25.10.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
“Entelektüel, karanlığı gören değil karanlıkta görendir” demiş bir keresinde sevgili, çok değerli Özdemir İnce.
Yazıya oturdum. Defter önümde, kalem elimde. Bakışıyoruz biz bize. Yaprak kıpırdamıyor. Bir yanım, “Takma kafana. Boş geç bu haftayı” diyor, öte yanım, “Harekete geç, bir şeyler üret” diyor. Ama olmuyor. İyi ki üçüncü yanım yedekte bekliyor. İzliyor olan biteni. Dayanamıyor sesleniyor; “Yıllardır okuduklarından biriktirdiğin alıntılar, özlü sözler, şiirler, öyküler… Kendine saklama onları. Paylaş. İşlevsel kıl”. Söz dinledim, öyle yaptım. İç sesimi dinledim.
“Yarım somunun var mı?
Bir de ufak evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak. En hoş dünyası olan sensin”
Rubaileri ile ünlenmiş Ömer Hayyam. Şarapçı diyerek aşağılar bir kesim. Bu köşe tartışma yeri değil. Meraklısı tıklar, Hz. Google’ı görür neymiş Hayyam.
1963 yılında dillere destan Trabzon Lisesi’nden mezun olup İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazanıp Beyazıt’a geldi Kaşif Töre Ağanoğlu. İki yıl sonra yani 1965’te Ankara PTT’den Yaşar Mumcu ile eş zamanlı Fenerbahçe’ye transfer olduk.
Kadıköy/Kuşdili/Çukurbostan’daydı bekar futbolcuların yatıp kalktığı bekarlar evi Fenerbahçe’nin. Yaşar’la ikimizi oraya yerleştirdiler. Bekar evi bir yıl önce oluşturulmuştu. Asil üyeleri de Ali İhsan Okçuoğlu-Ziya Şengül-Şükrü Birant idi. Eve yerleştik. Kısa bir süre sonra bir pazartesi günü evi istila ettiler. İstanbul’da üniversite okuyan Trabzon-Akçaabat-Sebat futbolcuları. Bir tanesi de elbette Yaşar Mumcu ile top koşturmuş, boy uzunluğu kaleciliğiyle örtüşmeyen Kaşif Töre idi. Yazmakta zorlanıyorum derken hikayenin ucunu yakalayınca nasıl da uzayıverdi birden ama!
Neyse demek ki böylelikle Kaşif Töre Ağanoğlu ile kemiksiz 56 yıldır mola vermeden gece ile gündüzü kapsayan bir tanışıklığımız olmuş. Ve de şu günlerde de tüm hızıyla sürüyor sona doğru. Kaşif, bayağı sıkı kitap okur ve de okuduklarını da paylaşmayı sever. Günlerden bir gün adrese teslim taşıyıcılardan bir kitap geldi. Yazarı Yiğit Okur. İlk kez tanışıyorum kendisiyle. Kitabın adı da “Topal Viktor’un Anıları”. Öykünün kahramanı Topal Viktor güzel, devamlı dostlarımızdan bir köpek. Yiğit Okur, Galatasaray mezunu bir hukukçu. Süzme, su katılmamış, rafine bir dil kullanıyor kitaplarında. Bir solukta okudum. Bayıldım ve de bir ya da iki eksikle Yiğit Okur’un tüm kitaplarını İzmir Kültürpark Kitap Fuarı’ndan topladım. Ve işte onlardan bir tanesinden küçük bir alıntı: “Savaş hep sürecek. İnsanlar bitene dek. Ama insanlar bitince o zaman kim söyleyecek şarkıları?”
“Yazmak: soyunmak, kalabalıkta çıplak kalmak, kendini ele vermektir” derken sevgili Yiğit Okur sanki ona yanıt verir gibi, “Yazmak kötü yola düşmek gibidir” diyor kara güldürü ustası Moliere…
Bir kenara yazın, gerekebilir
- Biz, koca bir bilmecenin içinde yolunu kaybetmiş kalabalığız. Soruları daha önceden bildiğimiz, cevapları defalarca ezberlediğimiz halde sınavlardan hep 0 almakta, akıl dersinden hep ama hep sınıfta kalmaktayız. Mine Söğüt
- Dogmacılarla işim yok. Esas olan değişim, akıl ve bilgidir. Mustafa Çetiner
- Gazete bir kalkandır. Yoksulları soğuktan, varsılları budalalıktan korur. Kâğıdı ekmek gibidir. Hamurdan yapılır. Mine G. Kırıkkanat
- Eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa kesinlikle ya altına pislemiş ya da pislemek üzeredir. Hint atasözü
- Hiçbir şey bilmeyen cahildir. Ama bilip de susan ahlaksızdır. Bertolt Brecht