sanat eseri gibi bir yapıttı. Okudum, bitirdim, teslim ettim Apo’ya. Onunla birkaç kez de gündüz buluşmalarımız oldu. Çektik arabayı ağaçlıklı bir yerlere, koyduk önümüze nevaleyi, yedik içtik. Konuştuk, konuştuk... Doyumsuzdu. Bir süre önce telefonuma bir ileti düştü. Apo gitti diyordu. Bostanlı sahilinde her yürüyüşe çıktığımda Apo ile söyleşiyorum. Özlüyorum, elimden bir şey gelmiyor. İşte size gülen düşüncelerden bir alıntı. Nisan 1906’da Paris’te büstünü yapmakta olan düşünen adamın yaratıcısı Rodin’e Shaw’un söyledikleri. ‘Birgün adım ansiklopedilere geçecek ve yanında şöyle bir söz olacak. ‘Ünlü heykel sanatçısı August Rodin’in karşısında oturmuştu...’
Temel’in parlak fikri
Kadının kocası ölür. Ölen adamın arkadaşları bu acı haberi karısına nasıl söyleyeceğiz diye kara kara düşünürlerken Temel, “Bana bırakın ben söylerim, parlak bir fikrim var” der.
Ölenin arkadaşları “Allah senden razı olsun’”derler. Temel kadına gider ve “Hanımefendi, kocanız kendisine ikinci bir eş almış” der. Kadın sinirlenerek, “Ne? İnşallah o herifin cenazesini getirler’”diye bağırır. Temel, dışarıda bekleyenlere seslenir, “Arkadaşlar getirin cenazeyi...”